×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

YARABBİ BEN PİŞMANIM..

    HAZRETİ ADEM..

Unutulmasın ki kölelik - sömürü sadece ateşli silahlarla olmaz.! 

 “Uşak olmayı istemediğim gibi, uşak kullanmayı da sevmem; benim demokrasi anlayışım budur.” 

Bu erdemli sözüyle akıllara kazınan Amerikalı devlet başkanı, aynı zamanda hukukçu olan Abraham Lincoln, köleliğin ortadan kalkması için bildiri yayınlayan ilk ABD’li Başkan olarak tarihe geçmiş olsada, zannedilenin aksine A. Lincoln, tam olarak siyahların beyazlarla eşit olduğunu savunmaz. Abraham Lincoln’a göre zencilerde insandır ama siyahlar her zaman beyazlardan daha aşağıdadır. (!)

Yüzyıllar boyunca mücadele edilen KÖLELİK, defalarca tökezleyip tekrar tekrar ayağa kalkan bir canavar, insanlık dışı uygulamanın küresel adıdır.

Afrikanın yüreğinden zorla kopartılan siyah derili sevecen masum insanlar, balık gibi istiflenerek gemilerle getirildikleri batı ülkelerinde hayvanat - İNSANAT bahçeleri denilen yerlerde çıplak - elleri zincirli sergilendiler. Renkleri siyah olduğu için sadece hizmetçilik yapmaya layık görülerek emekleri sömürüldü, akla hayale gelmeyen pek çok zulme - çirkinliğe maruz kaldılar. İşte Köleliğin en çok yaygın olduğu toplumlardan biri Amerika.

Abraham Lincoln’nun sözde bildirisinde, emek kutsaldı ve bir insanın emeğinin karşılığını mutlaka alması gerekiyordu. Daha düne kadar uygulanmayıp sadece kağıt üzerinde kalan bu bildirinin yayınlanmasından hemen sonra ilk olarak Amerika kıtasının güney eyaletlerinde ayaklanmalar baş gösterir. Bu büyük tepkinin oluşmasında ki en önemli etken insan gücüne bağlı tarımdır. Amerika kıtasının güneyi bereketli topraklardır ve doğal olarakta tarıma dayalı bir ekonomi vardır. Kölelerin özgür kalmaları demek, ekonominin de çökmesi demektir. Sosyo-ekonomik çöküntünün yaşanmaması adına Abraham Lincoln’nun bildirisine şiddetle başkaldıran eyaletler, apar topar bağımsızlıklarını ilan ederler. 1861 Şubatı’nda, Güney Carolina ve onu izleyen 10 eyalet, Birleşik Devletler’den ayrılarak aralarında bir konfederasyon kurarlarken, A.Lincoln, 4 Mart 1861'de yaptığı bir konuşmada •“Hiç bir eyalet, diğerlerinin onayını almadan birlikten ayrılamaz” der. Bu tehditkar cümlenin ardından, Güneylilerin Abraham Lincoln’a cevabı sert olur. 12 Eylül 1861'de Charleston limanındaki Sumter kalesini topa tutarlar ve böylece İç Savaş başlar.

 Dört yıl süren iç savaş sonrası, 9 Nisan 1865'te Güney orduları komutanı General Lee'nin kılıcını Birleşik Devletler Başkomutanı General Grant’a teslim etmesiyle savaş sona erer. Savaşın bilançosu ise kıtanın yerlilerine yapılan soy kırım kadar olmasa da korkunçtur. Amerikan iç savaşı sırasında 620 bini asker olmak üzere 675 bin kişi hayatını kaybederken, savaşın sonunda güneydeki tüm köleler özgürlüklerine kavuşurlar. (!) 18 Aralık 1865'te kölelik tüm Amerika'da resmen kaldırılır ve 1 Ocak 1863’de alınan kararla uygulanan köleliğin kaldırılması teklifi, parlamentoda oylanarak kabul edildikten sonra, 1865 yılının 15 Nisan günü “Abraham Lincoln” 

bir suikast sonucu öldürülür. Lincoln, suikast sonucu ölen ilk ABD başkanı olarak tarihe geçer.

 • Şimdi, bu tarihi hikayenin '' KONU BAŞLIĞI ile ne alakası var ? ” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Yerden göğe kadar haklısınız. Ama birazcık sabır lütfen. Bir kaç cümle sonrasında, Uruguaylı gazeteci ve yazar Eduardo Galeano’nun dediği gibi, sözcüklerle resim yaptığımı görecekseniz. 

Efendim, insanların nasıl köleleştirildiğini, nasıl pervasızca sömürüldüğünü anlatmak için yazıma Amerikan “ İç Savaşı “ özetiyle giriş yaptım. Bugün 21 Haziran ekinoks’u yılın en uzun günü - yaz gündönümü, hemde dijital sömürü..

    ”BABALAR GÜNÜ.. 

Unutulmasın ki kölelik - sömürü sadece ateşli silahlarla olmaz.! 

Evet, DİJİTAL bir çağda yaşıyoruz. 

Kimlikli - kimliksiz hepimiz bu örümcek ağının birer parçasıyız. Kim ne derse desin bu yapış -yapış ağlarının uzağında bir yaşam sürdürmek elbette çok zor hatta neredeyse imkansız gibi. Bu AHİR ZAMAN denilen Kıyamete beş kalan süreçte, İnternetin sezeryan ile  doğurduğu sosyal medyanın kullanımıyla, nefislerin - EGO’ların ayyuka çıktığı günümüz insanı, çevresindeki hemen hemen herkese yabancılaşmış, boğucu bir belirsizliğe hapsedilmiş, komşuluk, muhabbet, sevecenlik, samimiyet, güven, itimat kalmamış, sınırlanamayan tüketim kabus gibi insanların üzerine çökmüş, ne hazindir ki insanlar açıktan açığa birbirinin kuyusunu kazarken, fakir - zengin demeden tüm dünyada dört nala Anneler - Babalar - sevgililer vs.. günleri kutlanıyor. Zorla dayatılan bu günler, kapitalist sömürü sisteminin şeytani bir planla dünya ekonomik sistemini ele geçirdiğinin göstergesidir. İşte babalar günüde bu sömürü sisteminin bir parçası.

Manevi değerleri iflas etmiş, dünya insanları, fikren, zihnen, mânen çöküntüye uğrarken, ruhani ihtiyaçlarına çareler aramak yerine el çabukluğu ile, ithal edilen sahte mutluluk günlerine müptela edildiler. Anneler günü gibi Babalar Günüde Amerika kıtasının bağrından kopup gelmiştir ve bu sektörde de küresel aktör baş şeytan Amerikadır. tabiki Şeytan Marka Sever ve bunuda göstermek ister.

İşte para tuzağı '' BABALAR GÜNÜ önce ilan edilmiş, SONRA  21 Haziran, 1972'de ABD başkanı, Richard Nixon'ın imzasıyla Babalar Günü yasal olarak ABD'de resmi tatil olarak kabul edilmiştir.

  Ülkemizde dahil olmak üzere, pek çok sayıda ülke, ABD'nin bu uygulamasını kabul ederken, bambaşka tarihlerde “Babalar Günü “ kutlayan ülkeler de vardır. Örneğin komşumuz İran'da 14 Mart, Akdeniz'in birçok ülkesinde 19 Mart, Avustralya ve Yeni Zelanda'da Sonbahar’ın başlangıcında, Eylül’ün ilk pazarı, Tayland'da 5 Aralık “Babalar Günü” olarak kabul edilmiştir.

Kapitalizmin hegemonyası altında kutlanan babalar gününde İnsanlığın babası ADEM Aleyhisselam’dan bahsetmeden nokta koymayalım.

    HAZRETİ ADEM..

İlk insan, ilk peygamber, insanlığın babası insanlık destanının kahramanı bir can, 

 " O" ..Nefis zindanından

 “YARABBİ BEN PİŞMANIM” 

tövbesiyle çıkan Adem Aleyhisselam, yeryüzü demekti. Yemyeşil ovalar, ulu dağlar, buz gibi serin yaylalar ve masmavi deniz. Siyah, beyaz, esmer, kırmızı, mavi , yeşil. Kimi akışkan, kimi yumuşak, kimi sert. Gökyüzünü çadır edinmiş seyyahların Işıksız kalmış kalemlerinin feryadı düşerken yeryüzüne, varlığın gölgesinde, ebedi hayata uzanan Ulu Çınar'ın kuru dalından çıkan ney sesinin letafeti, kurak bekleyişlerin, kördüğüm olmuş bir ibrişim yumağının özgürlüğe kavuşmasının adı ADEM..

Evet “Adem”çoğul olarak ADAM’ın topluluk hali. Tevrat’ta “Adam” Kuran-ı Kerim’de “Adem” diye geçiyor.

Allahü teâlâ Adem (as) 'i topraktan (turâbtan) yaratmış, maddesi olan çamuru, çeşitli mertebelerde değişikliğe uğratarak, şekil ve suretinin düzenlemesini tamamlayınca, Alemlere rahmet olsun diye Peygamber efendimiz Muhammed Mustafa’nın ( sav) nurunu alnına koyarak can vermiş ve Muharrem ayının onuncu günü ruhundan üflemiştir.

 

▪️“ Ey insanlar ! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (vücut organları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki, size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar ana rahimlerinde bekletiriz. Sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder, yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür. Ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelir, çocukluğuna döndürülür. Baktığın da sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün, fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir.”

 ( Hac Suresi / 5. Ayet)

 

▪️Hazreti Adem’den türeyen insanoğlu, Alemlerin Rabbinin arzında, O’nun ikram ettiği sayısız nimetlerle kuşanmışken, yüce yaratıcıyı yaşadığı hayâtın içine dâhil etmeyip, kendince hedeflediği standartlarda keyfince bir yaşam sürmekte. 

Unutulmamalıdır ki, insanlığa geçici olarak tahsis edilen bu yeryüzü, aldığımız - verdiğimiz nefese kadar, bizi lütfu keremiyle çepeçevre kuşatan, Onsekizbin alemin tek sahibi Allah Teâlâ’nın mülküdür...

 

Gül Gülasem Ateş

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024