×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

YALAN  CASUSUN NAMUSUDUR..!


 

YALAN  CASUSUN NAMUSUDUR..!

Tarih bir tiyatro sahnesi gibidir. Sırası gelen sahneye çıkar oyununu sergiler ve sahneden iner. Bir dönem sahnede uzun süre kalmış hep ayakta alkışlanmış bir ŞARLATAN, bir provokasyoncu ve 

manipülatör olan İNGİLİZ AJANI ÇÖL ŞEYTANI Arabistanlı Lawrence’i sizinle tanıştırmak istiyorum. 

Adı Thomas Edward Lawrence, 16 Ağustos 1888 yılında Birleşik Krallığa bağlı Galler’de gayrimeşru bir çocuk olarak dünyaya gözünü açar. Babası Baron Edward Robert Chapman, 19’uncu yüzyıl Victoria Devri İngilteresinde dört kız çocuğunun mürebbiyesi- dadısı olan Sare Maden Junner için eşini ve çocuklarını terk ederek Dublin’e yerleşir. Lawrence babasının yasak ilişkisi dadı Sare’den dünyaya gelir, dünyaya gelir gelmesine ama  babasının ilk eşi hiç bir zaman Baron Edward Robert Chapman’ı affetmez ve boşanmaya da yanaşmaz. Baron Edward Robert üzerindeki manevi baskılardan kurtulmak adına soyadını değiştirip Lawrence yapmak zorunda kalır.  Thomas Edward Lawrence, Hristiyanlığın Kalvinist mezhebine bağlı  bir annenin çocuğudur ve Haçlı Seferleri, şövalye hikâyeleri ile büyür. Günümüzde dillere destan ! olan Oxford üniversitesinde okur.  Tarih sahnesine damgasını vuracak olan CASUSLUK hayatıda bu üniversitede başlar. 
Lawrence, Oxford’ta eğitime başladığında Eğitimi sırasında kül yutmaz lakaplı istihbaratçı David George Hogarth ile tanışırlar. Doğuştan Sahne tozu yutmuş 

 kıvrak zekalı delikanlı Lawrence usta ajan David George Hogarth
dikkatini çeker,  Hogarth bu gençte bambaşka bir ışık yakalamıştır. Onu casus olarak yetiştirmeye karar verir. Başarılı istihbaratçı OrtaDoğu üzerindeki planlarını devreye sokmak için genç Lawrence’a arkeoloji zevki aşılar. Ortadoğu’daki birçok kazı çalışmasında onu yanında götürür. 

Mezopotamyanın kucağında bulunan ORTADOĞU emperyalist güçlerin Kızıl Elmasıdır. Dün de bugün de dünyaya yön vermek isteyenlerin mutlak hedefi Ortadoğu’ya sahip olma isteğidir. Ortadoğu’nun sınırları ideolojik sebeblerle farklı şekillerde belirtilse de Arabistan çöllerinden Suriye ovalarına, Filistin’den Nil Nehrine Anadolu bozkırına kadar uzanır. Nüfusunun büyük bir kısmı Müslüman olan bu coğrafya, aradan binlerce yıl geçmesine rağmen dünya siyasetinin bugün de ateşten gömlek olma vasfını sürdürüyor.


 

20. Yüzyılın başlarında Emperyal güçlerin İNGİLİZ AJANLARIN rehberliğinde  Ortadoğuda - Mezopotamyada yürütülen istihbarat ve ajitasyon çalışmalarının baş aktörleri  arkeologlardı. Aslında Arkeoloji, Burjuvaziye hizmet eden bir bilimdir. 

Ama İngiliz arkeologları, dilbilimcileri ve eski Mısır uzmanları, “ek iş” olarak İngiliz gizli servisinde çalışırdı. Politik referanslara göre belirlenen bölgelere gönderilen bu kişiler, oldukça rahat bir çalışma ortamı bulurlar. Doğu’nun geleneksel misafirperverliğiyle Osmanlı padişahının memurları onları el üstünde tutarken bir yandan kazı yapıp bir yandan da bölgedeki etnik yapı, sosyo-ekonomik durum hakkında fotoğrafla desteklenmiş ayrıntılı raporlar hazırlarlar. Bu raporlarda yollar, geçitler, kamp kurulabilecek yerler gibi askeri açıdan yarar sağlayacak bilgiler de yer alırdı. Gittikleri yerlerdeki etnik grupların dillerini normal arkeologların aksine ana dili gibi konuşabilen bu casuslar, raporlamanın dışında ajitasyon ve propaganda çalışmalarıyla da birçok ayaklanmanın fitilini ateşlerken 

casusluğun yanı sıra bu coğrafyalar, Avrupa müzelerini ve antika depolarını tıka basa doldurmak adına yağmalanırdı.


David George Hogarth

Sözde arkeolog David George Hogarth Ve Çöl Şeytanı Edward Lawrence, Fırat Nehri kıyısındaki stratejik geçit noktasına kurulan ve asırlar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Zeugma‘da kazı çalışmalarına katılıp arkeolojik araştırmalar adı altında, gerekli tüm bilgiler toplamışlardır.

 Azizim, elbette Casusluk ciddi bir iştir (!) İtinayla oyunun kuralları ezberlenir, ışıklı kapılar sonuna kadar açılır, Edward Lawrence, Arabistanlı Lawrence (Lawrence of Arabia) sahnelere adımını atar.  

▪️ŞEYTAN Lawrence artık bir seyyahtır. Mezopotamya, Suriye, Filistin ve Mısır‘ı gezip, İslam adetlerini öğrenir ve uygular. O artık Arap dili ( şiveleriyle ), kültürü ve yaşam şekliyle yoğrulmuş donanımlı bir istihbaratçı,  profesyonel bir casustur. Hocası David George Hogarth tarafından kendisine sunulan tüm imkanları sonuna kadar kullanır. Lawrence 1911’de Suriye’nin şehri Cerablus’a gittiğinde henüz 23 yaşındadır ama oraları avucunun içi gibi bilen Ortadoğu’nun haritasını cetvelle çizen “Çöl Kraliçesi” lakaplı Gertrude Bell onu mükemmel bir şekilde yetiştirir. Tarihe çöl şeytanı olarak geçen Thomas Edward Lawrence ile “ Çöl Kraliçesi” mükemmel bir uyum sağlarlar. Lawrence üstadı Bell'den yerli halkla nasıl kaynaşacağını ve çöle dair birçok hayati  bilgileri bire bir öğrenirken, o kadar mükemmel oynarlar ki, görenler onları anne-oğul zanneder.

 



 

 


 

 

 

 

 

▪️İngiliz kadın casus Gertrude Bell,  Oxford üniversitesi mezunu olup, Fransızca, Almanca, Arapça, Farsça, Türkçe, Çince ve Japoncayı ana dili gibi konuşan Pasta Keser gibi Ülke Bölen Kadın. Evet yanlış okumadınız. Nasıl bir güçe sahip olduysa pasta keser gibi ülke sınırlarını çizermiş.  “ Çöl Kraliçesi” lakaplı profesyonel yalancı - casus kadın Gertrude Bell’le Çömezi İngiliz casus Lawrence Osmanlı devletini yıkma eyleminin ilk adımını Suriye - Cerablus’ta birlikte attıklarında Arap kabîleleri üç maymunu oynamışlardır. Çöl günlüğüne 'Bir daha kral yaratma işine katiyen bulaşmayacağım, sinirleri çok yıpratan bi iş”  diye de yazan Gertrude Bell, Suriyede tahtından indirilmiş olan Faysal’ın Irak kralı yapılması için Winston Churchill’i ikna etmiştir. 

Sömürgeciliğin, diplomasinin, istihbaratın, emperyalizmin kitabını yazan İngilizler, ülkeleri yıkma adına çatışma oluşturmak için seçtikleri tarihçileri, din adamlarını, coğrafyacıları, sanat tarihi, uzmanlarını, teolog, jeolog ve arkeologları başarıyla kullandıkları su götürmez bir gerçektir. 
▪️Batının “ KIZIL SULTAN “ diye yaftaladığı, CENNET MEKAN Sultan Abdülhamid Han iktidarda bulunduğu süre boyunca yalnızca dış politikada değil, iç politikada da ciddi bir denge siyaseti izlemiş, bir ulusçuluk fikrinden ziyade aşiret gücü potansiyelinin daha önemli bir tehdit olduğunu düşünerek Şerif Hüseyinin mensubu olduğu Haşimi ailesini uzun süre İstanbul’da misafir etmiş, bölge dengelerini gözeterek zaman zaman onlara görev vermişse de çoğunlukla İstanbul dışında faaliyet göstermelerine müsaade etmemiştir. 

Doğu’da Ermenileri Kürtler ile dengelerken Balkanlar’da kiliseler arasındaki güç mücadelesini Osmanlı lehine kullanmayı başarmıştır. Arap coğrafyasında ise aşiretlerin birbiriyle olan rekabetini her zaman dengede tutarak bölgede ciddi sorunlar yaşanmasını engeller. 1908 yılında Sultan Hamid Han  vatan hainleri tarafından devrildiğinde İslam düşüncesi, Arap aşiretlerini birbirine karşı dengeleme siyasetide çökmüştür.


Batının kuklası İttihat ve Terraki iktidara geldiğinde yaptığı ilk icraatlardan biri 1908 yılında Şerif Hüseyin’i Mekke şerifi olarak tayin etmek olmuştur.
Şerif Hüseyin ile ilişkilerde yapılan stratejik yanılgılar yanında diğer Arap coğrafyalarında geri dönüşü olmayan intihar vari hataların oluşmasına sebep olmuştur. Türkçe’nin Arap bölgelerinde zorunlu resmi dil ilan edilmesi, bölge değerlerini yansıtmayan vasıfsız vekillerin meclise sokulması, Arap milletini  rencide edici eylemler ve kabinede vakıflar  dışında yönetime  Arapların uygun görülmemesi rahatsızlıkları artırmış Osmanlı devleti ile Araplar arasındaki psikolojik ayrılığa neden olmuştur. 

 

 ŞERİF HÜSEYİN KİMDİR..?
Şerif Hüseyin Osmanlı İmparatorluğu'nun tayin ettiği son Mekke emiri Şerif Ali Paşa’nın oğludur.
▪️ Şerif Hüseyin başlarda Osmanlı’ya karşı bir isyan fikrine asla sahip değildir. Osmanlının demir yolu projeleriyle bölge halkının ciddi  gelir kaybına uğrayacağı endişesi ile Medine yönetiminin Hicaz yönetiminden ayrılarak doğrudan Dahiliye Nazırlığına bağlanacağı dedikoduları Şerif Hüseyin’i tedirgin etmiş bu sebebten ötürü oğlu Abdullahı, uzun zamandır avını parçalamayı dört gözle bekleyen İngilizlerle temas kurmasına  izin verirken devreye Çöl Şeytanı Edward Lawrence girer.. Yüzyıllardır Osmanlı hakimiyetinde huzur ve barış içinde yaşayan Araplara, kavmiyetçiliğin dini bağlardan daha önemli olduğu propagandasını yapmaya başlar ve sinsi Laswrence’sin casusluk serüveni hız kazanır.  O dönemde İngilizler Arapları millet bilincine sahip olmayan aşiretler olarak görüyor, bütün bir Arap Devleti yerine Şerif Hüseyin ve oğullarına çeşitli emirlikler vererek kontrolü altında tutmak istiyorlardı. Baş sömürgeci İngiliz devleti,  Lawrence vasıtasıyla 
kutsal topraklarda mezhep bile kurdurmuş,   “Büyük Arabistan “ hayali etnik ve mezhepsel tahriklerle bölge halklarını  Osmanlıya karşı ayaklandırmıştır. 

▪️Şeytan Laswrence o günleri şöyle anlatır;
"Osmanlı'nın çöküşü için Arap yarımadasında, padişah ve halifeye karşı ayaklanmaya ihtiyaç vardı. Bunu teminde hiç zorluk çekmedim. Benim en güçlü silahlarım milliyetçilik (ırkçılık), mezhepçilik, aşiretçiliktir. Binlerce yıldır kullana gelinen zaman aşımına uğramayan bu silahlar hala  yepyeni gıcır gıcırdı. Ben Orta Doğu - Arap dünyasını paramparça etmek müslümanı müslümana kırdırmak İçin onları KAR KÜRESİNE hapsettim. 
Müslüman coğrafyanın basiretsiz insanlarını sanal bir dünyaya - rüyaya iterek Osmanlıyı arkadan vurdurdum. 
Hicaz Şerifi Hüseyin oğulları Faysal ve Abdullah, kendileri ve ümmetleri için ihaneti mukaddes vazife sayıp işlerimi kolaylaştırarak bana yol gösterdiler. Hele oğul Abdullah, onda  Arap atalarından miras kalan Türk düşmanlığı ateşlenmeyi  bekleyen bomba gibiydi." 

                                                
İngiliz provokatörler tarafından kışkırtılan Arap aşiretlerinin demiryolu üzerinde verdiği tahribat ve gerilla savaşları Osmanlı’nın bölge ile iletişimini ciddi zaafa uğratırken Lawrence, Medine savunmasını yapan Halil (Kut) Paşa’ya giderek yüklü miktarda rüşvet teklif eder. Samimi bir Müslüman dava adamı olan Halil Paşa, Lawrence’ın bu ahlaksız teklifini reddeder.

 

Kut’ül Amare’deki Osmanlı devletinin zaferinden sonra ŞEYTAN Lawrence’ın eliyle Eylül 1918 yılında Şam’da gerçekleşen saldırı ile Osmanlı ordusuna ağır bir mağlubiyet yaşatan asrın casusu Lawrence, ne kadar doğrudur bilinmez ama 1926 yılında yayınlanan hatıralarına şöyle bir not düşmüştür. 
“Evet, Osmanlı’ya karşı Arapları isyana ben kışkırtmıştım. Ama böylesine vahşice kan dökeceklerini hiç tahmin etmemiştim. Bazı mahalleleri gezerken silahsız Türk askerlerinin nasıl öldürüldüklerine bakamadım ve tiksindim bu vahşetten…”  desede, şu  meşhur cümleyide unutmadan yazalım 
  “YALAN CASUSUN NAMUSUDUR.

▪️ Arabistanlı Lawrence Birinci Dünya Savaşı’ndan sonrada  Gizli Servis’teki faaliyetlerini sürdürmeyi ihmal etmemiş, Türkiye , Hindistan ve Afganistan da görevler almış, 1930’daki ağrı ayaklanmasında bölgede ajan provakatör olarak görev yapmış Afganistan kralı Emanullah Han’ı iktidardan indiren büyük isyanın örgütleyicisi olmuştur. 

▪️ Lawrence savaştan sonrası ordudaki görevine hava kuvvetlerinde devam eder. 13 Mayıs 1935 yılında motorunda seyir halindeyken elim bir kaza geçirir. Lawrence kafatasından ağır yaralanarak hastaneye kaldırılırken, Amerikan gazetesi olan New York Times’ın hemen ertesi gün geçtiği haber kazayı daha da şaibeli bir hale getirir. Lawrence uzun süre komada kalmasına rağmen başta Türk medyası olmak üzere neredeyse her gün öldüğüne dair haberler yapılır. Thomas Edward Lawrence’ın şaibeli kaza sonrası hayatını kaybettiği bilgisi kesinleştiğinde çatlak sesler susar, namı değer ÇÖL ŞEYTANI Lawrence vasiyeti üzerine sade bir törenle gömülür. Sade tören diyoruz ama cenazesine İngiltere sömürgeler Bakanı Winston Churchill , Irak Kralı Faysal’ın kardeşi Emir Abdullah gibi önemli isimlerde katılır.  Sör Winston Churchill  tabutun içinde yatan asrın casusu Lawrence’i uğurlarken Ortadoğu’yu paramparça etmiş ve siyasi olarak çok şey bilen bir suç ortağından kurtulmanın verdiği sevinci yaşadığı söylenir. Evet Çöl Şeytanı Lawrence öldürme lisansının sınırsızlığını tereddüt etmeden kullanarak Ortadoğu’nun kan gölüne çevrilmesine sebeb olan bugün dahi devam eden birçok sorunun mimarıdır. Şaibeli bir ölümle dünya hayatı bitmiş Çölün Kralı, Çöl faresi, Arabistan’lı Şeytan Lawrence adıyla en sıra dışı casuslardan biri olarak tarihe geçmiştir. 

▪️Siz Lawrence’ler ölür mü ?sanıyorsunuz, onlar ölmezler. Bazen SİYASETÇİ olurlar milli yapılanmaya karşı çıkarak küffara methiyeler düzer, akla ziyan davranırlar. Bazen Milliyetçi maskesi altında vatan hainleriyle iş tutarlar. 

Bazen GAZETECİ olur yalan haber basarlar.  Bazen BİLİM İNSANI, Bazen SÖZDE İMAM, Bazen KOMEDYEN, bazen de SÖZDE SANATÇI….vb

 

   Gül Gülasem ATEŞ

YORUM YAPIN