×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

VATAN ŞAİRİ MEHMET AKİF ERSOY ANISINA

Dünyanın en kıymetli hazinesine sahip olmak, her şeyiyle gurur duymak, ne olursa olsun ondan kopamamak, büyük bir aşkla bağlanmak... Anlı şanlı tarihiyle, komutanlarıyla, asla ölmeyen şehitleriyle... yüreklerden taşan bir sevgidir bu; VATAN SEVGİSİ.

Evet...

Tüm bunları iliklerime kadar hissederek yazıyorum, geçmişine bağlı Çerkes asıllı bir Türk olarak yazıyorum, tarihin en büyük ve en acı sürgününü yaşamış bir ırkın evladı olarak, Yüce Türk Milleti’ne olan sonsuz saygımla yazıyorum...

Ve...

Bize en önemli eserlerden birini armağan eden, destanlaşan bağımsızlık savaşını, eşsiz kalemiyle tarihe kazıyan, kusursuz şair, insanlığı ile her adımında, her sözünde örnek olan muhteşem şahsiyet; MEHMET AKİF ERSOY.

Ölümünün 85.yılında Mehmet Akif Ersoy’u anmak istiyorum...

Zor ama gayret, asalet ve adalet dolu bir hayat.

Osmanlı’nın çöküş döneminde dünyaya geldi Ersoy. Eğitime önem veren bir anne-babanın evladıydı. Araştırmak, okumak, daha çok öğrenmek O’nun fıtratında vardı. Hem dini hem ilmî konularda kendisini durmadan geliştirdi. Ve tabiki şiir. Şiir Mehmet Akif için bir tutkuydu. Ne yazık ki Fatih’te çıkan yangında evini kaybedince zor günler peşi sıra gelmeye başladı. Akif, hem okumak hem de çalışmak zorunda kaldı. Eğitiminde değişiklik yapıp Veterinerlik Fakültesi’ne gitti ve okulunu birincilikle bitirdi.25 yaşında İsmet Hanım ile evlendi ve 6 çocuğu oldu.

Ersoy için vatanı her şeyden önce geliyordu. Meşrutiyetin ilanının 10.gününde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. Amacı; memleketi kurtarmak için eğitim faaliyetlerinde bulunmaktı.  

Vatan, o dönemde yangın yeri. Mehmet Akif ise yüreği vatanı için kavrulan bir adam. Eşsiz bir kalbi ve karakteri olduğu anlatılmış her zaman. O’nu tanıyanlar; şefkatini annesinden, İzzet ve cesaretini babasından aldığını söylermiş. Bir vatanseverin memleketine ve ailesine bırakabileceği en değerli vasıflara sahipti. Doğru bildiğinden şaşmaz , zorbalığa boyun eğmezdi. Kalemini, halkı uyandırmak ve memleket sorunlarının farkına varmalarını sağlamak amacıyla kullanırdı. Önce arkadaşlarının, daha sonra da kendi dergisinde yazmaya başladı. Tüm yazı ve şiirlerini Kur’an-ı Kerim’den ilham alarak yazardı. İstanbul’da çeşitli camilerde vaazlar verirdi. Zamanla herkes Mehmet Akif’i merak etmeye ve tanımaya başladı. Kimdi acaba; hem dini hem de ilmî bilgisi üst düzeyde olan kişi?

CAMİDE BİR ŞAİR; MEHMET AKİF ERSOY

Bu büyük şair, öyle tanındı ve alimler tarafından öyle takdir edildi ki, Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında Mustafa Kemal tarafından Ankara’ya davet edildi. Ne gurur verici bir durumdu bu. Halk zorda, maddi manevi çökmüş, umutlar tükenmiş ve sadece kalemiyle halkı ayağa kaldıracağına inanılan bir adam. Öyle zor şartlarla boğuşmuş ki memleket... İslamiyet’i saptıranlar, propaganda yapanlar... Halk resmen bunalmış. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ise bu ölü toprağını yalnızca; halkın güvendiği, dinlediği, anladığı... âlimlerin kaldıracağına inanmaktadır.

Dedim ya; O’nun fıtratında varmış çalışmak, vazgeçmemek. “Nerde problemli bir durum olsa, Mehmet Akif oradadır” diye anlatırmış tanıyanlar. Şehir neresi olursa olsun, problemi çözmeyi görev edinirmiş.

İSTİKLAL MARŞI

Koca bir tarih yatıyor bu marşta. Her satırında gurur, gözyaşı, aşk olan bir marş. Evet, çökmüş, umudunu kaybetmiş bu halk, yüreklenmeli, silkelenmeliydi. Bu sebeple, halkımız ve askerimiz için bir millî marş yazma fikri cazip geldi. Nesilden nesile aktarılacak, tek yürek söylenecek bir marş.

Yarışma düzenlendi, bir çok eser katıldı yarışmaya ancak Mehmet Akif Ersoy’un katılımı olmamıştı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı duruma anlam veremedi. Bu marşı yazsa yazsa Ersoy yazardı, bunu biliyordu. Hemen sebebini öğrendi. Ersoy gibi, canını, kanını, malını... her şeyini vatanı için feda etmekten çekinmeyecek bir şairin cevabı kimseyi şaşırtmaz sanırım. Yiyecek ekmek bile bulamayan bir millet söz konusu iken, para karşılığında şiir yazmak, iki dünya bir araya gelse  Ersoy’un yapmayacağı bir davranıştır. Ve bu durum çok ağırına gider. Dönemin Bakanı, bu paranın hayır kurumlarına bağışlanacağının sözünü verir. Bunun üzerine usta şair, Tacettin Dergâhı’na kapanır. 41 mısralı o muhteşem şiiri tam 48 saatte tamamlar.

Büyük Millet Meclisi, seçilen 7 şiir için son kez bir araya gelmiştir. Şimdi hayal edin o anı;

Önce Mehmet Akif’in şiiri okunuyor. Daha ilk dörtlükte salon alkıştan inliyor. Bu dörtlük ve kalan 9 kıta öyle hisler yaratıyor ki, ne ölü toprağı kalıyor ne umutsuzluk...

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak
.”

Diğer şiirler mi? Okunmalarına gerek bile duyulmadı. Milletin ihtiyacı olan buydu çünkü. Evlerde, camilerde, cephelerde... coşkuyla okunacak bu marş bir uyanışın dalgası, bir milletin imanının ilanıdır. Her mısrasında esinlendiği Kur’an-ı Kerim’den yola çıkarak yazdığı bir destandır.

Takdir eder ve bilirsiniz ki, Mehmet Akif Ersoy’un eseri sadece İstiklal Marşı değildir. Çanakkale Şehitleri için yazdığı şiiri hatırlar mısınız?

“Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i,

Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

“Gömelim gel seni tarihe” desem sığmazsın.”

Arkadaşı şair Süleyman Nazif bu şiiri okuduğu zaman, şunları söylediği anlatılır;

“Allah’ın şehitleri olduğu gibi, şairleri de var.” Mehmet Akif Ersoy “Allah Şairi”dir.

Ersoy, İstiklal Savaşı’ndan sonra siyasi karmaşanın içinde kalmıştır. Yaşadığı zor günler sebebiyle Mısır’a gider. Hem vatan hasreti hem ekonomik zorluklar Eroy’u epey yıpratmıştır. Mısır’da öğretmenlik yaparak geçinmeye çalışır ancak bi süre sonra hastalanır. Bu hastalığın kendisini toprağa götüreceğini hisseder ve vatanına döner. Ölmek istediği tek yerdir çünkü vatanı. Tedavilere rağmen kurtarılamaz.

Anlatılanlara göre, Mehmet Akif’in cenazesine sanki sözleşmiş gibi Türk Halkı sahip çıkar. Hiç örtüsü bulunmayan o çıplak tabut, etraftan gelen Türk Bayrakları, Kâbe örtüleri ve sancaklar ile kaplanır. Şair Mithat Cemal Kuntay’ın şu sözü her şeyi anlatır;

“İşte şimdi tabut Akif’e benzedi. O artık Akif’in tabutudur...”

Evet...

85 yıl önce bugün bir devir kapandı. Milleti için toprağı için, bayrağı için çarpan kalp 85 yıl önce bugün durdu.

Satırlar yetmeyecek O’nu anlatmaya ama yüzyıllar da yetmeyecek unutturmaya. Bizler bu emaneti nesilden nesile taşıyacak, her İstiklal Marşı’nı duyduğumuzda taş kesilip Mehmet Akif’in yüreğiyle söylemeye devam edeceğiz.

Ruhun Şad Olsun

BÜYÜK, VATAN ŞAİRİ...

SAYGIYLA...

Neslihan Yelbaşı Kınalı

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024