×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

ÜZERİME BİÇİLMİŞ KAFTAN ANNEM & ANNELİK

Evet, şimdi tam zamanı. Annemin tülbentlerinin arasına birer birer sarıp kaldırdığı o bilezikler gibi,  düşüncelerimin bir bir açılmasının. 
Saat: 00:56 Yürek koşar adım kalemle bütünleşirken, zihin berraklığını yitiriyor ansızın ve bunca çokluğun arasında altın varaklara takılıyor düşüncelerim düşmeden evvel.

Ahh benim kafası ayık kelimeleri bulanık hallerim...

Yine kendi içimde kendimle çelişirken bulacaksınız beni. Kelimeler yine eğreti duracak üzerimde. Siz yine de çok görmeyin; nede olsa “Bütün yazarların yarası açık, bütün şairlerin kafası karışıktır çünkü...”

Annem diyordum; nice imtihanlara gark olmuş mübarek çehresi, eli öpülesi kadın. Tıpkı sabrı ve merhameti kendine düstur edinen tüm anneler gibi. İki dünya arasına sıkışmış, tek kavgası emek olan, yüzleri solgun, ruhları zedelenmiş, yerin altında ve üstünde yatan tüm annelerin, sıratta teker teker ellerinden öpüp, buyrun; Ey cennet yolcuları!! Mükafatınız mübarek olaa! demeyi ne çok isterim.

Annem diyorum; yüzündeki çizgilere bakılırsa kimsenin alına mor demeden yaşadığı aşikâr... Bir gönül ki; yüreğini mahzen belleyip hüznünü ve minnetini ne var ne yok içine almış. Kimseye taşmadan kendi mahzeninde kendine bile yük olmadan yaşama gayretinde olan bir kadının önsözü bu... Elleri... Bir el ki; kırk halatı kırk yerinden dağlansada bağını koparmayan.... Bir sel ki; ruhunu tüm kirlerden arındırma gayesiyle ebediyete tutunan...
İnsan yahu? Hiç bu kadar insan olunur mu? dedirtircesine. 
YILMAYAN BİR KADININ ÖYKÜSÜ BU!

"Alnı aktır" benim annemin ve vicdan muhasebesini bir deniz kadar derin ve serinn savmış "evet ben anneyim" diyebilenlerin... Yüzü pak, her sözü en az özü kadar şifadır onların. Silüetindeki o çizgiler onca acının, olağanca sabrın ve imtihanın aynadaki kısmıdır bakıldığında... Görebilirseniz şayet.

Yine annemle doluyum...
Dolu dizgin coşkuları  kimi zaman sesi sözü kalmamış o büyük boşlukları yine annemle dolduruyorum, bir hikâyem kalmamışcasına...

"Anne olunca anlarsın..." derler hep bilirsiniz  yüreklerinin darına bir hüzün konduğunda.
 Anlıyorum anne! Göğüs kafesine oturan taşı da, geçmişindeki burukluğun acısını da sesinden duyuyorum çoktandır. 
Ve diyorum ki; umarım bir gün kızım da beni bu  kadar  iyi anlar. 

Sona yaklaşırken içinde çoçukluğumu, 25 yılımı sakladığım bu mısraları anneme ve yine kendi esirgenmiş dünyalarında evlâtlarına sımsıkı tutunan tüm annelere armağan ediyorum.

Ben bu hayatta en çok annemi sevdim...
Masaüstü dantellerini,
Yazmasındaki oyalarını.
Baza altlarında sakladığı o "bir gün lazım olur" larını...
Buram buram sevgi kokan aşını meselâ.
Bir hışımla tülbentin üzerine bıraktığı tığını.
Bizi saklamalarını sevdim onun. 
Korkularını, kaygılarını…
Kızsa da bize kıyamayışlarını sevdim meselâ.
En çok da akşam ezanı telaşlarını,
Babasız oturulmayan o sofralarını...
Köşede tekli kanepede ki, eli Kur'an' da bakışlarını sevdim annemin.
Ve besmeleyle attığı her adımı.
Boncuk boncuk ruhuna işlediği "La tahzen innallahe meâna" larını sonra. 
Merhametini, yargılarını, dengesi şaşmayan o adaletli yanını...
Ama en çok da bizi tamamlayışını sevdim ben.
Eksik yanlarını bizimle tamamlayışını.
Bizi, tam anlayışını...
Dedim ya; en çok annemi sevdim ben,
Bu hayatta en çok annemi.

YORUM YAPIN