×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Ragıp Ferda Aydınalp

Üretim ekonomisi


15 Mayıs sabahı yeni bir günü selamlayacağız yeni bir siyasi atmosferde; ya mevcut iktidar ya da muhalefetin ‘güneş’i karşılayacak bizleri…
Bu seçimler de ne ilk ne de son olacak. Konumuz kimin kazanacağı değil; kazananın uygulayacağı ekonomi modeli…
Türkiye Adnan Menderes ile serbest piyasa ekonomisine geçti, Menderes’i takip eden tüm sağ tandanslı partilerle  liberalizmi ve tüketim ekonomisini benimseyerek yol alırken; ara ara iktidar olan sol partilerin genel tercihleri de liberalizmden yana oldu. Özelleştirme, devletin ekonomiden elini ayağını çekmesi, Gümrük Birliği’ne büyük tavizlerle giriş, kürsel firmalara çekilen peşkeşler, kar eden KİT’lerin yandaşlara satılması, yerli sermayeyi yok etme çabaları, üretim yerine tüketimi esas alma ve Türkiye’yi küresel firmaların açık pazarı haline getirme liberal kabulün uygulamaları oldu …
Ve 600 Milyar Dolara yakın dış borç; %64 enflasyon, 100 Milyar Dolar cari açık, bitme noktasına gelen tarım/hayvancılık, açılan ihracat/ithalat makası, her gün değer kaybeden Türk lirası, dünya ölçeğinde 17. Sıradam 26. Sıraya gerileyen ülke ekonomisi…
Niçin?
Cevap: Üretmiyoruz, ekonomi modelimiz üretim esaslı değil, tüketim odaklı?
Peki, üretim esaslı; yani kabul görmüş haliyle Üretim Ekonomisi nedir?
İktisat literatüründe Üretim Ekonomisi diye bir model yok. ‘Bir insan topluluğunun ya da bir ülkenin hayatını devam ettirmesi için üretme ve bölüşme halleri, eylemleri ve bu eylemlerden doğan ilişkilerin tümü’ olarak tanımlanan ekonomi disiplini içinde üretim kendinden oldukça önemli bir güç ile söz ettiriyor. Bir başka deyişle üretim olmadan ekonomi olamıyor… Liberal ekonomi, sosyalist ekonomi, kapitalist ekonomi, karma ekonomi var; ama üretim ekonomisi diye bir model yok…
Niçin böyle bir kavram çıktı? Çünkü Türkiye Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde altı çizilerek ülke ve ekonomi gündemine giren üretimden yıllar geçtikçe uzaklaştık.  Bu nedenle  fakirleşiyoruz. Bir çözüm, yeni bir model lazım. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de neoliberalizm, tüketim ekonomisi çökmüştür. Üretimi temele ve hedefe koymak zorundayız. Bizim gibi düşünenler, çözümün üretimde olduğunu görenler  ‘Üretim Ekonomisi’ eylem modelini yeni bir kavram olarak ülke gündemine getirdiler…
15 Mayıs’ta kim iktidar olursa olsun, bilinmelidir ki üretim ekonomisine geçilmeden ne refah gelir ne de tam bağımsızlık…
20 yıldır iktidarda olan AKP üretimi ihmal etti, sıcak paraya dayalı, neoliberal ve küreselci politikalar, sadaka ve beleşçilik anlayışıyla ekonomi dümenini çeviriyor. Özellikle son on yıldır Anadolu’da insanlar üretimden çekilip, çalışmadıkları halde maddi olarak desteklenerek, bir başka deyişle siyasi rüşvetlerle, kalıcı seçmen olarak apartta bekletiliyor. Özal döneminden günümüze devletçi politikalardan vazgeçilerek objektif ve rasyonel olmayan özelleştirmelerle ülke ekonomisi dışa bağımlı hale getirildi. Üretim değil, tüketim değerli artık. Yurttaşın ne kadar ürettiği değil; ne kadar tükettiği saygınlığını belirliyor ne yazık ki. Tütün, pamuk, fındık, şeker üreticilerinin önüne engeller konuldu. Türkiye tarım ve hayvancılıkta da da ithalatçı ülke konumunda. Enerji sektörünün özelleştirilmesiyle üretim girdileri artırılırken, mecburiyetten pahalıya üreten yerli üretici ithalatçı karşısında mağlup. Sanayide de durum farklı değil, son dönemlere kadar ithalat teşvik edildi. 
Geldiğimiz hal; Cumhurbaşkanı’nın da ifade ettiği gibi ‘Güllük gülistanlık değil…’, yurttaş çarşı/pazar fiyatlarına yetişemiyor, ekmek alırken bile bütçe yapıyoruz, hayat çok pahalı, tüketemiyoruz da…
Bu hakikat bizleri üretim ekonomisine sevk ediyor. Ülke kaynaklarını, kürsel güçlerin değil; yurttaşların yararına planlı üretimle yönlendirmek zorundayız. Planlı tarım, milli sanayiyi teşvik, ARGE, kooperatifçilik, mesleki odalar/tüketici/üretici koordinasyonu, tarım-hayvancılıktan /turizme, sanayiden/ticarete üretim seferberliği… İhtiyacımız olan bu. Bu öyle bir süreç ki ülke cezaevlerinde tutuklu bulunan 100 binin üzerinde mahkum bile bu sürecin parçası olabilir, onlar da üretime çekilebilir… İşte o zaman nişasta bazlı şeker üreten Amerikan devi Cargill’e rağmen kapanan şeker fabrikaları açılır; işte o zaman yabancı tütün lobisine inat Ege, Karadeniz ve Güneydoğu’da yeniden sarı kızlar boy verir, yerli tütün baş köşede olur; işte o zaman fındığa çöreklenen FERRERO fındık üreticimizden kaçar; işte o zaman Kastamonu sarımsağı Çin sarımsağını kovalar; incir, üzüm, kuru kaysı, çay ihracat kalemi olur; işte o zaman Türkiye’de kişi başı bir küçük baş hayvan her zaman hazırda tutulur; tarlalar bereketlenir, yeşerir, kuzu meleri, inek möleri çocukları güldürür, üreten de tüketen de mutlu olur.; milli sanayi kurulur, genç beyinler ülkeleri ve insanlık için üretir…
Üretim ekonomisiyle devlet, millet el ele üretir;  tam bağımsız bir Türkiye olur ve muasır medeniyetin üstüne çıkarız…. 
Seyyahi’nin ilgili dörtlüğüyle bitirelim:
ÜRETİM YELİ
Emperyale sakın verme elini,
Kaptırırısın Anadolu kolunu,
Al arkana üretimin yelini,
Böyle getir; emperyalin sonunu…

YORUM YAPIN