×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

 TÜRKİYE GÜZELİ NASIL SEÇİLİR..?

 

SONUN BAŞLANGICI..!

İnsan son sayfasına kadar nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen bir roman gibidir. Sayfalar arasında bazı kelimeler vardır ki sese dönüşemez, sadece hiç kimsenin farkında olmadığı bir yutkunmadan ibaret kalır. Yutkuna yutkuna roman biter. Kurşun adres sormaz derler ya, mermi ise akıllıdır, yol yordam bilir. İşte ömür de bize bahşedilen tek kullanımlık mermi gibidir ama kumanda elden bırakılırsa Beşikten mezara takvim yapraklarının tek tek etrafa savrulduğu dönencenin labirentinde adres sormadan oradan oraya yalpalar durur. Yerin homurtusunun hiç susmadığı,
Richter ölçeğinin bile ölçmekte zorlandığı sarsıntıların avucunda harabeye çevrilmiş bu yaşlı dünyada siyah bahçelerin kuytuları içinden karanlık melodiler yükselirken semaya, karanlıktan korkuyorsanız eğer aydınlığa ulaştıracak rehber edinmenin vakti geçmeden Mekke’nin Fethini hatırlayınız.

“O ( Allah) , hanginizin daha güzel amel - işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir ve çok bağışlayandır.”
( Mülk Suresi / 2. Ayet )
Kıyamete yuvarlanmaya devam eden Bu mavi kürede her yıl binlerce insan sessiz sedasız asıl yurt olan ahirete göçerken, milyonlarca göçmen kuş gelip geçiyor üstümüzden ama hiç kimse farkında bile değil!
Peki insan ne vakit ölür !?
İnsan, vatansız - bayraksız - imansız kalınca ölür.



KÜLTÜR EMPERYALİZMİ…

Düşünsenize Anadolu Selçuklu Devleti'nin bir uç beyliği iken önce Osmanlı devleti ardından olağanüstü fetih ve gazalara imza atarak koskoca Osmanlı imparatorluğu olmuş, 624 yıl boyunca yedi düvele hüküm sürmüştü..
Sonra küflü şatoların karanlık odalarında yarasalar el ele vererek kucaklarında tekmil rüzgarlar kahpece açık bırakılmış pencerelerden ayaklarında tabuttan postallar ellerinde zehirli hançerler bodoslama daldılar İslam Birliğinin Son Kalesi Osmanlı Devletinin yüreğine. Sonra da sanki hiç var olmamış gibi yerle yeksan ettiler koskoca imparatorluğu. Harabeye dönen Osmanlı devletinin çöküşü ve cumhuriyete geçiş elbette sancılı olmuştu. Kaosların beşiğin de sancılar sancılar ardı arkası kesilmeyen sancılar. Sonunda doğum gerçekleşir ve mayınlı tarlaların üzerine büyük emeklerle Türkiye cumhuriyeti devleti doğar.


 Evet savaş bitmiş silâhlar susmuş gibi görünse de global yeni silahlarla genç Türkiye Cumhuriyeti dış güçler tarafından örümcek ağlarıyla kuşatılmaya başlamıştı. Burjuvazim Kargaların raksıyla önce fon -dekoratif karakterler oluşturulup, ardından rötuşçuları sahneye aldılar, el çabukluğuyla yeni rejime uygun bir kültür, bir din arayışına girdiler. Savaştan yeni çıkmış fakir millete inat bayramlar, söylevler, törenler, balolar gırla giderken, ülkenin yönünü ve yörüngesini değiştirmek için kasvetli idare lambasının gölgesine saklanmış kuklacıların paslanmaya yüz tutmuş ipleri teker teker girer devreye.
Sözde çağdaş batı hayatı esas alınarak, İLAHSIZ - MİHRAPSIZ bir rejim uygulamak için kollar sıvanır.



YARIŞMALAR..


24 Ağustos 1925 de Kastamonu da başlatılan Şapka ve Kıyafet Devrimi ile Tekke ve zaviyelerin kapatılmasının ardından
1925’in 4 Eylül akşamı muhalif sesler susturulup, bütün kalıpları yıkan alışılmış düzene karşı çıkan, mantık sınırlarını tanımayan
güdümlü absürt sesler “Güzel Bacak” ve “Dans” müsabakası düzenler Taksim Bahçesi Beşiktaş Klübünde.
Dört masum kadının katıldığı yarışmanın jürisi, hanımların diz altlarından ayak bileklerine kadar olan kısımları ve baldırlarını değerlendirip o yılların Amerikan Koleji’nde okuyan liseli genç kızını “en güzel bacaklı kadın” seçerler. Yapılan Dans yarışması ise Nadide Hanım ile ismi açıklanmayan erkek arkadaşına kazandırılır.
Ve hız kesmeden Cumhuriyet Gazetesinin öncülüğünde üst üste güzellik yarışmaları düzenlenmeye başlanır. Tabiki konjonktür gereği bu kadarıyla da kalınmaz, aile gazinoları, tiyatro, opera, bale ve çok sesli müzik ve dünya sinemasının en nadide ! eserleriyle bombanın fitili ateşlenerek, milletin dinini imanını şanlı tarihini kadim geleneklerini yok etmek adına sepya tonlarında dört bir yandan saldırıya geçilir. Batıya göre Hristiyanlığın en büyük düşmanı Müslümanlıktır. Müslümanların da en güçlüsü Türklerdir. Ve Türk milletinin manevi değerleri en kısa zamanda yerle bir edilmelidir. Türkiyenin modernleşmesi, evrensel karanlık güçler tarafından Türklerin İslâm’dan uzaklaştırılması projesidir.


Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’de siyasi anlamda muhalefet neredeyse tamamen saf dışı bırakılmıştır. Manevi köklerini kendi elleriyle dinamitleyen emperyalist güçlerin desteklediği egemen sınıfla işbirliği yaparak milletin değerlerini hiçe sayıp Müslüman Türkleri milli manevi kimlikten uzaklaştırmak adına mankurtlaşmış Don Juan karakterler Kadın ve aile üzerinden yıkıma başlar. Ülke çapında güzellik yarışmaları düzenlenir.  Kadını meta haline getiren güzellik yarışma adeti taa antik zamanlara dayanır. Basiretsiz güruh yeni buluş yapılmış gibi güzellik yarışmaları düzenler. Cumhuriyetin ilk güzellik yarışması 3 Eylül 1929’da 35 finalist arasından Feriha Tevfik’in birinci olmasıyla sonuçlanır.

Jüri üyeleri arasında Abdülhak Hamit, Halit Ziya, Hüseyin Rahmi, Peyami Safa, Çallı İbrahim, Bedia Muvahhit, Vâlâ Nurettin, Zekeriya ve Sabiha Sertel gibi tanınmış yazarlar, gazeteciler ve sanatçılar yer alır. Sabiha Sertel ve Bedia Muvahhit dışında jüri erkek üyelerden oluşmaktadır ve kadının güzelliğini onaylayanların yine erkekler oluşu eril bakış açısıyla uyumludur. ( Eril bakış; kadınları ve dünyayı maskülen -erkek bir perspektifle betimlemek, sanatta, edebiyatta, medyada kadınları erkek hazzının cinsel öznesi olarak sunmaktır. )
İlk güzellik yarışmasının birincisi Hicran Hanımdır ancak kendisi nin nişanlı olması nedeniyle yarışmadan diskalifiye edilmiştir.
Efendim zarafet ve güzellik yarışmalarında ırk, din ve mezhep farkı aranmaksızın 16 ila 25 yaş aralığında bulunan her genç kızının katılabileceği duyurulurken katılmanın temel koşullarından biri ‘namuslu olmak’ şeklinde belirlenir ve ‘bar kadınları’nın aday olamayacağı vurgulanır.

Yahudi güdümlü Cumhuriyet Gazeteside boş durmaz. Medeni Avrupa’nın hızına yetişmesi istenen genç kızların bu elit yarışmaya katılmalarını sağlamak için her gün adayların fotoğraflarını düzenli olarak yayınlayıp, telkin ve hediyelerle teşvik eder. Ayrıca gazetede, “Güzeller, vakit kalmadı, katılmak - iştirak için lütfen istical - ACELE ediniz çağrılarına yer verilir. Bu şeytani projenin adına MODERNLEŞME dense de bunun adı düpedüz Kültür emperyalizmi, manevi değerlere, kültüre baskı kurmak, binlerce yıllık akışkan fikirlerin dış müdahale ile pıhtılaştırılmasıdır.



     TÜRKİYE GÜZELİ NASIL SEÇİLİR..?

1932 yılında düzenlenen Türkiye Güzellik Yarışması, gözünü kırpmadan Abdülhamid Han aleyhinde casusluk eden her devrin rengine boyanan mason ve Karaim Yahudisi
Yunus Nadi Abalıoğlu tarafından kurulan aynı zamanda hükûmetin gayriresmi yayın organı Cumhuriyet gazetesi tarafından planlanıp düzenlenmiştir. Yunus Nadi kendisine verilen sınırsız imtiyazlarla Müslüman TÜRK MİLLETİNİN   manevi mihenk taşlarını teker teker kırmaya başlamıştır.

Cumhuriyet gazetesi aracılığıyla Türk kızları hedef alınmış, karanlık gece gözlerde başlamış yavaş yavaş kirpiklere prangalar vurulmuş herkes sus pus olmuştur. Yarasaların alkışları eşliğinde, çağdaş medeniyetler seviyesine giden yol güzellik yarışmalarından geçmektedir
ve dünya güzelini de seçme zamanı gelmiştir. Üst akıl tarafından planlanan güzellik yarışmasında kazanması ısrarla istenen aday neden Keriman Halis’tir bu bir muamma.!!
Amma velakin görünmez El tarafındandayatılarak dünya markası olması istenilen kız ve ailesi yarışma için bir türlü ikna edilemez.
Allem edilir kallem edilir ne kadar eş dost akraba varsa hepsi devreye sokulur ve günlerce süren titiz (!) çalışmalar nihayetinde aile ve kızları Keriman Halis zorla ikna edilir. Aileye kızlarının da Türkiye Güzeli seçileceği garantisi verilir. Eğer Bir aksilik olurda seçilemezse genç kızın ismi ilan edilmeyecek, Keriman Halis’in yarışmaya katıldığından kimse haberdar olmayacaktır.



DÜNYA GÜZELİMİZ KERİMAN HALİS..!

Dünya’nın dört bir köşesinden gelmiş güzeller şerefine Ostende’de, Spa’ da garden-partiler, çaylar, balolar verilir. 28 ülkenin güzelleri gece gündüz demeden günlerce çeşitli aktivitelere katılarak kendilerini sempatik göstermek için ellerinden geleni yaparlar. Beklenen gün gelip çatmıştır. Artık Takvim yaprakları 31 Temmuz 1932’yi gösterirken Spa kentinde heyecan doruktadır. Yarışma yapılmış artık jürinin kararı beklenmektedir.
Jüri başkanı kaleyi feth etmiş komutan edasıyla kürsüye geçerek;
“Sayın jüri üyeleri, bugün Hristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1351 yıldır dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren İslamiyetin yeryüzünde bayraktarlığını yapan Türkler artık bitmiştir. Onu Avrupa Hristiyanları bitirmiştir. Elbette bu süreçte Amerika’nın ve Rusya’nın hakkını inkâr edemeyiz. Bir zamanlar sokağı bile pencere kafesinden seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır.


İşte bu, Hristiyanlığın büyük zaferidir. Karşımızda hristiyan kıyafetiyle duran kızı zaferimizin tacı kabul ederek onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzeli varmış, yokmuş bu önemli değil. Saygı değer konuklar, bu yıl güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Evet yanlış duymuyorsunuz seçmiyoruz bir zamanlar Fransa’da yapılan dansa müdahale eden Kanûnî Sultan Süleyman’ın torunu mayo - iç çamaşırıyla ile kendisini beğendirmek için karşımızda duruyor. Biz de bizim kriterimize uyan bu kızı beğendik. Gelecekte de Müslüman Türk kızlarının da böyle olması temennisiyle, Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyor, kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldırıyoruz..”

 


 Orjinal adı "International Pageant of Pulchritude" olan uluslararası Güzellik ve Zarafet Yarışması'nda ilk kez jürinin oylama yapmadığı, yarışmacı için değerlendirme yapılmadan mevcut siyasi konjonktür çerçevesinde, Keriman Halis salondakilerin 'Vive la Mustafa Kemal', 'Vive la Miss Turquie' tezahüratları arasında Dünya Güzellik Kraliçesi seçildi.!


   
Jüri Başkanının yarışmanın final bölümünde yaptığı provokatif - kışkırtıcı konuşma tarzı tiyatraldi ve izleyicileri büyülemişti. Müslüman bir Türk kızının kendini beğendirmek için Belçika’ya devlet imkanlarıyla gönderilmiş olması o dönemin dünya basında günlerce manşetlerde kalmış, “Osmanlı kızının son hali” adı altında Avrupa gazeteleri tarafından Keriman Halis’in boy boy resimleri ve kartpostalları intikam alırcasına basılıp dağıtılmıştı.

  


ELEŞTİRİLER KONUSUNDA KONUŞMADI...!

Yarışma sonrası ülkeye dönen Keriman Halis yarışma için yapılan eleştirilere asla cevap vermez. Sadece, birinci seçildikten sonra elinde Türk bayrağı ile sahneye çıkmak istediğini, ancak salonda Türk bayrağı olmadığı için bu isteğinin karşılanmak istenmediğini, bayrak bulunmazsa sahneye çıkmayacağına dair resti üzerine orada alelacele bir Türk bayrağı yapıldığını anlatır. Ancak jüri başkanının yaptığı konuşma ve kendisini dakikalarca ayakta alkışlayanların Osmanlı aleyhtarı tezahüratları konusunda tek kelime etmez.



1934'te çıkan Soyadı Kanunu ile bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından kraliçe anlamına gelen "Ece" soyadı Keriman Halis’e resmî olarak verilir.
Bir Kurban mı Yoksa Kahraman mı Olduğu Tartışılan Zoraki güzellik kraliçesi Keriman Halisin sözde başarısı Japonya'da ders kitaplarında “Türk kadınının erkek egemenliği ve baskısından kurtulmasının zaferi “'Keriman Halis Olayı' olarak yer alır.

   

O dönem Türkiye’sinde çağı yakalamak adına Türk kadınının çağdaşlaşmasının ispatı olarak görülen
“DÜNYA GÜZELİ “ yaftası Avrupa tarafından “işte Osmanlı kızını bu hale getirdik” şeklinde dünyaya Lanse edilir. Belkide bu sebepten ötürü 1933’ten 1951’e kadar Türkiye’de hiçbir resmi ve gayriresmi kuruluş tarafından güzellik yarışması yapılmasına müsaade edilmez.

NARKOZ ( Duyum Yitimi )..!

 1932 yılında Yunus Nadi Abalıoğlunun sahibi olduğu Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği bu kutsal ! yarışmada Türkiye Güzelini kim - kimler seçmiştir bir bakalım.
Annelerinden doğdukları günden beri “Güzellik zarafet uzmanı” ! olan sözde jürinin isimleri belki sizi çok şaşırtacak ama lütfen bir milletin manevi çöküşüne imza atanları yakından tanıyınız.
Yarışmanın Jüri üyeleri
“Şair-i azam” diye bilinen Abdülhak Hamit (Tarhan),
Şair Ahmet Haşim,
Şair ve yazar Cenap Şahabettin,
Aşk-ı Memnu romanının yazarı
Halit Ziya (Uşaklıgil) ve
yarışmacı kızları ellerinden tutarak davetlilere takdim eden Peyami Safa!!!
Çok ilginç değil mi? Devrin meşhur edebiyatçıları oturmuş Küffarın adeti olan bir yarışmaya göndermek için sözde Türk Güzeli’ni seçiyorlar.


Bu arada Ne hikmettir bilinmez ama 1909 yılında kurulmuş Fecr-i Ati (Geleceğin Şafağı) topluluğunda yer alan, üslupta, söyleyişte ve içerikte tam bir BATI HAYRANI olan ünlü şair Ahmet Haşim Keriman Halis’e oy vermemiştir.
Başlangıcı Tanzimata kadar uzanan kültür dejenerasyonu, bugün de son hızla devam etmektedir. Kurtuluş savaşında dünya emperyalistlerinin topla tüfekle işgal edemediği bu ülkeyi batı hayranlığı ile tarumar edip, ülkem insanlarını, bağıra bağıra susan, cellatına aşık bireyler haline getirdiler.
Yapay kurgular algılara, algılar da olgulara dönüştürüldü. Sonuç olarak bir kar topu olarak başlatılan yozlaşma çığ gibi büyüdü de büyüdü.

Milletçe özgür görünsekte, zihnen NARKOZ yemiş gibi bir fiil işgal edildik.!

      Gül Gülasem ATEŞ

 

YORUM YAPIN