×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

M. Habib Arvasi

Türk Milliyetçiliğini Bekleyen Tehlike: Seküler(Aslında İslamsız) Milliyetçilik

Milliyetçilik merhum hocamız Seyyid Ahmet Arvasi'nin de dile getirdiği üzere bir parti programı olmaktan ziyade devlet politikasıdır. Bu hususu Türk-İslam Ülküsü 2. ciltte şu sözlerle dile getirir: "Her millet milliyetçidir ve milliyetçi kadrolarla ve programlarla yönetilmelidir. Milli şuurdan yoksun kadrolara, milleti teslim etmek ihanettir. Millete inanmayanlar, millet idaresine talip olamazlar. Devlet adamının vazgeçilmez özelliği, “milliyetçi” olmasıdır. Milliyetçilik, kadro ve programı ile daima iktidarda olmalıdır. Milliyetçi kadro ve programları iktidardan uzaklaştıran, onların yerine sınıfçı, bölgeci, bölücü kadro ve programları geçirenler, ya sinsi yabancılardır yahut milletine yabancılaştırılmış kişi ve kadrolardır."

Ülkemizde maalesef mason localarının ve İngiliz ajanlarının tesirindeki bozuk, bidat ehli ve din adamı görünümlü işbirlikçiler yüzünden Türk Milliyetçiliği hep ırkçılık olarak anlatılmıştır. 
Peki Türk milliyetçiliği ırkçılık mıdır? 

Merhum Arvasi hocamız Türk-İslam Ülküsü 2. ciltte milliyetçiliği şöyle tarif eder: "Milliyetçilik bir milletin kendini ekonomik, kültürel, sosyal, politik yönden güçlendirmesi ve başka millet ve gruplara sömürtmeme çabasıdır. Bu bakımdan milliyetçilik meşrû bir hak ve şuurdur."

Irkçılığın bir sonraki evresi kabileciliktir. Amerikan ve İngiliz uşağı Vahhabi-Selefi ülkelerde kabilecilik hatta ailecilik yapılmasına ses çıkarmayan hain veya cahil kesimler az önce tanımını yazdığımız milliyetçiliğe bir çırpıda ırkçılık diyebilmektir. Ekranların dolar tarifeli bu vaizlerine(!) ve onların rüzgarına kapılan Türk milliyetçiliğini basit bir ırkçılıkla bir tutan zavallılara akıl, fikir, izân vermesini yüce rabbimden niyaz ederim. 

Konumuz olan Türk milliyetçiliğine dönecek olursak... Türk milliyetçiliğinin iktidarda olduğu zaman ve "Ülkücü Hareket" olarak pratiğe döküldüğü zamanlarda Türk milleti, İslam âlemi ve mazlum milletler hep huzur içinde yaşamıştır. Bu durum Abdülkerim Satuk Buğra Han'dan Sultan Abdülhamid Han'a kadar böyle olmuştur. Sonraki dönemde Türk milliyetçiliği bir moda icabı kısa bir süreliğine biyolojik ırkçılığa evrilmiş, millet milliyetçiliği ile şahıs milliyetçiliği arasında yalpalamış, aksiyon planı olan "Allah için sev, Allah için buğzet" ülküsünden sapmıştır. 

Halbuki şahıs milliyetçiliği pratikte mümkün olmayan bir hayalden ibarettir. Hitler, Mussolini gibi örnekler bunu göstermiştir. Şahıs milliyetçiliği olmaz zira milliyetçilik şahsa değil millete aittir. O millet de Türk Milletidir. 

Bahsini ettiğimiz kısa süreli sapma neticesinde Oğuz nesli diye tabir ettiğimiz Türk genci çeşitli savrulmalar yaşamıştır. Bu savrulmalar Başbuğ Alparslan Türkeş ve Asrın Yesevisi Seyyid Ahmet Arvasi'ye kadar devam etmiştir. O sancılı zamanları dilerseniz Prof. Dr. Osman Kemal Kayra'dan dinleyelim: “1970’lerde gençlik fırka fırka bölünmüştü. Her bölük bir tarafa akıyordu. Vatanı için, bayrağı için, dini ve milleti için canını hiçe sayan bir nesil neşvünemâ buluyordu. Bu çilekeş nesil, çoğu saf, temiz yoksul Anadolu çocuklarından oluşan bir dervişan grubu gibiydi. Bir baş arıyordu bu nesil... Siyasî lider Alpaslan Türkeş Bey inançlı ve aksiyoner bir liderdi. Gençleri etrafında toplamayı başardı. Ama bu nesle bir Hoca Yesevî, bir Dede Korkut, bir Molla Gürânî, bir Molla Hüsrev, bir Akşemseddin gerekiyordu. Fikirtepe’deki Eğitim Enstitüsü’nde vazife yapan bir grup hocanın da rehberi olan Arvasî Hoca, Allahü teâlânın lütfu olarak bu gençliğin manevi lideri oldu. Türkeş Bey’in özel sevgisini kazanan Hoca MHP’nin GİK üyesi de olmuştu. Kendisi gibi bir insanın siyasetle ne işi olabilir sorularına ise şu cevabı vermişti: “Ben, bu kadar idealist gencin bir arada olduğu bir topluluğu yalnız bırakmanın vebaline katlanamam.”

Bu satırlardan sonra çekinmeden söylemek gerekirse Satuk Buğra Han ile dalga dalga kıyama kalkan Ülkücü Hareket Başbuğ Alparslan Türkeş sayesinde üzerindeki enkazı kaldırmayı başlamıştır. Asrın Yesevisi pâyesi de merhum Seyyid Ahmet Arvasi'ye nasip olmuştur. Bu sebeple Ülkücü hareketin mensubu olduğunu söyleyen birisinin özellikle bu iki isimden tavizinin olması düşünülemez. Ülkücü Harekete farklı bakış açısı getirmiş olan mütefekkirler elbette olmuştur ama hiçbirisi bin yıllık Ülkücü Hareketin 20. yüzyıldaki temsilcisi olan Başbuğ Alparslan Türkeş'i Seyyid Ahmet Arvasi gibi etkilememiştir. Arvasi hoca Başbuğ Türkeş’in rica ve talebiyle Hergün Gazetesinde fikri yazılar yazmıştır. Daha sonra bu yazılar gazetedeki ismi gibi “Türk-İslam Ülküsü” adıyla kitaplaşmıştır. Başbuğ Türkeş ise ülkü ocakları vesilesiyle bu ülkünün pratiğe dökülmesine vesile olmuştur. Bugün kendisini ülkücü hareketin mensubu addeden ve bir çaşıt hatta yağı edasıyla Arvasi hocaya dil uzatıp kısır akıllarıyla onu inkar etmeye çalışanlar aslında kendi köksüzlüklerini izhar etmektedir. Bunların içindeki en gayriaklî olanlar ise Başbuğ Türkeş'e tabi olduğunu söyleyip de onun fikrinin aksi bir şekilde dinsiz(aslında İslamsız) bir milliyetçiliği savunanlardır. 

İçinde İslam'ın olmadığı bir milliyetçilik anlayışı ırkçılıktır zira İslamiyet milliyetçiliğin ırkçılığa evrilmesine müsaade etmez. İslamiyet ırkçılığı yasaklar milliyetçiliği teşvik eder. "Sizin en hayırlınız günaha girmemek şartıyla yakınlarına arka çıkanlardır." "Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz" hadisleri Türk milliyetçiliğinin düsturlarındandır. Satuk Buğra Handan beri Türklerin riyasetinde şaha kalkmış bu davanın adının "Türk Milliyetçiliği" olması da gayet normaldir. Zira Başbuğ Alparslan Türkeş'in de ifade ettiği üzere "Milletimiz Türk milletidir.” 

Alman Milliyetçiliği Amerikan Milliyetçiliği nasıl bu davaya isim olamazsa Türk isminden başka bir isim de mümkün olamaz. Ümmet ifadesini araya sıkıştırıp Doğu Türkistan'ı görmezden gelenler ise ciddiye dahi alınmamaktadır.
 Yine Başbuğ Alparslan Türkeş 32. Gün isimli programa verdiği röportajda "Bizim siyaset anlayışımız İslamdan beslenmektedir. Dokuz Işık doktrini İslam'ı esas almaktadır. İslam-Türk ülküsü bizim siyasi programımızdır." diyerek Türk milliyetçiliği için İslam dininin ehemmiyetinden bahsetmiştir. 

Bütün bunları özetleyecek olursak;
-Ülkücü hareket köksüz bir hareket değildir.
-Başbuğ Türkeş'in izinden gittiğini söyleyip de İslamı reddeden, hafife alanlarlar ya Türk düşmanlarının uşaklığını yapmaktadır ya cahilliklerinin farkında değildir. Nazizme evrilmek üzere iken Ülkücü Harekete İslam ruhunu yeniden nakşeden merhum Arvasi hoca başta olmak üzere ülkücü hareketin mütefekkirlerine sataşmaya çalışanlar ya tövbe edip kompleksten kurtulmalıdır ya da kendilerine İslam'ı umursamayan bir "Başbuğ" bulmalıdır. Zira Başbuğ Alparslan Türkeş'in "İslam-Türk Ülküsü" adını verdiği aksiyon ve ruh planından uzak olup yine onun izinde olmak mümkün değildir. 

-Müslüman olmak Araplaşmaktır diyenlerin aslında yerilmiş cahil Araplardan olan Ebu Cehil gibi İslam'a düşman olduklarını da hatırlatmakta fayda var. Peygamber efendimiz İslamiyeti tebliğ ederken en büyük sıkıntıyı, eziyeti Ebu Cehil gibi Araplardan çekmişti. İslamiyet Araplaşmak veya Arap'ın dini olsa Ebu Cehil başta olmak üzere müşriklerin hemen Müslüman olması gerekmez miydi? İslamiyet Arap’ın dini olsa o cahil müşrikler İslamiyeti kabul etmek yerine peygamberimize eziyeti tercih eder miydi? İslam'a Araplaşmak diyerek karşı çıkanlar  aslında Ebu Cehilleşmiş yani cahil bir gibi Arap olduklarını göremiyor mu? Dikkatinizi çekerim. Ebu Cehil ne hristiyanlik ne de yahudilik ile mücadele etmedi. Sadece İslamiyet ile mücadele etti. Tıpkı bizim seküler milliyetçilik hayali kuranların İslamiyet harici hiçbir inançla mücadele etmeyişleri gibi... Bu durumda Araplaşan kim acaba?

-Seküler (dinden arınmış deseler de aslında İslamdan arınmış) Türk milliyetçiliğinin tarihte bir pratiği olmamıştır. Türk Milleti peygamber efendimiz aleyhisselâmın tebliğ ettiği İslam dininden evvel de İslam'a uygun yaşayan bir milletti. Cennet ve cehenneme inanan, tek tanrıya(yaratıcıya) inanan, peygamber inancı olan bu milletin dinsiz, şarap ve kadın düşkünü, aksiyondan habersiz olduğunu ancak ahmaklar iddia eder. Esasında İslam dini "Adem aleyhisselamdan peygamber efendimiz aleyhisselama" kadar gelen bütün dinlerin (bozulmamış olan kaidelerinin) tamamına denmektedir. Başbuğ Türkeş bir mitinginde  “Bizim yolumuz iman yolu, ahlak yolu,
insanlık yoludur. Kardeşlik yoludur.
Kısacası Allah yoludur.“ diyerek ülkücü hareketin istikametini net bir şekilde tarif etmiştir. Bu sebeple kendilerini bu sınıfa yani Ülkücü Harekete dahil edenler ya "Başbuğ" dedikleri kişi gibi İslam'ı referans alan, rehber tutan bir milliyetçilik yaşamalı veya kendi hayat tarzına göre bir "Seküler (dinsiz bir) Başbuğ" bularak Başbuğ Türkeş’i ve onun mirası olan ülkücü hareketi istismar etmeye kalkışmamalıdır. 

-Ülkücü hareket merhum Arvasi hocamızın 09.12.1979 tarihli Hergün gazetesinde yazdığı makalesinde tarif ettiği ilhamını iman timsali büyüklerinden almaktadır. Hocamız o makalede der ki: "Ülkücü hareket bir tepki hareketi değildir. Aksine, iki asırdan beri hor ve hakir görülen, tahkir ve tahrip edilmek istenen bir medeniyetin yeniden dirilişidir. Her türlü yabancılaştırma, soysuzlaştırma, geri bırakma ve çelmeleme hareketi karşısında yeniden Bilge Kağanların, Selçukların, Alparslanların, Osmanların, Orhanların, Fatihlerin, Yavuzların doğuşudur. Ülkücü hareket, “bir aşırı uç” hareketi değil, büyük bir milletin, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bağımsızlık şuuru ile yeniden kendine sahip çıkma ve yeniden mecrasını bulma hareketidir. Sakın, bu hareketi yanlış değerlendirmeyiniz." 

İki sayfa kitap, üç beş tezvir edilmiş kaset satabilmek uğruna kimse "Ülkücü Hareketi" tasnif edemez. Hele Başbuğ Türkeş'in ilhamını İslam'dan alarak Ülkücü Harekete temel yaptığı umdelere dokunmaya kimse cüret bile edemez. Kimsenin nifak çıkarmaya hakkı da yoktur. Münafıklık ülkücü hareket içinde barınabilecek bir şey değildir. Münafıkların da Ülkücü Hareket içinde yeri yoktur. Başbuğ Türkeş'e rağmen İslamsız bir Ülkücü Hareket tasavvur edenlerin hevesleri biiznillah kursaklarında kalacaktır. Zira bu hareket üç beş başıbozuk tarafından zedelenebilecek bir söğüt ağacı değildir. Bu ulu çınarın kökü derindedir ve bu bin yıllık ağacın kökünün sökülmesi için dünyanın yerle bir olması iktiza eder. Ak sakallıların ve ulu kocaların duası bu hareket üzerinedir. Neferi olabilene müjdeler olsun!

M. Habib Arvasi

YORUM YAPIN