×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Türk Dünyasının Manevi Başşehri Türkistan Yollarında… (1. Kısım)

İlk kez, 1994 yılının 17 Kasım’ın- da bir avuç yol arkadaşımla eğitim için gittiğim Türkistan’a bu kez, 10 kişilik bir basın he- yetiyle birlikte gidecektik. Her seferinde olduğu gibi yine çok heyecanlıydım ve bu kez biraz daha özlem doluyum. Hiç düşünmediğim bir anda, Kazakistan Cumhuriyeti’nin  bağımsızlığının 30. yıl dönümü çerçevesinde;  Kazakistan Cumhuriyeti Türkiye Büyükelçiliği, Kazakistan Cumhuriyeti Turizm Tanıtma Başkanlığı, Turizm Türkistan Departmanı ve FlyArystan Havayolları iş birliği ile düzenlenen “Basın Turu” programında, Büyükelçimiz Sn. Abzal SAPAR- BEKULY’nin adıyla gerçekleşen davet ile yola çıkıyor olsam da, yıllardır hemen her adımı da düsturu ile hemhal olmaya gayret ettiğim, terbiye yolumun büyüğü Ahmet Yesevî Atamın capcanlı ruhaniyetiyle “gel!” çağrısını asıl davet olarak hissetmek, yolculuk seyrime çok daha fazla heyecan katıyordu.

Birbirini daha önce hiç görmemiş ulusal basınımızdan, yerel haber sitelerinden arkadaşlarla İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı’nda buluştuk. İçlerinde, Türk dünyası çalışmalarında birkaç seferdir beraberce yol arkadaşlığı yaptığımız Türkiye Gazetesi Köşe Yazarı, değerli kardeşim Meryem Aybike Sinan Hanım da vardı.

Bu yolculuk, birçok yönüyle diğerlerinden farklıydı. Mesela yıllarca geldiğim ve memleketim bildiğim Türkistan’a ulaşmak için aktarmalı uçuşlar yapmak ya da uçak sonrasında tren, otobüs, dolmuş benzeri araçları kullanmak ve saat farkıyla beraber belki de iki güne yaklaşan yolculuklar yapmak zorunda değildim. Türkistan’da artık bir havalimanı var. Üstelik uluslararası statüde yapımı yeni tamamlanan bu havaalanı, pek çok özelliği ile bir ilk iken, biz de bu yolculuğumuz ile ilk uçuşlarından bir tanesine adımızı yazdırma şerefiyle uçacaktık.

FlyArystan, Kazakistan’da yolcu kapasitesiyle en büyük havayolu şirketi; son teknoloji uçakları, bilgi birikimli personeliyle bize İstanbul Havalimanı’ndan Türkistan Havaalanı’nda alacağımız yer hizmetlerine kadar birebir, samimi destek veriyor, daha Türkistan’a varmadan Ata yurdumun konuk- severliğini hepimize derinden hissettiriyorlardı. Uçakta yol boyunca yan yana oturup soh- bet ettiğimiz Meryem Aybike Sinan’a 94’lü yıllarda başlayan Türkistan yolculuklarımdan, o yolculuklardaki bugün için inanılmaz gelen anılardan, Türkistan’a olan uçsuz bucaksız sevdamdan bahsediyordum ve geldiğimiz noktada, nasıl tek bir seferle İstanbul’dan direk Türkistan’a sadece beş saatlik bir yolculukla varabildiğimizi anlatıyordum. Hatta anlatmakla kalmıyor, bilmem kaç kez şu cümleyi kuruyordum, “Öğrencilik dönemimde öyle çok hayal edip, talep ettik dillendirdik ki, Türkistan’da havaalanı olsun! İşte o havaalanı artık var ve biz şimdi oraya ineceğiz.”. Bu hâllerimle onun, zaten çocukluğundan bu yana sevdasını taşıdığı, görmeyi istediği Türkistan’a ilk yolculuk heyecanını da belki de katmanlandırıyordum. Havaalanına iniyorduk… Bizi, Türkistan Havaalanı Kurucu Müdürü Hakan KILAVUZ Bey ekibiyle birlikte karşılıyor, özel dinlenme

salonuna alıyor, ikramlarımızı yapıyor, geçmiş yıllarla kıyaslayınca kendimi rüyada gibi hissediyordum. Beş saatte direk uçuşla geldiğimiz Türkistan’da, havayolunda ve yer hizmetlerinde aldığımız kaliteli hizmet, gerçekten de çizgi ötesi. Hava- limanı ile ilgili ayaküstü bilgi aldığım Hakan Bey, genç yaşına rağmen çok tecrübeli ve bir o kadar da candan, yürekten bir kişilik. Her birimizin ikramıyla bile direk kendisi ilgileniyor, bir yandan da sorularıma cevap veriyordu; 2019 yılının Ağustos ayında inşaatı başlayan Türkistan Uluslararası Havalimanı.

2020 yılı Eylül ayı gibi kısa bir sürede tamamlanarak hizmete açılmış. Yapımı toplam 11 ay sürmüş.

Çıkışta bizi karşılayan Kazakistan Cumhuriyeti Türkistan Turizm Şubesi yetkilileri, tur rehberleri eşliğinde gecenin ilerleyen saatlerinde konaklayacağımız otele geliyorduk. Otelimizin yeri tek kelimeyle muhteşemdi. Hemen her an yüreğim- de ayrı bir özlem olan Ahmet Yesevî Atamın külliyesine birkaç dakikalık yürüme mesafesinde ve daha da ötesinde odamın penceresinden tarifi imkânsız güzelliği ile tam karşımda duruyordu. O anlarda kendimi çok ama çok şanslı hissediyordum. Yüreğimde uzun yıllardır taşıdığım Yesevî Atamın isminin, yolunun ve şehrim, memleketim bildiğim Türkistan’ın hiç hesapsız sevdası ile Rab’bimin bahşettiği ikramlar bunlar diye düşünüyordum. Sonsuz hamd ediyorum.

Türkistan’da İlk Sabah. İlk Ziyaret Arslan Bab Atam, Otrar Şehri…

Sabahın erken saatlerinde tarihî Otrar şehrine hareket ediyorduk. İlk ziyaretimiz, Ahmet Yesevî yolunda çok önemli bir büyük, Yesevî Atamın ilk hocası, O’nun ilk öğreticisi, Peygamber Efendimiz’in (sav) yol arkadaşlarından; yörenin aksakalları ve el yazma eserlerde anlatıldığı üzere bir sahabeydi. Dualar ediyorduk… Dünyanın dört bir yanından ziyarete gelenlerin hürmet edip, şifa bildikleri kuyudan su çekiyordum, her ziyaretimde olduğu gibi. Öyle çok kalabalık vardı ki, 27 yıldır ne zaman gitsem etrafını hiç boş görmediğim Atam Arslan Baba Külliyesi’ne olan özlemim bitmiyor, başucunda dualar ediyor ve yıllardır hiç değişme- yen türbedarı Nurcan kardeşimle sohbet ile özlemimizi gideriyorduk. Öyle ki, beni görünce sanki çok yakın bir akrabası gelmişçesine heyecanlanıp sevinen, hatta boylu boyunca kucaklayan Nurcan kardeşim, yıllar önce genç bir delikanlı iken şimdi delikanlı torunları olan bir dede olmasına rağmen ilk günkü azimle külliyeye hizmette. Hatta benim 90’lı yıllarda, ilk kez öğrenci imkânlarımla üzerine Türkiye’den getirdiğim türbe örtüleri ile elimde mum ışığında diktiğim ve koşuşturduğum yılları hatırlattı, anlattı ve çok dua ettiklerini söyledi. Duygulandım, böylesine kutlu bir adreste bu şeklide anılmaktan derin bir onur duydum. Yine yeniden sonsuz hamd ettim, dualar ettim Rab’bime; beni bu sevdalı olduğum kapılara hasret koyma Allah’ım. Arslan Baba’mızın manevi huzurundan Otrar Müzesi’ne, Fârâbî atamız ile ilgili kazı çalışmalarının bulunduğu açık hava müzesine geçi- yorduk. Beraberimizdeki rehberlerimizin eşliğinde muhteşem bir Otrar turu ile fotoğraflar, videolar, çekimler yapıyor; ardımızda, tadı damağımızda bir tarih turu bırakarak ayrılıyorduk.

Ve Daimî Hasretim… Huzurunda Huzur Bulduğum Hazret Sultanım, Yolumun Işığı Atam Yesevî Külliyesi Ziyareti…

Türkistan’da ikinci günümüzün sabahında gruptan ilk kez ayrılıyorduk. Yalnız adımlamak istiyorduk Meryem Aybike Sinan ile. Her an hasretini yaşadığım yolumun ışığı, sevda yolumun büyüğü Hazret Sultan’ımın Külliye yolundaydık. Zaten otelden ayrıldıktan beş on adım sonrasında avlu yolundayız. Eşiğine ulaşana kadar her adımımda hamd ve dualar vardı. Yıllardır her ziyaretimde daha ziyaret bile başlamadan sanki hasreti başlıyorcasına aşkla, şevkle ilerlerken hiç istemsiz akan gözyaşlarım eşlik ediyordu yolumuza… Tam gezmek, anlamak istendiğinde hatta bazı yerlerde tefekkür edip hissetme gayreti de olursa, yaklaşık bir buçuk iki saat kadar süren ziyaret süresindeki devasa büyüklükteki Yesevî Külliyesi’ni biraz da hızlı bir şekilde görevli rehber hanım anlatıyor biz dinliyorduk. Grubumuzla, içinde buluştuğumuz turumuz yaklaşık bir saat sürüyordu. Tarihî verilerle anlatılan külliyenin ana giriş kapısında bulunduğu ana kubbenin tam altındaki Tay Kazan, herkesi çok etkiliyordu, bir anı karesi fotoğraf almak için fotoğraflar çekiliyordu. Aklıma, Tay Kazan’ın Türkistan’a getirilmesinde çok emeği geçen, öğrencilik yıllarımda yakinen tanıdığım, beraberce ilk kez Türkistan Kardeş Şehirler Projesi yaptığımız Yermek Agayım geliyordu, ruhuna okuyorum. Yesevî Atamın külliyesi, çok ayrıntılı yazmak, anlatmak gereken ve muhakkak gidip görülmesi gereken muhteşem bir tarih, maneviyat zenginliği. İçeri- sinde sadece ziyaret değil, Ata kültürümüzle ilgili hayat tarzının, “Yesevî Yolu”nda yetişen Alperenlerin eğitim ocağı ile ilgili hemen bütün ayrıntılarının yer aldığı canlı Ata Otağı vardı. Otağın her bir bölümünü hiç gezmemişim gibi büyük bir özlemle geziyordum grubumuzla; aşhanesi, toplantı salonları, mescidi, mahkeme muhakeme salonları, kuyu odası ve Yesevî Atamın manevi huzuru kabir odası ile ziyaretimizi tamamlayıp, hemen yanındaki çilehaneye geçiyorduk. Çilehane her seferinde farklı bir huzur veren, serinliğinden mi yoksa manevi ağırlığından mıdır bilinmez biraz da ürperten bir ziyaret mekânı. Öğrencilik yıllarımda iyi ki külliye görevlilerinden izin almış ve Hazret Sultanımın çileye girdiği yer altı mabedine defalarca girmişim diyorum yine hamdlere bağlıyor, dilimi çok dua ediyorum.

 

 

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024