×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

“SÖZ OLA”

(16 Kasım 2021 Salı) dünya sürgününün bittiğini ve mezarlardan bile yükselen bahara koştuğunu haber aldığımız Sezai Karakoç Üstadımıza rahmetle, minnetle, Fatiha ile… Ağlıyoruz… Ama en çok kendimize, eksilenimize, eksilen yanımıza… baş sağlığımıza… başsızlığımıza…

*

Biz fakir rahlemize çökersek…

“Söz üretmek”, menzili ekseninde değerlendirildiğinde kâh sanat kâh materyal olması itibariyle özellikle sosyal medya ve diğer dijital platformların hâkim olduğu çağımızda fevkalade katma değerli bir mevzi durumuna gelmiş görünüyor. Sözlerin sultanı Yunus Emre’mizden işittiğimiz üzere “söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı”.

Ekonomi, savaşlar, göçler, salgın… Bir devrin çığlığı biterken diğeri başlıyor gibi bir zaman. Ünlü İspanyol ressam Picasso’nun hadisesini paylaşalım. Picasso, bir sergisi sırasında, Alman hava kuvvetlerinin Guernica kasabasını (İspanya’nın Bask bölgesinde bir kasaba) bombalamasını anlatan Guernica adlı eser için "Bu resmi siz mi yaptınız" diye soran bir Alman generaline, "Hayır, siz yaptınız" cevabını vermiş. Picasso, sözlerini resim yapmış. Bombalama karşısında güçlü bir nefret duyuyor. Her gün uyku haricinde kalan vakitte sosyal medya kullanıcıları olarak hepimiz hepimizin hayatında bir şekilde, ucundan kenarından yer ediyoruz. “Multidisipliner” bir dijital baskı altındayız. Yalan gerçekler ve gerçek yalanlar her birimizin normu haline gelmek üzere. Kitap okurken akıllarımızı zorluyoruz örneğin. Bilerek ya da bilmeyerek peşinde koştuğumuz hep bir şey: Hakikat!

Tiyatro sahnesinde bir kadın ağlıyor: “Güzel olmamam ne acı. Kendini birilerine beğendirmeye çalışmak çok üzücü bir şey. Ama o çok zeki!” Kim zeki? Peki delirmek daha çekici değil mi? Riya yapmanın zekilik olarak addedildiği günlerde, düşman aramaya gerek yok. Sağınıza solunuza iyi bakıverin yeter. Şahsi menfaatlerini muhafaza etme hususunda çok titiz adamlar var. Bunu zarafetle ilişkilendirip naif hareketler ve kibar sözler seçiyorlar. Fakat bu ancak sinsilik üzerine inşa olan bir şark kurnazlığı olmaz mı? Öte yanda muazzam bir hadise daha var: “mutad” yahut “gereksinim” olanı, “lüks” hâle getirerek sosyal mağlubiyet alanımızı genişletmek de “enflasyon” değil mi? Bunu twitter hesabımda da paylaşmıştım. Yazının derdiyle ne kadar da çelişik, değil mi? Delirelim diye yapıyorum. Aklı başında adamın kaldırabileceği şeyler değil bazı hadiseler zira. Hem delilik, Sezen’in dediği “ikili”si nasıl bilmiyorum ama aklı aradan çıkaran müthiş bir mevzu imiş. Öyle diyorlar. Kim diyor?

Söz Zarifoğlu üstada geldi ve bitmek üzere:

“Dinlen ey Zarif bilatedbir çok söz açtın. Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın?” (Menziller şiiri)

Öyle şeyler yaşıyoruz ki, her biri Sezai Karakoç’a, Cahit Zarifoğlu’na, Nuri Pakdil’e koşuşumuzu hızlandırıyor. Bunları yaşamasak, zaten bizim de koşacağımız yok. Zira sosyal medya yalan çok konforlu…

 

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024