İndir gözlerindeki matemi, bilirim zordur ayrılık ancak son kez gülerek görelim birbirimizi! demişti son arkadaşımızın cenazesinde.. İçimizdeki derin hüzün daha kalkmadan bir sabah "Kalbi durdu." dendi. Meğer bu anlatım "öldü" demekten daha yumuşakmış; onun için tercih ediliyormuş bu gibi durumlarda hastanelerin akrabaları bilgilendirmek için yaptığı aramalarda. "Kalbi durdu"... Ve bir daha da atması sağlanamadı. Öldü... * * * Yorulduğum, usandığım, sıkıldığım, bıktığım ölüm... İşte çıkageldi. Ve işini yapıp karanlıklara karıştı. Geride bir adamın cansız bedenini ve durmuş kalbini bırakarak. Ne düşünmeliyim şimdi? Ne hissetmeliyim? Bu soruları daha soramadan bir acı saplandı içime. Sonra "son olarak sizin duygularınızı alalım" derken, "nasıl dile gelir ki bu acının tarifi" diye düşündüm. Oysa bu ölüm sürpriz değildi; haftalardır kendimce hazırlanmaya çalıştığım bir sondu. Ama en fazla hazır olduğunuzu sandığınız ölüm bile, iki kelimelik kısa bir cümleyle yüreğinizden bir parçayı koparıp akıllı ve mantıklı fikirlerinizin üzerini tümüyle kaplayacak şekilde önünüze fırlatabiliyor. Bir kez daha ölüm, ancak susarak ve sabrederek kabul edebileceğiniz bir yenilgi olduğunu kanıtlıyor Ülkeleri, kentleri, mahalleleri, sokakları, onlar içindeki her şeyi ve herkesi tanımak bile zor şimdi. Bir ay önce nasıldılar? Şimdi nasıl oldular? Demek bu kadar güçsüzmüş hayat adına üretilenler! Güvendiğimiz ne varsa bir anda buharlaşıverdi. Hiçbir şey kâr etmiyor. Ne nükleer silahlar, ne uzay mekikleri, ne sert ifadeli ve kurnaz bakışlı devlet yöneticileri, ne -en zengininden en yoksuluna- hayatını paraya bağlamış sınırsız kalabalıklar!.. Acizlik ne kötü şey! Ölüm bizi böyle teslim alıyor zaten: Acizlikle... * * * Fotoğraflarına bakıyorum. Videolarını izliyorum. Sesini dinliyorum. İnsanın hâlâ kulaklarında çınlayan bir sesin sahibinin artık yaşamadığını kabullenmesi ne kadar zor! Yaşamanın, mutlu olmanın, sevmenin, gülmenin tam zamanı, derken... Ben ise mağrur adımlarla uzaklaşan bir ölümün ardından, duygularımı kelimelere dönüştürmekte zorlanacak kadar çaresizim. Fotoğraflarla, videolarla, ses kayıtlarıyla bir geçmişe, bir bugüne gidip geliyorum. Kolay değil, 18 yılınızı yaşadığınız insan bir nefesle kopup gidiyor dünyanızdan Bir insan ömrünü neye vermeli? Tükenip gidiyor ömür dediğin..." Durmadan devr-i daim yapan şu hayatın içinde, çarpmak için kendine göre bir kayalık arayan bir tekne gibiyim…Yaklaşık on üç yıldır, kaç sonbahar yaşadım, kaç fidanı toprağa verdim, bu acıyı kaç kere yaşadım artık saymayı bile unuttum. On üç yıldır yüzümde bir kuyu deseniyle yaşıyorum. Ayakkabımın içine pıtraklar dolmuş, ceplerimde çakırdikenleri. Bana ait değil sanki kimliğimdeki fotoğraf, aynada baktığım yüz, omuzlarımdan sarkan kollarım benim değil.. Bir acı kaç kere yıkar ki bir insanı. Her defasında alıştım dediğin duygu kaç kere öldürür ki ruhunu, kaç kere acıtır yaralarını.. * * * Öksüz kalmaktan yüksek sesle yakınamayacak kadar ilerledi yaşım. diyerek başladım söze Belki bu yara da kapanır.. Ya da kapandığı hissiyle hayat dediğimiz o garip hengameye tutunmaya devam ettikçe her şeye alışırız biz de..Yeter ki Vatan Sağolsun diyerek bir dakika bile sürmeyen iki üç cümleye sığdı yüreğimizin yangını.. Ağır ağır uzaklaşırken kalabalıktan, hayata dönme çabası ile kazıyorsunuz toprağı Tam hayata döndüm derken hiç ummadık bir yerde, mesela güzel bir film seyrederken içimi derin bir sızı kaplıyor. Her defasında bu yarım kalmışlık duygusuna yeniliyorum. Kayıplarımız güçlü bir dalga gibi, etkisini hiç kaybetmeden her seferinde kıyılarımı acımasızca vuruyor. Ben defalarca eksiliyorum. Ya da çok mutlu olduğum nadir anlardan birinde, gözleri ya da gülüşleri o resmin en güzel yerine yerleşiveriyor. Hani deriz ya hep: bir tohum düşünce toprağa binlerce filiz açacaktır ardından. Her filiz tohumun emelini taşıyacaktır. İşte toprağa düşen her tohuma üzülmeyin, binlerce filize can olacağının bilinci ile karşılayın her ölümü.. İşte bu yüzden her baharda ağaçlarda bahar tomurcukları filizlenir. Kuşlar öter. Doğanın kokusu insana yepyeni bir umudu aşılar. Mezarlıklarda bile… Hep orada olduğunu hatırlatıyorsunuz bizlere Derinlerden gelen bir ses, “Biz hiçbir yere gitmedik, hep buradaydız” diyor. Çok sevdiğiniz örtü altında uğurlarken her birinizi, bu görkemli Veda’yı gözlerimden akan iki damla gözyaşıyla kutladım. Biri sizler için , biri benim için. Hoşça Kalın koca yürekli yiğitler.. Ne için ölürsen, onu sererler üzerine...
Aybüke Can