×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

ŞARK KURNAZI..!

 

ŞARK KURNAZI..!

“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babalarının yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.”
Bu cesur sözler, İtalyan filozof, rahip, gökbilimci Giordano Bruno’ya aittir.
Evet Giordano Bruno’nun söylediği gibi kalın kafalı çoğunluğun öfkesine hedef olsak da doğru bildiğimiz hakikatleri ahlaki norm sınırlarını zorlamadan, yazıp çizmeli konuşmalıyız.


Cennetle cehennem arasında arafta kalan bu ahir zaman diliminde Habil’le Kabilin başlattığı Zalimle mazlumun mücadelesi Tevhid ve Şirk'in mücadelesidir. İyilikle kötülüğün kapıştığı düello gölgesinde yaşananlar karma karışık renklerin çarpışması sonucunda, gök gürültüsünden hallice seslerin yükseldiği, sahte  ilkelerin gerçek gibi gösterildiği var oluş kavgasına yaprakların sarıdan turuncuya, turuncudan kırmızıya döndüğü yağmur sonrası bir sonbahar günü sıçrayarak uyandığınızda kalbinizi güm güm attıran, denizin hırçın dalgalarının yaprakların hışırtısına karıştığı,  küçük büyük deprem fırtınaların yaşandığı, sahte yüzlerin sık sık gündem oluşturduğu günlerin içinden geçiyoruz. 


Yaşını başını almış bir baykuşun tünediği  çürümeye yüz tutmuş köhne  bilgelik dallarıyla hırçın dalgalarda sörf yaparken dini simgeleri kullanarak Zihin Kafeslerini işgal eden sergüzeşt beyinlerin  politik güç elde etmek adına  ŞARK KURNAZLIĞI YAPTIĞI, sahte din tacirlerinin bombardımanı altında inlerken ülke, şimdinin zamanı yırtılmış, yalan üzerine kurulmuş 
fiskos masası etrafında toplanan türbelere mum diken, ağaçlara çaput bağlayanlardan farksız zevatların durumu Birbirlerinin sopalarına ve omuzlarına tutunan körlerin  yürüyüşünü hatırlatıyor. Körlerin en önde gideni bir çukura düşmüş ve düştüğünün farkında. Ardındaki ikinci kör, önde giden kör düştüğü için dengesini yitirmiş çukurdaki körün üzerine kapaklanmak üzere. Üçüncü kör, bir şeylerin ters gittiğinin farkında ama ters gidenin ne olduğunu henüz algılayamamış. Gerideki üç kör ise birkaç adım sonra başlarına geleceklerden habersiz, çaresiz öndekileri izlemekte.
 Ahir zaman kıyamet saatine hızla akarken, vakit gönül gözümüzü açıp farkında olma, sorumluluğunu alma vakti.

Bir devletin ülkenin sosyal ve iktisat tarihinin tam olarak anlaşılabilmesi için insan eliyle gerçekleştirilen manevi afetlerin etkilerinin de ortaya konulması gerekir. Çünkü yaşanan manevi  afetler neticesinde zarara uğrayan ruhlar, afet öncesi eski durumlarına dönememekte ya da bu süreç uzun zaman almaktadır.

Masadaki satranç taşlarının sürekli yer değiştirdiği  2023 seçimlerine beş kala  ülke olarak algı, propaganda ve ikiyüzlü siyasetlere ciddi anlamda  maruz kalıyoruz. Buna şaşırdık mı ? Tabiki hayır. Vetoların gölgesinde Cumhurbaşkanılığı adaylığı için çırpınan CHP genel başkanı sayın Kılıçdaroğlu başkanlık için her yolu mübah görüp çalmadık kapı bırakmadı. Geçtiğimiz günlerde BBP Kurucu Genel Başkanı hakikat davasının neferi merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun oğlu Fatih Furkan Yazıcıoğlu ile sürpriz bir görüşme gerçekleştirerek hunharca şehit edilen babasının ölümü üzerindeki şüpheleri kaldırmak için ciddiyetle araştırma yapacağının sözünü verip,  akabinde Yeni Asya nur cemaatinin gazetesi yöneticileri ile görüşen Kılıçdaroğlu sosyal medya hesabından yayınladığı videoda, masasında  Ziya Gökalp-Türkçülüğün Esasları eseri sergilemesiyle insanları şaşkınlıktan küçük dillerini yutacak duruma getirdi. 

Aslında bu gelişmelere şahsen ben hiç şaşırmadım. Bir dediği bir dediğini tutmayan şahsına münhasır bir lider ! Kılıçdaroğlu.  Düşünsenize Geçmişte alaycı bir üslupla başörtüsünden 
"1 metrekarelik bez parçası"  diye bahsedip, o dönem Başbakan olan Recep Tayip Erdoğan'ın 30 Eylül'de açıkladığı " Demokratikleşme Paketi"yle kamuda çalışan kadınların başörtüsü takmasını yasaklayan düzenlemeler değişince 
"Başörtüsü laikliğe aykırı, başörtüsü ile okula gidilmesi hukuka aykırı, başını açıp üniversiteye gitmek devlet kuralı" gibi ifadeler kullanan CHP liderinin fikrini ne değiştirmişti de şimdi farklı açıklamalarda bulunmakta. Efendim Vizyon sahibi olmak kadar vizyonu doğru ve etkili şekilde uygulamayı  da vizyon edinmek gerek. 
CHP liderinin son paylaştığı videoda, başörtüsü' hakkında çok çok samimi ! açıklamalarda bulunduğunu görüyoruz. Oy kaybını kısaca her şeyi göze alarak BAŞÖRTÜSÜ ZULMÜNÜN kaldırılmasına ilişkin kanun teklifi vereceklerini söylüyor. Bununla da kalmayıp Başörtüsü konusunda öz eleştiri yapan Kılıçdaroğlu, "Geçmişte bizim de yanlışlarımız oldu ama şimdi değişmeyi ve öğrenmeyi bildik. Artık bir sonraki aşamaya geçme zamanı" ifadelerini kullanıyor. 
Peki sayın Kılıçdaroğlu, başörtüsü yasağının Ak Parti hükümeti tarafından 2013 yılında kaldırıldığını bilmiyor mu? Elbette biliyor. Helalleşme adı altında aslında takiyye yapıyor. Takiyye; gerçek niyetini, amacını gizleme işidir.

Kelam ve kalem üstâdı rahmetli Kadir Mısıroğlu, yıllar öncesinde verdiği bir konferansta  bugünlere ışık tutmuş. CHP’yi kastederek 
“Zaten yakında ben daha Müslümanım diye yarışacaklar Ey millet bana rey ver, ben daha iyi Müslümanım diyecekler”
Vatan millet bayrak sevdalısı Sayın Devlet Bahçeli, Kılıçdaroğlunun sözde başörtüsü sevdasına verdiği tepki nokta atışıyla gündemin özetini teşkil ediyor.  "Başörtüsü meselesi Türkiye'de 414 milletvekilinin katılımıyla çözülmüş bir meseledir. Helalleşme kisvesi altında başörtüsünü istismar etmenin manası yoktur"

Dostlar bilindiği üzere reklam Propaganda, insanların düşünce ve davranışlarını etkilemek amacını taşıyan önceden planlanmış bir mesajlar bütünüdür. Elbette  doğru yapılan Propaganda, seçimlerde ve savaşta çok güçlü bir silahtır. İşte CHP lideri sayın Kılıçdaroğlu bu çıkışı ve daha önceki çıkışları da “ REKLAMIN İYİSİ KÖTÜSÜ OLMAZ” felsefesi. 
Bu felsefenin doğuşuna imza atmış kişi 1800’lü yıllarda yaşamış olan Phineas Taylor Barnum isimli bir iş adamıdır. İşlettiği sirkle ilgili sürekli yalan haberler ve aldatmacalar yapmakta, bunları basına servis etmektedir. Sirk yıldızlarının yalandan evlilikleri, zamanında George Washington’a hizmet eden Siyahî hizmetkârın 160 yaşında olduğu (öldüğünde yapılan otopside 80 yaşında olduğu ortaya çıkmış) şurada cinayet işlendi burada adam zincirle kendini astı gibi düzmece bir sürü asparagas olayı dedikodu olarak yayar ve gazetelere isimsiz mektuplar yazarak gönderir. Böylece söyledikleri doğru da olsa yanlış da olsa gazetelerde yayınlandığı için SİRKİNİN reklamını yapmış oluyordu. Bunları da kendisine ait olan “Reklamın iyisi kötüsü olmaz.” Felsefesi çerçevesinde yapmıştı. Phineas Taylor Barnum, teknolojinin, görsel ve basılı medyanın yok denecek kadar az olduğu o günlerde belki haklıydı ama günümüzde bu felsefe işlerliğini yitirmiştir. Günümüzde de yalancı Pinokyoların burnu hep uzuyor ama ancak görmek isteyen basiretli insanlar bunu fark ediyorlar. 

Şimdi ;
28 ŞUBAT’I UNUTMA - UNUTTURMA “ diyerek yıllar öncesine başörtülü genç kızların yaşadığı insan olanın kanını donduran zulümlere bir yolculuğa çıkıyoruz.

▪️ Necmettin Erbakan'ın başbakan, Tansu Çiller'in başbakan yardımcısı olduğu 28 Şubat bir demokrasi bir insanlık ayıbıdır. Şubat ayı bizlere inançları, değerleri ve hayat görüşleri nedeniyle ötelenen; eğitim, siyaset ve iş dünyası başta olmak üzere hayatın her alanında dışlanan gençlerimizi, kadınlarımızı, insanlarımızı hatırlatır. 28 Şubat askeri darbe olmasının ötesinde bir insanlık ayıbıdır. Böylesi bir zulmün, bu ülkede bir daha yaşanmaması için ZULÜM sürecin mimarlarını asla unutmamak, unutturmamak ÜZERİMİZE FARZ olmuştur.
Bu sürecin köşe taşlarından biri başörtüsü yasağıdır. Kamusal alan paravanı ardına sığınarak değerlerimize düşmanlık eden laikçi kesim en korkunç yüzünü 28 Şubat döneminde göstermiştir. 
Başörtüsü SAFARİSİ (*toplu biçimde ava çıkma) diye adlandırılan bu vahşi yöntem ilk defa İstanbul Üniversitesi’nde uygulamaya konulmuş, o günlerde, Türkan Saylan ismi dönemin İstanbul Üniversitesi rektör yardımcısı Nur Serter’le birlikte kurdukları “ikna odaları” sebebiyle bir hayli popüler (!) olmuştu..

Ortaöğretimden, yüksek öğretime henüz geçmiş başörtülü genç kızların, kameralar eşliğinde düpedüz sorgulandığı bu odalarda,  gerek Türkan Saylan, gerekse Nur Serter  “ikna” çalışmalarını başından sonuna dek bizzat yürütmüşlerdi.  İslam dini düşmanı bu iki pespaye kadın, kendilerine bu konu hakkında soru soran gazetecilere, öğrenim gören genç kızların aile zoruyla  başlarını örttüklerini, aslında onlara kötülük değil, iyilik yaptıklarını söylerken, hemcinsleri olan başörtülü öğrencilere,  işkence odalarını andıran ikna odalarında,  masal kahramanı Pamuk Prenses’e, ZEHİRLİ ELMA’yı gülümseyerek uzatan kötü kalpli cadı eda'sıyla yaklaşarak, faşizan bir baskıyla, insan onurunun hiçe sayılması fiilini fütursuzca işlemişlerdir. 
▪️Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Türkan Saylan, İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Yerleşkesi'nde 'Türkiyedeki çağdaşlaşma sürecinde laiklik' konulu panelde,ülkemizde binlerce yıl öncesinin Arap adetlerinin yaşanmasına karşıyız. Çocuklarımızın sıra üstünde namaz kılmasını değil bale yapmasını istiyoruz.” Demiştir. 

O dönem Ülkede yaşanan zulüm diz boyunu aşarken, bu faşist düzende doğruları savunmanın bir bedeli olduğunu bilen LİBERAL geçinen AYDINLAR, zihinsel konformizmlerini aşıp, sığ şablonlarının dışına çıkmayı göze alamadıkları için suspus olmuş üç maymunu oynarken başörtülü genç kızlarımıza kendi öz vatanlarında ZENCİ KÖLE  muamelesi yapılıyordu. 
•İşte o Karanlık yıllarda yaralar derin, yaralılar sessiz, acıdan haykırmak ne kelime, kimse ağlayamıyordu bile..(?)


Üstat - dava adamı,  Necip Fazıl’ın dediği gibi. 
"Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya" ..
Evet o vakitler genç yürekler, “Öz yurtlarında garip, öz vatanlarında paryaydı..”
Alemlerin Rabbi yüce Allah’ın (cc) insanlara rehber olsun diye indirdiği, kutsal kitabımız Kuranı Kerim de ayetlerle sabit olan, baş örtüsü emri YOK sayılarak, örtüsünü başına taç eden masum genç kızlarımız, çağdaşlık yaftası altında hunharca taciz edilirken, antik yunan tanrıları edasıyla nefisleri ayyuka çıkmış ŞAKLABANLAR, çağdaşlık maskesiyle bohem hayata itilen, manevi değerleri katledilmiş tabansız, köksüz, kimliksiz sünepe nesiller oluşturmak istediler.
  Arkalarına postal seslerini alarak, emperyalist batıya duyulan, ötelenmeyen aşağılık kompleksiyle, kimliklerinden utanan güruh, MÜSLÜMAN - KUL olma şuuruyla yoğrulmuş insanların " Rızâ-yı İlahi" pusulasını parçalamış, umutları yakıp yıkmıştır. 
▪️SEFALETİN vıcık vıcık kayganlaştığı zeminlerde patinaj yapan, maneviyattan yoksun, aciz mankurtlaşmış köle bir toplum yapılanmasına yol açıp,
28 Şubat Türk milletini ve değerlerini aşağılayarak yazgıya - kadere , İslam'a iftira atma işlerini çığ gibi büyülttükleri tarihtir‬.

TRUVA ATI Okyanus ötesi baş şeytan FETÖ lideri Gülen’in, Kuranı Kerim’de ayetle sabit olmuş başörtüsü emrine  
 “füruat” diyerek
yasakçı zihniyete şakşakçılık yapmasının adıdır, 28 ŞUBAT..
''BAŞI ÖRTÜLÜLER ve EVCİL HAYVANLAR GİREMEZ “levhasını, ''kamusal alan''ların kapısına asan bedbahtların darbesidir ‪28 Şubat‬..
Uğur Dündar gibi pespaye kalemşörlerin cadı avına çıkarcasına namaz kılan gençlerin peşine düştüğü kara bir sayfadır 28 Şubat. 
UNUTMA -UNUTTURMA..!

Gül Gülasem Ateş

YORUM YAPIN