×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

PEYNİR ÇALAN KATİL FAREYİ, AKLAMA TELAŞI..!

PEYNİR ÇALAN KATİL FAREYİ, AKLAMA TELAŞI..!

   KATİL YILMAZ GÜNEY..

  Yeryüzü ateşten erimiş, gün az önce ölmüştü. Hakikatin vedası demişlerdi buna. Ağaçlar ve gövdelerindeki tüm canlılar çakılların sesinden ürken atların kaçışı dörtnala uzaklaşıyorlardı ki adalet diye evrensel bir sözcük girmişti araya.
Çığlıkların ünlemlerinde yenilgiler defterinde hakikatin notaları vardı ama bizden başka kimse görmemişti bizden başka kimse duymamıştı. Herkes peynir çalan KATİL FAREYİ  aklama telaşındaydı.. Hümanizm maskesi takarak dolaşıyorlardı ama zerre kadar tahammülleri yoktu gökyüzü mavisine. Ezilenleri sözde savunurken, hakikatin insancıl sesine hep sağır kalmışlardı…!



Geçen hafta Oyuncu Farah Zeynep Abdullah'ın, sanatçı Yılmaz Güney hakkında, "Sinemamızın en iyi kadın döven erkeği" sözleriyle yıllardır dokunulmayan taşlar yerinden oynayıp tartışmalar başladı. Güney'in ailesi Abdullah'a dava açacaklarını söyleyince gazeteci Fatih Altaylı da bu tartışmaya katılarak 23 yıl önceki Hürriyet'teki köşesindeki, "Benim için Yılmaz Güney, Türkiye’nin Avrupa’daki imajını yerle bir eden, bunu da kendi menfaatleri için yapan bir katildir." ifadesini köşesinde tekrar okuyucularına hatırlattı…


6 Ocak 1983 tarihinde o dönemin cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından Türk vatandaşlığından çıkartılmış, 1983'te Cigerxwîn ve Abdurrahman Şerefkendi gibi Kürt şairlerle birlikte Paris Kürt Enstitüsü'nü kuran 1984 Mayıs ayında de "Bağımsız Kürdistan" konuşması yaparak Türkiye devletine meydan okuyan 9 Eylül 1984'te, mide kanserinden dolayı Paris'te hayatını kaybeden
katil oyuncu, yönetmen ve senarist Yılmaz Güney’in ölüm yıl dönümü nedeniyle eşcinsel yazar bozuntusu Murathan Mungan X (Twitter) hesabından “Yılmaz Güney’in ölümünün 39. yılı. İyi bir yönetmen, iyi bir oyuncu, iyi bir senarist olmasının yanı sıra sinemamızın en iyi yürüyen erkeğiydi. Bir daha kimse onun gibi boynunu hafifçe yana kırarak hüzünle bakarken içimizin en ücra yerine dokunamadı” paylaşımını yapan
Eşcinsel Mungan’a cevap gecikmemişti. Oyuncu Farah Zeynep Abdullah X (Twitter) hesabından “Sinemamızın en iyi yürüyen erkeği shjs ve kadın döven ve şiddet türleri açısından zengin ve etkili silah kullanan diyelim” ifadelerini kullanınca
Yılmaz Güney’in ailesi Abdullah’ın bu ifadeleriyle ilgili dava açma kararı aldıklarını duyurunca gazeteci
Fatih Altaylı, yeniden gündeme gelen Katil -Lünpen - SEFİL Yılmaz Güney konusuna 2000 yılında kaleme aldığı yazısıyla olaya dahil oldu. O tarihde ki yazısında
“Pazar günü Hürriyet Pazar’da bir röportaj. Konu Yılmaz Güney.
Yılmaz Güney’in ülkesinde sinema yapma imkanı elinden alındığı için yurtdışına kaçmak zorunda kaldığı, büyük bir sinemacı ve düşünce adamı olduğu, bu yüzden Türkiye’yi terk etmek durumunda bırakıldığı anlatılıyor.
Yılmaz Güney’in hayatı film olacakmış. İnci Aral da senaryoyu yazıyormuş. Filme bir itirazım yok da, İnci Aral’ın söylediklerine itirazım var. Yılmaz Güney’in ne olduğunu yeni nesiller bilmediği için bu yutturmacaları yazıp duruyorlar.
Yılmaz Güney kadın döven, entelektüel yönü zayıf, maço bir adam aslında.
İlk eşi Nebahat Çehre’yi dayaktan geçiren, Çehre’nin kaçıp kurtulduğu bir adam.
Hapisten kaçıp yurtdışına gitmesinin ise fikirle mikirle alakası yok.
Adam katil. Bayağı bir katil.


İçki masasında Yumurtalık Hákimi’ni vurmuş.
Siyasi yön falan yok olayda.
Adi bir katil. Sonra hapisten kaçıp yurtdışında tutunmak için kendine siyasi bir hava yaratmış.

Sanki düşünce suçlusu gibi.
Senaryoyu yazan İnci Aral, röportajda bu cinayetten hiç söz etmiyor. Üzerinden, ‘‘Yumurtalık olayı!’’ diye geçiyor. Yumurtalık olayı denen mesele, Yılmaz Güney’in basit bir katil olduğunu ortaya çıkaracağı için atlanıyor.

Kadın döven bir katilden, bir mit -efsane oluşturmak için gerçekler saptırılıyor.
Benim için Yılmaz Güney, Türkiye’nin Avrupa’daki imajını yerle bir eden, bunu da kendi menfaatleri için yapan bir katildir.

Bugün hâlâ Avrupa’da Yılmaz Güney’in mirasıdır başımıza bela olan…
Gerisi palavra”
Altaylı bu yazısından dolayı bazı çevreler tarafından tepki bombardımanına tutulmuştu.

Oyuncu Farah Zeynep Abdullah’ın X (Twitter) hesabından Yılmaz Güney hakkındaki yaptığı yorum sonrasında “bir kez daha” Yılmaz Güney “kimdir? kim değildir? “ tartışması başladı. Olayların bu kadar büyüyeceğini tahmin bile etmeyen Farah Zeynep Abdullah yıllar önceki tartışmanın fitilini tekrardan ateşlemiş oldu.

Yılmaz Güney’i tanıyor muyuz?

Tabiki hayır. Yılmaz güneyin hayatını anlatan Senaryoyu 1998 - 2000 yılları arasında sanatçı İnci Aral yazmış, eserinin kurgularında Yılmaz Güneyin eşi Fatoş Güneyden yardım aldığını söylemişti. Güneyin hayatını anlatan Filme tabiki bir itirazımız yok. Sosyalist literatüre Yılmaz Güney “Lümpen katil” di. Efendim “LÜNPEN” toplumsal sınıf bilinci olmayan kaypak,
bir şeyi hiç emek vermeden, bedavadan ele geçiren sefil insan demektir. Şimdi birisi çıkıp dese ki Yılmaz Güney aradan bunca yıl geçmesine rağmen bile hâlâ insanın gözünden yaş getiren birbirinden güzel filmlere imza atmış, muhteşem senaryolar yazan bir adam ve bir çok ansiklopedik kaynaklarda adına yer verilmiş tek Türk sinemacısı. Bizde deriz ki “ Emperyalist Avrupa isteyince NOBEL BARIŞ ödülü de alırsınız ansiklopediye de adınız yazılır, Filmleriniz gişe rekoru kızdırılır yada kırmış gibi gösterilir.”
Sol cenahta hep böyle olur.
Kendi mahallelerinde yapılan hataları günahları öyle bir kamufle ederler ki sanki yanlışı yapan sizmişsiniz gibi hiç istiflerini bozmadan yalan üzerine kurulu senaryolar yazılır ve servis edilir. İşte Yılmaz Güney konusunda da böyle yapıyorlar.



Halbuki O kendi menfaatlerini ön planda tutan bencil Tatlısu sosyalistlerince şişirilmiş bir KATİL bir LÜMPENDİ. 9 Kasım 1971'de idama mahkum edilip, 6 Mayıs 1972'de de birlikte idamları infaz edilen Deniz Gezmiş ve arkadaşları Hüseyin İnan'la Yusuf Aslan’ın idamdan kurtulmaları için hazırlanan dilekçeye DEVRİMCİ -Sosyalist Yılmaz Güney tüm ısrarlara rağmen imza vermemiştir.. İlginç olan bir başka şey de, Yılmaz Güney'in övüle övüle bitirilemeyen ARKADAŞ filmi, Yeşilçam tarihinde insani ilişkiler hakkında en acımasız, en tehlikeli ve en yanlış en yanlı mesajları veren ülkenin sinir uçları ile oynanan bir filmdi. Emeğiyle para kazanmaya çalışan gariban orta sınıf vatandaşlara karşı kin oluşturan, silahı adeta tanrılaştıran, kendinden başka herkesi aşağılayan hain fitneci kıskanç
insanları Türkiye’nin geleceğinin sahipleri olarak sunan bu film, eğer normal bir ülkede yayınlanmış olsaydı savunduğu sosyalizmin yüz karası bir film olurdu. Onlara yani sol kesime sorarsanız eğer Yılmaz Güney hayatı boyunca emekten ve emekçiden yana olmuştur. Güya Sosyalist kimliği yüzünden hapis yattı, şahsına karşı uygulanan faşist baskılar yüzünden Türkiye'den çıkmak zorunda kaldı. Aman efendim kimse onun adını ağzına alamaz, çünkü o Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmleriyle tanınan Çirkin Kraldı. Bitti mi? Bitmedi! Yılmaz Güney'in Eşrefpaşalı filminde Nebahat Çehre'nin kafasına bir bardak koyarak gerçek silahla ateş etmesi var bir de.

Yılmaz Güneyin o tarihlerde eşi olan Nebahat Çehre'yi yeni jenerasyon Aşk-ı Memnu'nun efsane karakteri Firdevs Hanım olarak bilirler.

 

Daha fazlası olamaz derken yaşanan çok daha korkunç bir olay daha var. Yılmaz Güney'in eşi Nebahat Çehre'yi arabayla ezmesi!

Güya Sosyalist kimliği yüzünden hapis yattı, şahsına karşı uygulanan faşist baskılar yüzünden Türkiye'den çıkmak zorunda kaldı.



Sözün kısası; maalesef gazeteci Fatih Altaylı’nın 23 yıl önce kaleme aldığı gibi; Yılmaz Güney, Türkiye’nin imajını yerle bir eden, bunu da kendi menfaatleri için yapan bir katildi.

  Gül Gülasem ATEŞ

YORUM YAPIN