×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

OTA BENGA..! 

OTA BENGA..! 


Zifiri karanlığın DERİN GÖZÜNDEN fırlayarak büyük bir gerçeğe imza atan, akıllara kazınan sözleriyle unutulmaz filmler listesinde yer alan “V For Vendetta” filmine ait etkileyici bir cümle şöyledir;
* "If you're looking for the guilty, you need only look into a mirror."*
"Eğer hatalı birini arıyorsanız, sadece aynaya bakın.!"

Evsizler ülkesi AMERİKA’nın son günlerde içine düştüğü durumu nede güzel özetliyor öyle değil mi !?


“V For Vendetta “filmi ünlü yazar Alan Moore’un romanından uyarlanmış destanımsı- epik bir hikayedir. Filmi kısaca özetleyecek olursak,“ Artık bütün dünya “Kader” adındaki bir süper-bilgisayarın karşısında oturan ve kameralar aracılığıyla her şeyi dinleyip gözetleyen “Dünya Lideri” tarafından yönetilmektedir. Göz, Kulak, Burun ve Parmak gibi isimlerle adlandırılan polis kuvvetleri, medya ve buna benzer diğer oluşumlar da direkt olarak yerküre de yeni bir düzen kurmanın planlarını yapmaktadır. Filimde üstü kapalı olsa da vurgulanan “Fahrenheit 451’i “ hatırlatan bir hareket zinciri vardır dünyada.

“Fahrenheit 451” Ray Bradbury'nin 1951'de basılan bilimkurgu romanıdır. Bu kitap da baskıcı bir rejimin hüküm sürdüğü, kıyamet öncesi insanların hayatının çok kötü olduğu bir yaşam anlatılmaktadır. Bu arada “451 Fahrenheit” Kitap kağıtlarının yanıp tutuştuğu ısı derecesidir. Ne kadar manidar değil mi. ?! Son yıllarda olduğu gibi, önce kutsallar yakıldı ardından kitaplar yakıldı sonra ülkeler. Arap Baharı, 17 Aralık 2010 Tunus’ta bir gencin kendini yakmasınının önünü açtılar. Ardından emperyalist güçler başta Tunus olmak üzere tüm Arap dünyasını yakıp yıktılar Ve ülkemizde de bunu GEZİ OLAYLARIYLA” denemek istediler ama başaramadılar. Öyle görünüyor ki artık bir dönemin sonuna doğru yaklaşıyoruz.
Tarih 31 Mayıs 2020. Günlerden Pazar. Akşam saatlerinde ABD'nin Minnesota eyaletine bağlı Minneapolis kentinde, beyaz derili polis memuru Derek Chauvin kelepçeli şekilde yere yüz-üstü yatırdığı Afro-Amerikalı - ataları köle olarak Afrikadan getirilen mazlum insanların soyundan gelen George Floyd'un boynuna 8 dakika 46 saniye boyunca diziyle bastırarak ölümüne sebeb olmasının ardından ABD de genelinde protestolar- yağmalar yaygınlaşır ve günler sonrasında Avrupa’ya ve tüm dünyaya sıçrar.


Bu hunharca siyah düşmanlığı tabiki ilk değildi. 

2013 yılında Terrance Franklin'i öldüren MPD memurlarına ( Metropolitan Polis Departmanı) karşı 19 şikayet, 2015 yılında Jamar Clark'ı öldüren MPD memurlarına karşı 3 şikayet ve 2017’de de Justine Damond'u öldüren MPD memurlarına karşı 6 şikayetin olduğunu ancak hiçbirisi için disiplin cezasının bile uygulanmadığı anlaşılırken, unutmamak gerekir ki, beyaz adamın kara derili insanlara yaptığı zulümler sadece bu asra ait değildir.


Barbarlığın dibe vurduğu, çivisi çıkmış dünyanın, üzerinde yüzyıllarca oynanan oyunların perde önündeki ve arkasındaki fizyolojik ve psikolojik olarak gerileyen, algı ve düşünme kapasitesi yok denilecek kadar zayıflayan, yüce kitabımız Kuranı Kerim’de

“ Esfel-i sâfilîn ” ( Sefillerin en sefili ,Cehennemin en aşağı tabakasındakiler ) olarak ifade edilen insan müsveddelerinin zulmlerini kavramak, dünle bugünü sentezlemek adına, tarihin kanlı geçmişine kısa bir yolculuğa çıkmağa ne dersiniz ?!



1800’ler tarihe gömülürken, 1900’ların başlarında Avrupa’da alacakaranlıkla yoğrulmuş şeytani fısıltıların zehir uçlu hançerlerden fırlayarak, derin gölgeler halinde haramiler gibi dünyanın dört bir yanından Afrikalı insanlar başta olmak üzere, ülkelerine gemilerle gelen elleri tüfekli, şık giyimli, misyoner maskesi takmış, kara yürekli beyaz adamlar tarafından zorla prangalara vurularak, vatanlarından kopartılıp, tutsak edilen, kan kokan gemilere bindirilen Aborjinler, Kızılderililer, Avrupa denilen haramzade topraklara götürülüyor ve oralarda kurulan "insanat bahçe"lerine, dikkatinizi çekmek isterim hayvanat bahçesi değil ! "insanat bahçesi" Evet mazlum insanlar, Avrupalılar tarafından buralarda ücrete tabi olarak seyir - ediliyordu.! En çok ilgiyi Afrikalılar çekiyordu.

Öyle ki 1889 yılında MEDENİ Fransa'nın başkenti Paris’de, çıplak - yarı çıplak şekilde sergilenen çoğunluğu Afrikalı 400 tutsağı, 18 milyon insan müsveddesi ziyaret etmiştir. Bir çok siyahi kadının çırılçıplak sergilenmesi ve intiharlarına neden olan seri katil Paris’te bulunan

“İNSANAT BAHÇESİ”nin ta kendisidir.

Almanya’daki bu çiftliklerinden birini, ülkenin güçlü bir imparatorluğa dönüşmesinde en önemli rolü üstlenmiş olan “Almanya şansölyesi Alman devlet adamı Otto von Bismarck” yüreği sızlamadan kahkahalar atarak ziyaret etmiştir.
Kısa süre sonra, Kuzey Amerika da bu kervana katılır ve insanlık ayıbı pervasızca sergilenmeğe başlar.



Osmanlı ordusunu modernleştirmekle görevlendirilmiş, Helmuth von Moltke XIX. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili gözlemlerine dayanarak yazdığı, 1841 tarihli ‘Türkiye Mektupları’ kitabında şöyle demiştir. “ Osmanlı topraklarında yaşayan köleler Avrupa’da yaşayan kölelerden çok daha iyi durumda. Osmanlı’da efendi, kölesini kendisini korur gibi korumakta ve hastalanınca iyileşmesi için elinden geleni yapıyor, zor zamanlarında ise geçimine yardım ediyor”



Vahşetin kucağında “ İnsanat Bahçe”lerinde ki, tüm tutsaklar arasında belki de en çok aşağılanıp rencide edilen Afrikalı pigme “Ota Benga..

OTA BENGA..

Nefislerin ayyuka çıktığı zaman diliminde faşist Avrupalı barbarlar savunucusu oldukları İnsanlığı  "İnsanat Bahçesi"nde acımasızca katletti..! 

Ota Benga, adı yerel dilde " DOST " anlamına gelen Kongo'da pigme köyünde yaşayan bir yerli genç adam. Birgün çıktığı avdan köyüne döndüğünde karısının ve 2 çocuğunun, kabilesinin çoğuyla birlikte öldürüldüğünü görür. Bu vahşeti yapanlar Amerika'dan ellerine sanki bir alışveriş listesi gibi tutuşturulmuş kağıtla gelmişlerdir.

İstedikleri şunlardır.* 1 adet pigme şefi, şefin eşi, 1 yetişkin erkek, 1 yetişkin kadın,* 1 evlenmemiş genç kadın, 2 çocuk, 1 kadın rahip, 1 erkek rahip (veya tıp doktoru), mümkünse yaşlı. Bu sayılanların hepsi pigme olacak. " İşte bu listedeki yetişkin erkek Ota Benga’ydı.!?

Ota Benga ve yanındakiler, 1904'te götürüldükleri Amerika'da önce insanat bahçesi şeklinde hazırlanan bir çiflikte tutsak edildiler.! Ota Benga'yı bir ürün veya malmış gibi alıp satan, nerede ve ne zaman hangi şovları yapacağına karar veren kişi St. Louis Dünya Fuarı (veya diğer adıyla "Louisiana Alım-Satım Fuarı") tarafından görevlendirilen Samuel Phillips Verner isimli bir Hristiyan misyoner, sözde Antropolog -İNSAN BİLİMCİ !! iş adamı ve gezgin, Kongolu Ota Benga'yı köle tüccarlarından satın alarak 1904'te Louisiana Satın Alma Fuarı'nda bir antropoloji sergisinde ve 1906'da Bronx Hayvanat Bahçesi'nde İnsan Hayvanat Bahçesi sergisinde çalıştırdı.


Genç Ota Benga, sıcakkanlı kişiliği ve herkesten farklı sivri uçlu dişleriyle diğerlerinden hemen ayrılıyordu. Bu özelliği onu düşük seviyeli bir PİGME olarak sunulmasının yolunu açmış, diğer piğmelerin arasından Baş rol almıştı. Ziyaretçiler, Afrika'nın saf yamyamlarından biri olarak lanse edilen Ota Benga'yı görmek için 25 sent, ekstradan bir de dişlerini görmek için fazladan 5 sent para ödüyorlardı.Bir insan bundan daha ne kadar aşağılanabilir derken, 1904 yılında St. Louis Dünya Fuarı'nda çeşitli maymun türleriyle birlikte aynı kafeste "İnsana En Yakın Ara Geçiş Formu" olarak teşhir edildi. 2 yıl sonra New York'taki Bronx Hayvanat Bahçesi'nde birkaç şempanze, bir goril ve bir orangutan ile birlikte "İnsanın Eski Ataları" adı altında sergilendi.

Amerikalılar onu 1906'da Bronx Hayvanat Bahçesi'nde maymun ve orangutanlarla aynı kafese attı.! Kafesinin önündeki tabelaya bir hayvanı tanıtır gibi şunlar yazılmıştı.

"Ota Benga"

* Menşei: Afrika Pigmesi,

* Yaş: 23

* Boy: 1.49 metre*

Ağırlık: 46 kg

* Kasai Nehri, Kongo Özgür Devleti, Güney Orta Afrika'dan* Samuel Phillips Verner tarafından getirildi.

Bu yaratık - PİGME, Eylül ayı boyunca her öğleden sonra sergilenecektir.!


Ota Benga, İnsanat bahçesinde şekilden şekle sokuluyor, maymunları kucaklayıp oynamaya ve orangutanlarla güreşmeye zorlanıyor, ziyaretçi rekoru kırıyordu. Özellikle Pazartesi günleri hayvanat bahçesi çok büyük ziyaretçi akınına uğruyordu. Çünkü “Ota Benga” kendisini seyretmeğe gelen zevatın karşısına çırılçıplak olarak çıkıyor, oradan oraya atlayıp zıplıyor, testere görünümlü dişleriyle kahkahalarla gülüyordu. Ama Onu seyreden insancıkların neden kendisiyle birlikte gülmediklerini ve sadece O’na güldüklerini tam olarak anlayamıyordu.!


Elbette her milletin iyiside kötüsüde vardı..İşte bu iyi insanlardan oluşan bir gurup İnsan hakları savunucusu genç adam, aniden hayvanat bahçesi görünümlü işkence çiftliğine bir baskın düzenlerler. Ve bu girişimleri kelebek etkisi yapar ve ülke genelinde tüm insan hakları savunucuları da yaşananlara seyirci kalmayarak, ayaklanırlar.

 

Protesto sesleri iyiden iyiye iyice yükselmeğe başlayınca , hayvanat bahçesi yönetimi baskılara daha fazla karşı koyamaz ve Ota Benga'yı bir süre sonra serbest bırakırlar. Özgürlüğüne kavuşunca, kısa zamanda İngilizce öğrenip bir tütün fabrikasında iş bulur Ota Benga. Ne yazık ki fiziksel olarak özgür olsa da, zihinsel olarak yaşadıklarını bir türlü içinden atamaz ve 1916'da arkadaşından aldığı silahla kalbine ateş ederek intihar eder.!

Faşist Avrupalı barbarlar, İnsanlığı  "İnsanat Bahçesi"n de Öldürmüştür.!
Ota Benga'nın uğradığı insanlık dışı uygulamalar, dünyayı öldüresiye sömüren, kanlı paraların zengin ettiği, leş kargaları asil sınıfın! marifetiydi. Afrikalılara yapılan zulüm - zulümler bu olaydan sonra da pervasızca uzun yıllar devam etmişse de, İkinci Dünya savaşında neredeyse yok olma eşiğinden dönen Avrupa’da “insanat bahçeleri “ de azalır. Londra’da siyah renkli insanların zincire vurulmuş şovları insanların ırkçılık karşıtı protestoları yüzünden kapanmak zorunda kalır. Dünya üzerinde “İNSANAT BAHÇESİ” kavramı tamamıyla yok olur giderken, en son sergilenen zulüm perdesi Belçika’dadır ve 1958 yılında bu utanç bahçeside kapatılır.


~ 1444 yıl önce, alemlere Rahmet olsun diye yaratılmış, Peygamber efendimiz (sav ) Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmuşlardır;

* “Ey İnsanlar, sözümü iyi dinleyin. Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız; Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır. “

Gül Gülasem ATEŞ

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024