×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

NURİ KİLLİGİL...

                                    

DAHA ÖNCE DUYMUŞ MUYDUNUZ..?

Nuri Killigil kimdir.!?

 Nuri Killigil, tarihin gizli sayfalarında kalmış bir efsane bir isimdir.

Nuri paşa, Uk­ray­na'nın “ KİLLİ “ kasabasında yaşayan Hris­ti­yan Ga­ga­vuz

Tür­k’lerinden olup sonradan müslüman olan bir ailenin çocuğudur ve Kil­li soyadını bir zamanlar yaşadıkları kasabanın isminden almışlardır. 

Günümüzde herkes tarafından bilinmeyen hazin bir hayat hikayesine ve özel bir aile zincirine sahip olan Nuri Paşa, başarılı idealist bir komutan, güzü kara memleket sevdalısı bir subay, hayatı silahlarla geçmiş gerçek bir silahşor, Türk savunma sanayisinin temellerini atan bir dahi, ama itilmiş - kakılmış, horlanmış ve unutulmuş, unutturulmuş bir kahramandır. 

Enver Paşa'nın öz kardeşi, Kut'ül Amare Zaferi fatihi Halil (Kut) Paşa'nın da yeğenidir. 

Kurtuluş Savaşı döneminde Erzurum'da tamirhane ve fabrikalarda bizzat çalışıp ele geçirilen silah ve malzemeyi kullanılır hale getiren, daha sonra kurduğu fabrikada top, havan, uçaksavar mermi ve tapalarının yanı sıra uçak bombaları imal eden Nuri (Killigil) Paşa, özel sektör olarak yerli harp sanayisinin gelişmesine ve Türk ordusunun ateş gücünün artırılmasına katkı sağlayan ilk girişimcilerdendir. 

Harp Okulu mezuniyetinin ardından Trablusgarp'ta, Balkan Savaşları'nda bulunmuş, I. Dünya Savaşı'nda Enver Paşa tarafından yerli halkı teşkilatlandırmak adına, İtalyan ve İngilizlere karşı Afrika Grupları Komutanı olarak Kasım 1914’te Afrika’ya gönderilmiş ve bir süre orada görev yapmıştır.

1917’de Kafkas İslam Ordusu komutanlığına getirilen Nuri Paşa, Bakü ve Dağıstan'ı Rus işgalinden kurtarmasının ardından Anadolu'ya geçerek Kazım Karabekir Paşa'nın kolordusuna katıldı. I. Dünya Savaşı'nda Enver Paşa tarafından yerli halkı teşkilatlandırmak adına, İtalyan ve İngilizlere karşı savaşmak üzere Trablusgarp'a tekrar gönderilen Nuri Paşa buradaki olağanüstü, başarılarından dolayı 1918'de 28 yaşındayken yarbay rütbesi verilerek Kafkas İslam Ordusu Komutanı olarak Bakü ve Dağıstan'ın Rus işgalinden kurtarılmasın da büyük rol oynamıştır. 

  

•“ Çırpınırdın Karadeniz” Azerbaycanlı  şair Ahmet Cevat Hacıbeyli tarafından Nuri Paşa'nın kumandasında Osmanlı askerlerinin Azerbaycan Türklerini, Ermeni ve Rus soykırımından kurtarmak için yaptığı fedakârlığa atfen yazılmıştır. Bakü ve Dağıstan'ı Rus işgalinden kurtarmasının ardından Anadolu'ya geçerek Kazım Karabekir Paşa'nın kolordusuna katılmıştır.

Bu dönemde Kars ve Erzurum'da tamirhane ve fabrikalarda çalışıp ele geçirilen silah ve malzemeyi kullanılır hale getiren Nuri Paşa’ya , İstiklal Savaşı'nda Sarıkamış'ın kurtarılmasında ki üstün başarısı üzerine 1929'da İstiklal Madalyası verilmiştir.

   

Savaş ertesinde bir dönem çinicilikle uğraşan Gazi Nuri Paşa daha sonra İstanbul'a giderek Zeytinburnu'nda demir eşya fabrikasını kurar. Burada çeşitli metal eşyaların yanı sıra silah, uçaksavar mermi tapaları ve mermi üretir. Aslında fab­ri­ka işi­ne gir­me­si hiçte ko­lay ol­ma­mış­tır.

İlk bü­yük işi­ne Mustafa Kemal Ata­tür­k'ün 1934'te im­za­la­dı­ğı ka­rar­na­mey­le başlamış; Ya­vuz Ge­mi­si top­la­rı için ge­rek­li olan ka­nat em­ni­yet­li ta­pa­lar yap­mış, 1936'da dağ top­la­rı için 24 bin ta­pa ve 1938'te He­in­kel uçak­la­rı­nın bom­ba ya­pı­mı işleriyle bizzat ilgilenmiştir.

1921'de Berlin'e giden Nuri Paşa, burada çiniciliği öğrenerek 1924'te İstanbul'a dönmüş ve Kütahya Çinicilik Anonim Şirketini kurmuştur. Askerlik hayatı kahramanlıkla geçen Nuri Paşa, askerlik sevdasını içinden söküp atamamıştır.  Bir süre sonra Çini fabrikasını devrederek savaş sanayisine yönelir. Se­kiz yıl son­ra ikin­ci fab­ri­ka­sını İstanbul Süt­lü­ce'de aç­arak Tür­ki­ye'nin ilk özel sa­vun­ma sa­na­yi şir­ket­ini kurma şerefine nail olmuştur. Nuri Paşa hayalini kurduğu 9 mm çapında yarı otomatik tabancayı sınırlı sayıda üretir. 

                  

II. Dün­ya Sa­va­şı­'n­da Uçak bom­ba­sın­dan ha­va­na, ta­ban­ca­dan mer­mi­ye ka­dar her şe­y de onun imzası vardır. Bunların yanısıra İz­mir Ka­ra­bu­ru­n'da cı­va ma­de­ni çı­ka­rıp ih­raç ediyor, el attığı her işte üstün başarılar elde ederken, gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında bu başarıları hazmedemeyenler, gizli kumpaslar kurarak Nuri Paşanın ayağını kaydırmak için harekete geçerler ve cadı kazanı kaynamaya başlar...

Şüphesiz Nuri Paşa’nın öyküsü sadece savaşlarda gösterdiği kahramanlık destanlarıyla - icatlarıyla, üstün başarılarla sınırlı değildi. Hazin, yürek parçalayıcı asıl öyküsü 2 Mart 1949 de başlar.

Sa­hi­bi ol­du­ğu si­lah fab­ri­ka­sın­da, İs­ra­il ile sa­va­şan Mı­sır ve Su­ri­ye'ye 1949'da si­lah imal etmeye başlamıştır.

• Yıl 1949 günlerden 2 Mart Çarşamba. Vahim olayın gerçekleşmesine saatler kala, Nuri Paşa’nın eşi Mis­li Me­lek Ha­nım, (Ka­va­la­lı Ai­le­si'ne men­sup Pren­ses İf­fet ile M. Ali Be­yin kı­zıdır) sa­at 11:00 uça­ğıy­la Mı­sır -Ka­hi­re'ye ai­le­si­ni gör­me­ye gi­de­cektir. Gidecektir gitmesine ama ha­va mu­ha­le­fe­ti ne­de­niy­le uçağın kalkmasında ge­cik­me yaşanır ve uçak rötarlı olarak sa­at •15:00'te kalk­ar.!

Gazi Nu­ri Paşa (Kil­li­gil ) eşi­ni uğur­la­dık­tan son­ra, Sa­at: 16:00 da şo­fö­rü Nuri Paşa’yı 

ha­va­ala­nın­dan alarak Süt­lü­ce'de­ki fabrikaya bırakır.

İşler o kadar yoğundur ki, Nu­ri Kil­li­gil Paşa vakit kaybetmeden ça­lış­ma­ya baş­la­r. 

•Sa­at 16 : 50 sularında 

kap­sül­le­rin bu­lun­du­ğu kap­sül­ha­ne­de bilinmedik bir nedenle yan­gın çık­ar. O sırada fabrika Nu­ri Kil­li­gil ve 105 işçi bulunmaktadır. Hemen itfaiyeye haber verilir. İki bin ha­va­n topunun bu­lun­du­ğu de­po­lar boşaltılmaya çalışılırken itfaiye kısa zamanda fabrikaya ulaşmıştır. Yangın söndürülmeye çalışılırken, üst-üste iki pat­la­ma da­ha mey­da­na gel­ir. Patlama o kadar şiddetlidir ki, ci­var­da­ki ev­le­rin sa­de­ce cam­la­rı de­ğil, ki­mi evlerin du­var­la­rı bi­le yıkılmıştır. Yangın söndürüldüğünde ortaya  çıkan manzara korkunçtur. 

Saatler süren çalışmalar sonrasında ye­di iş­çi ile al­tı it­fa­iye­ci­nin cesedine ulaşılır. 

İç­le­rin­de Nu­ri Paşanın (Kil­li­gi­l'in) da bu­lun­du­ğu 15 ki­şi­nin akı­be­ti ise meçhuldur. 

Ki­me ait ol­du­ğu bel­li ol­ma­yan kol ve ba­cak­lar, ya­na­rak kö­mür­leş­miş ce­set par­ça­la­rı çev­re­ye sa­çıl­mış­ olarak bulunur. Nu­ri Paşanın ( Kil­li­gi­l ) ancak ko­lu­nun ya­rı­sı ve aya­ğı­nın bir par­ça­sı bu­lu­nabilmiştir. 

    

Fa­ci­adan beş gün son­ra, vefat eden 15 ki­şi­nin vücut par­ça­la­rı, üç ay­rı ta­bu­ta paylaştırılır Be­ya­zıt Ca­mi­i'n­de­ ce­na­ze na­ma­zı kılınarak Edir­ne­ka­pı'da ki kabristana def­ne­dilir.

Nuri Paşanın vücudunun yarısı patlamadan 10 gün sonra Haliç’in çamurlu sularında bulunarak çıkartılmıştır.

            

Şehit Nuri Paşa’nın kolları ve bacakları kopmuş, kafatası dağılmıştır. Paşadan geriye kalan; yüzünün yarısı, boynu ve belden yukarı gövdesidir. Hiç olmazsa artık cenaze namazı kılınacaktır. 

Ablası Hasene Hanım hemen cenaze töreni için hazırlıklara girişerek mezar taşı sipariş eder ve İstanbul Müftülüğü’ne başvurur. 

Zamanın İstanbul Müftüsü olan Ömer Nasuhi Bilmen, siyonist ve uşaklarının baskısıyla “ vücut tam olarak bulunamadığı için cenaze namazı kılınamaz” fetvasını verir. Bu fetvanın altında, şehit Nuri Paşa’nın cenaze töreninde hükümet ve İsrail aleyhine protesto gösterileri yapılmasının engellenmek istenmesi yattığı söylenirken, Ö.Nasuhi Bilmenin oğlu babasının hayatını kaleme aldığı kitabında “ne acıdır ki bu ülkede gerçek bir din adamı dinin emirlerini rahatlıkla ifade edememiş ve itirazı suç sayılmıştır.”demiştir.

A. Selim Bilmen’in kitabında yer alan bu satırlar babasının şehit Nuri Paşanın cenazesi hakkında verdiği fetvanın hükümet zorlamasıyla yerine getirmiş olma ihtimalini kuvvetlendirmiştir.

Kaf­kas İs­lam Or­du­su Ko­mu­ta­nı, BAKÜ Fatih’i” Şehit Nuri paşanın cenaze namazı kılınmadan Edirnekapıda ki annesinin kabri yanına defnedilir. 

1949 yılının sonlarına doğru, işçilerden toplanan parayla kabristandan yer alınıp mevtaların bulunduğu alan Nuri Killigil Fabrikası Şehitliği olarak isimlendirilirken, şehitlikte gömülü olan işçilerin adlarının yazılı olduğu bir mermer kitabe dahi mevcut değildir ?!

   

Karanlık güçler tarafından şehit edilen Nuri Paşanın vefatından 67 yıl sonra 28.09.2016 tarihinde Edirnekapı Şehitliği'nde bulunan mezarı başında cenaze namazı kılınır.! Törene katılan o dönemin Azerbaycan Parlamentosu Milletvekili Ganire Paşayeva “ bugün kendimi çok mutlu hissediyorum, burada ebedi istirahatgah uyuyan şanlı Türk evladı, Azerbeycan’ın tarihinde çok büyük kahramanlıklar göstermiş bir gazidir. Nuri Paşa’nın komutasında Kafkas İslam Ordusu, Azerbaycan’da Ermeni Taşnakları tarafından yapılmak istenen katliamı durdurmuş Bakü’yü kurtarmışlardır“ diyerek Azerbeycan’dan getirilen toprağı gözyaşları içinde Nuri Paşanın kabrine serper. 

(Ruhu şad olsun..)

           

İd­di­ala­ra gö­re olayın yaşandığı tarihteki Türkiye Cumhuriyeti Hü­kü­meti, Nu­ri Kil­li­gi­l paşanın İsrail karşıtı siyasetini yakinen bildiği için ce­na­ze tö­re­ni­nde ta­vır al­mış, yaşanan faciadan dört gün son­ra ALELACELE Tür­ki­ye, Tel-Avi­v'de Yahudi Dev­le­ti­ni kurduğunu ilan eden İs­ra­il'i ta­nı­yan ilk Müs­lü­man ül­ke olmuştur !?

Fabrikada çıkan yangının ih­mal mi ? Sa­bo­taj mı !? Olduğu konusu akıllarda soru işareti bırakırken, TBMM ka­pa­lı otu­ru­mun­da bu vahim olay tartışılmıştır ama tu­ta­nak­lar üze­rin­de­ki giz­li­lik ka­ra­rı ol­du­ğu için kim­se gerçek bilgilere ulaşamaz ve konu kapatılır.

Fabrika da yaşanan facia sonrasında

 “ o gün Ya­hu­di iş­çi­ler fab­ri­ka­ya gel­me­di­” gi­bi spe­kü­las­yon­lar ya­pıl­ırken, enteresan bir şekilde fab­ri­ka­nın mü­dü­rü emek­li ge­ne­ral Hü­se­yin Hüs­nü Emir Er­ki­let ve kap­sül­ha­ne şe­fi Se­yit Ali Oral “ dik­kat­siz­lik so­nu­cu ölü­me se­be­bi­yet ve ted­bir­siz­lik­te­n” yar­gı­lan­ır.

Şimdi sene 2021, üzerinden bun­ca yıl geçmiş olmasına rağmen, ola­yın üze­rin­de­ki sis perdesi hala kalkmamıştır.

 Gül Gülasem ATEŞ

 

 

YORUM YAPIN