×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

Kurtlar Puslu Havayı Sever..!

 

 

                      

       Kurtlar Puslu Havayı Sever..!

Bu gün değil, bir asırdır ükemizde,  Cemaat ve Tarikatlara yönelik sistematik  karalama kampanyaları düzenlenmektedir. 
Yine birileri düğmeye basmış olacak ki, “ Tarikat Yurduna Mahkum Edilen 20 Yaşındaki Öğrenci, Dayanamayıp İntihar Etti “ başlığıyla. PUSUDA BEKLEYEN münafıklar ordusu saldırıya geçmiş.

“ Yüksek yurt ücretlerinden dolayı ailesi tarafından cemaat evlerine mecbur bırakılan 20 yaşındaki tıp fakültesi öğrencisi  Enes Kara ailesi ve cemaat evindeki mobbingden dolayı intihar etti. Enes Kara’nın cemaat evlerindeki baskıyı anlattığı videosu ortaya çıktı.” “ Türkiye'de ve dünyada kitlesel anlamda din afyondur. Din, bireylerin kâtilidir...”

HDP’li bebek katilleri bile bu vahim yürek parçalayıcı konu üzerinden prim yapmaya çalışan twetler atmış. Bu ve benzeri  paylaşımlar küffarla iş birliği yapan kudurmuş zevatın ağzından kaleme dökülmüş sözler. 
Evlat acısı hiç bir şeye benzemez. Hele ki bu bir genç yüreğin canına kıyması, intihar etmesi asla hafife alınacak bir eylem değil.  Ateş düştüğü yeri yakarken hepimizinde yüreğine kor düşürdü. Alemlerin rabbi yüce Allah, Azze ve Celle [Onun şanı ne yücedir. ] acılı aileye sabırlar ihsan etsin inşallah. Ama bir genç evladı intihara götürecek başka NEDENLERİN  olduğu aşikar. 
Yaşanan dramın ardından, bazı gazete ve yayın kuruluşları, Twitter trolleri, kimi sözde yazar ( Can Dündar - Özlem Gürses gibi ) ve akademisyenler, İslami camia ve kuruluşları karalayarak hedef göstermeye başlarlar. Cemaatleri karalamak ve iktidarı zayıflatmak için kurulmuş yeni bir provakasyon ile,  tasavvufi hayat yaşamak isteyen insanların tercihi olan maneviyat okulları - tarikatlar zan altında bırakılmak istenirken, kurtlar puslu havayı sever. Hiçbir kimse zorla bir yerde tutulamaz ancak, bir gencin intiharı üzerine İslam'ı ve İslami yapıları hedef potasına yerleştirmek bir akıl tutulmasıdır. İslama ve müslümanlara nefretlerini  kusmak için, fırsat kollayıp malzeme arayanların bu gencin ölümüne zerre miskal üzüldüğüne inanmıyorum. 

Evet Kurt puslu havayı sever. Puslu hava kurtların havasıdır ama özellikle bu havayı puslandırdıktan sonra kendilerine nimet arayan çakallar boşuna heveslenmesinler. Yüce kitabımız Kuranı kerim'de kainatın sahibi Allah azze ve celle buyuruyorlar ki;

"Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır."

(Saff Suresi / 8. Ayet)

Türkiye  cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte tek tipçi ve jakobenist ( Halka karşın halk adına devrimci girişimlerde bulunan kimse, seçkin azınlık devrimcisi, devrimci demokrat, tepeden inmeci, dayatmacı. ) bir anlayışla batılılaşma adına yeniden oluşturulmaya çalışılmıştır. Buna engel olarak görülen İslami anlayış ve yaşam tarzı ise, sadece toplumsal hayatta silinmeye, yok edilmeye uğraşılmamış aynı zamanda bireysel hayatta da dini duyguların üzerinden buldozerle  geçilerek bireyleri  korkuyla kuşatmışlardır. Bu nedenle İslam adına ne varsa, yok edilmeye, bu başarılamadığı takdirde dışlanmaya, ötekileştirilmeye gayret gösterilmiştir. Başlangıçta belirli alan ve mekânlarda dar bir çerçevede uygulanmaya çalışılan bu politika, ilerleyen yıllarda her alanda ve toplumun bütün katmanlarında uygulanmaya konulmuştur. 

Maalesef bu konuda baskıyla, metazori (zor kullanarak ] yöntemlerle bir hayli mesafe de katedilmiştir. Zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından söylendiği iddia edilen şu söz bu konuda uygulanan sinsi ve uzun vadeli politikaların etkisi 28 Şubatta zirvede yaşanmıştır. 1940’lı yıllarda Hasan Ali Yücel şöyle demiştir ;

“bizler insanları zorla Kur’an’dan uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Ama buna rağmen başarılı olamıyoruz. 30-40 sene sonra öyle bir nesil yetiştirmeliyiz ki, kendiliğinden Kur’an’ı elinin tersiyle itebilmelidir.”  Ülkemizde yıllarca  uyguladıkları politika '' DİN AFYONDUR .'' sloganıdır. Dünle bu günü SENTEZLEDİĞİMİZDE  içinde bulunduğumuz zaman diliminde elbette derin, hatta tahmin edilenden çok  manevi vurgunlar yaşanmış - yaşanmaktadır.

 ▪️Peki o nasipsizlerin çok korktukları 
    TASAVVUF Ne demekti..?!
    

Tasavvuf, köken itibariyle Arapça bir terim. Sözlükte “sûf” kökünden türeyen yün” olarak belirtilen TASAVVUF’un manası, İslâmiyetin temel prensiplerinden taviz vermeden nefsi arıtma, ahlâkı, güzelleştirerek, ehli sünnet akaidine göre dini yaşama, ruhun yüceltilmesi ve kemale ermesine çalışılarak Allah’a ulaşma ilmi.
Bir başka ifadeyle, tasavvuf, her an şeytanın ablukası altındaki nefsi,  ıslah ve terbiye eden, Allahü teâlânın İHSANI ile kalbe ilham edilen, ilahi sırlara ait, LEDÜN ilmi - ilm-i ledün, okuyarak öğrenilemeyen Allahü teâlânın ihsanı ile kalbe ilham edilen, ilahi sırlara ait bilgiler, İslamın mistik yüzü, yüreksel felsefedir. 
Kısacası tasavvuf; insanın sûfiyâne hayata kendini vakfetmesi ve Kur’an’ın çizdiği çerçeve içinde hareket ederek maneviyatta yol alması sûfî olması fiilidir. 
Tasavvufun özü olan manevi terbiye, insanın  aslındaki cevheri ortaya çıkarmasıdır.
▪️İhsan ise, iman ve İslâmı adeta Cenab-ı Hakk’ı her an görüyormuş gibi yaşamaktır. Yani her an Yüce Yaratıcı’nın huzurundaymışız gibi davranmak, hissetmek ve yaşamaktır.
Tasavvufun amacı, bizleri iman ve İslâm’ın nimetleriyle beraber ihsan makamına çıkartmak, bütün yollar MENZİLE varmak içindir. 
       ▪️TASAVVUF HAK YOLDUR..
     Mekke’de doğup, Medine’den Alemleri saran Resulullah Nuru, Türk - İslam topraklarında  gönüllerin inşasına vesile olurken, buralarda yetişen Ulu veliler, mürşidi kamiller, yüreklerinde “cennet sefası” “Cehennem korkusu” olmayan, rahmet paratonerleridir. Onlar Onsekizbin alemin sahibi SÛBHAN  olan yüce Allah’tan gelen Rahmeti, kullarına dozunda paylaştıran özel seçilmiş kullardır. 
Evet, onlar Yesi dağlarından esen rüzgâr, yeryüzüne atlas çarşaf gibi yayılan,  Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’nin Alperenleri, göklerin rahmetle kuşattığı dergâhlarda yetişen, mangal yürekli kahraman İslam fedaileridir..  Mürşidi Kamiller, Horasandan, Buhara’ya, Semerkand’dan , Hive’ye, Taşkent’e Hokant’tan Anadoluya kadar uzanan, kıyamete değin sönmeyecek olan nur meşaleleri, onlar ateşte yanan Muhammedi güllerdir. Horasanda Hacı Bektaş Veli ve Lokman Perende hazretleri Alperenlere yoldaşlık ederken, nehirler taşmış sel olmuş, göklere yükselen vaveylalar cevap bulmuş,  Âlemlerin Rabbinin merhameti Maveraünnehir den akmaya başlamış, Maveraünnehir halkın rızası, sır kapısı, Maveraünnehir, kâmil insanın kalbi, kâmil insan Maveraünnehir’in Hira’sı, Maveraünnehir, bereketin ötesi,  aşkın kaynağı, ANADOLUNUN maneviyat denizidir. 
Bu denizde, mercanlar, yakutlar, inciler çıkmış, kâh isimleri Bahâddin Nakşibend, Seyit Emiri Külal, Mercek Baba, Yusuf Hemedani, kâh Muhammed Baba Semmasi, Abdulhalik Gücdevani, Alaeddin Attar, kah Hacı Bayramı Veli, Akşemsettin , Muhammed Raşit Hazretleri, Somuncu Baba, Yunus Emre, Taptuk Emre, Gavs-ı Kasrevi, Ahmet Yesevî, Kurtboğan Hamza Hazretleri, Mevlana Celaleddin Rumî Hazretleri, Şems’i Tebriz’i olmuş ve etrafa nurlar saçılmıştır.
      

▪️Yüzyıllar boyunca tasavvuf büyükleri ve dervişler, İslâm’ı dünyanın dört bir tarafına barış ve irşad yoluyla yaymışlardır. Onlar kendi varlıklarını Ümmet'in varlığına feda etmiş, kimseyi zorlamadan, takiye yapmadan - hileye başvurmadan, tatlı dille ve yüreksel ikna yoluyla, gönülleri kazanarak insanları manevi kurtuluş yoluna davet etmişlerdir. Onlar sadece mutasavvıf değil, aynı zamanda, yürek yaralarına merhem olan, halk hekimi ve sosyal psikologlardır.
▪️Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri , Yunus Emre ve Mevlana Celaleddin Rumî Hazretlerinin yaşadığı 13. yüzyıl da Anadolu’da kaosun hüküm sürdüğü bir dönemdi. Devlet otoritesi ortadan kalkmış, Haçlılar, Anadolu’yu işgal etmiş, Tapınak Şövalyeleri’nin ve Moğol-Mançur çetelerinin baskınlarıyla hemen her ailede yüreklere ateş düşmüş, ağır kayıplar yaşanmıştı. Maddi ve manevi zarara uğramayan aile yok gibiydi. Korku ve güvensizliğin kol gezdiği o dönemde adeta sosyal psikolog görevini icra eden dervişler, ahlak hocalığı yapan mürşitler tekkeler sığınak görevi yapmışlardı. Şimdi karalamaya çalışılan tekkelerin, maddi  manevi destekleriyle,  Osmanlı çınarı dünyaya kök salmıştır. 
Bugünden o çağlar ötesine  baktığımızda görüyoruz ki, Yunus Emre Hazretlerinin söylemlerinin, şiirlerinin, o günlerde zulmün altında ezilerek zayıf düşmüş insanlarda, güçlü bir psikoterapi enerjisini ile onarıcı etki bırakırken, yaralar kısa zamanda kabuk bağlamıştır. Gönüller sultanı  Yunus Emre’nin, şiir ve anlatıları ile kin, öfke, nefret, düşmanlık, kıskançlık gibi olumsuz duyguların yerine şefkat, merhamet, bağışlayıcılık, yardımseverlik, iyilik yaparak mutlu olma, insanları sevme, iç huzura ve esenliğe kavuşma gibi duyguların yerleştiğine şahit olunurken, Afrika’dan Orta Asya’ya, Balkanlar’dan Endonezya’ya kadar İslâm coğrafyasının farklı bölgelerinde milyonlarca insan Mürşidi kamillerin manevi güçlü psikoterapileri sayesinde dünyanın tuzaklarından kurtulmuşlardır.
    

   Rahmet paratoneri mürşidi kamillerin himayesinde tasavvuf okulları- medreseler- tekkeler, biiznillah bu misyonu günümüzde de icra etmeye devam ederken, bir ayağı kıyamet çukurundaki yaşlı dünya, süslenip püsleyip insanları kandırmaya devam etmekte. 
Unutmamak gerekiyor ki kainatta tesadüf diye bir şey yoktur. 

“Sevdim seni mabuduma canan diye sevdim” şiiri dillerden dillere dolaşarak mü’minlerin ruhunu titreten,  Allah dostu, Rasul aşığı Ali Ulvi KURUCU Efendi hazretleri BATILI ne güzel özetlemiş .

''Aslında BATIL maneviyat düşmanlığı manasına gelir. Tıpkı,  güneşin battığı ufukları, zulmetlerin sardığı gibi; hakikat nurundan mahrum kalan gönülleri de karanlık fikirler, sakat zihniyetler ve batıl inançlar istila eder.''

 

     Dün olduğu gibi bu gün de, batılın şeytanın kimliğine bürünmüş, MANEVİYAT dergahlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanan,  nefislerine yenik düşmüş, şeytanla işbirliği yapan insanlar tabiki var, hep vardı. Ülkemizde ve dünya da kendini şeyh  - peygamber ilan eden insan müsveddelerinden birkaç örnek vererek konuya nokta koymak gerek. 


▪️Bilmem hatırlar mısınız!? Ortalıkta bir zamanlar “Kıbrıslı Şeyh Nâzım Efendi” adıyla dolaşan kerameti kendinden menkul bir adam vardı. Adnan Oktar’a 
“hep sarışınları televizyona çıkartıyor, birazda esmerleri çıkartsın” diyerek selam gönderen, KADINLARA el öptüren, sahtekar Şeyh,


– “Prens Charles'ı Müslüman yaptım  
“İngiliz kraliyet ailesi Hazreti Muhammed'in soyundan geliyor” demişti. 

Papadan da dua isteyen sözde SAHTE ŞEYH Nazım Kıbrısi’nin vefatı üzerine, okyanus ötesi baş şeytan Fethullah Gülen
"Kutlu ve altın bir silsilenin neşri hak ve irşada vakfı hayat etmiş mana büyüklerinden Şeyh Nazım Kıbrısi hazretlerine irtihali dar-ı bekalarında...” devam eden taziye mesajı yollamış. !? Şaşırdık mı !? Tabiki hayır. 


▪️ Nevi şahsına münhasır bir sahtekar şeyh de İskender Evranosoğluydu.  Önceleri,  kendi fotoğraflarında başında ışık kümesi göründüğünü, MEHDİ olduğunu ispat etmeye çalışırken, İslam dinini kendince yorumlayıp, bunu çevresindekilere anlatmaya başlamış, şahsının  ve bazı arkadaşlarının Allah (cc) ile görüştüğünü söylemiş, hatta dahada ileriye giderek, büyük tartışmalara sebeb olan kitabı Risalet Nurlarını Allah’ın(cc) kendisine vahiy yoluyla yazdırdığını iddia etmiştir. Diğer sahtekar meslektaşları gibi, Amerika’da yaşamayı seçen Evranosoğlu, bütün sahte şeyhler gibi İslami konularda medrese eğitimi almamış, Arapça bilmediği, Kur'an'ı Kerim’i de tecvidle okuyamadığı gibi, “ Biz Kur'an'ı Allah'tan öğrendik. Allah'ı gördüm, onunla konuştum" demiştir. 


▪️Bir diğer isim ise, toplam 226 şüphelinin yer aldığı,  "Siyasal veya askeri casusluk suçuna teşebbüs", "Cinsel saldırı", "Tehdit", "Şantaj" dahil toplam 24 ayrı suçtan cezalandırılması istenen Adnan Oktar, namı değer HARUN YAHYA.


▪️Son olarakta, Sosyete şeyhi,  Ahmet Hulusi’den bahsetmeden geçmek olmaz. ABD’de yaşayan sözde din adamı Ahmet Hulusi'nin kitaplarına ve öğretilerine sıkı sıkıya bağlı oldukları bilinen birçok ünlü sanatçı var. Burç tarikatı olarak bilinen, sahte tarikat,  Adnan Oktar’ınkine benzeri bir yapılanma olarak gösteriliyor. 
▪️Geçtim bitmez sağınçtan ( emel) sandım yaz-u kıştan,


Bostanlar başın buldum,  bostanım yağma olsun..


Yunus ne hoş demişsin, bal- u şeker yemişsin,


Ballar balını buldum kovanım yağma olsun..” 
Yunus Emre Hazretleri (k.s.)

 

Gül Gülasem Ateş

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024