×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

KİMSİN SEN ? KİMLERLESİN ? KİMLERDENSİN ?

 

KİMSİN SEN ? KİMLERLESİN ? KİMLERDENSİN ?

Şeytanın nesiller boyunca sürdürdüğü İnsanlığın “ EDEP “ sınavı, sinsi tuzak; çıplaklıktır..!
Fıtratı gereği İnsanın, edep yerlerini örtmesi en önemli vasfı, aynı zamanda utanma - hayâ duygularının en şaşmaz pusulasıdır. Çıplaklığın teşhirciliğe evrildiği ya da evrilmek istendiği bir labirentte bulunan günümüz insanı bu konuda büyük bir sınavla karşı karşıya bırakılmıştır. Bir toplumun direnç noktası hareket kabiliyeti ve onu özgürce yaşatan ayakta tutan en önemli unsur din -dini değerleridir.
Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim, bize açık açık insanlığın en büyük düşmanı iblis - şeytanı anlatır. Bu varlık, şerrin, hasedin, fesadın, fitnenin temsilcisidir. Bu yazımızda insanları elinde oyuncak gibi oynatan lanetlenmiş şeytanın, kurduğu en tehlikeli en büyük tuzaktan bahsetmek istiyorum. Bu yeni bir şey değil ki hepimiz bu tuzakları biliyoruz dediğinizi duyar gibiyim. Efendim bilmek başka bir şey yaşamak bambaşka bir şeydir. Kıyamete saatler kala insanlık göz göre göre ateşe doğru sürüklenmekte. Utanma - ar - edep duygusu hallaç pamuğu gibi oradan oraya savrulurken, bitkisel hayatta fişinin çekilmesini bekleyen insanlar ayaklarına giydirilen kölelik prangalarıyla fırtınalı denizlerde çırpınıp duruyorlar.

İLK İNSAN VE İLK HALİFE..!
Allah, kendi adına hükümlerini icra edecek ve yürütecek, emirlerini ve kanunlarını tatbik ederek ilâhî hükümranlığı gerçek-leştirecek bir halife yaratmıştı. Bu halife - insan, Allah Azze ve Celle adına iş yapacak ve O’nun bir vekili olarak görevini ifa edecektir. Bu hilafet görevini üstlenen insanlığın babası Adem aleyhisselâmdır.. Yüce Allah, kendinin bildiği ve meleklerin bilmediği hikmete binaen hazreti Adem’i yaratmış, meleklere, Adem’e secde etmelerini emretmişti. Melekler Rablerinden gelen bu emre itaat etmiş fakat şeytan - iblis bu emre kibrinden itaat etmemiştir. Meleklerin hazreti Adem’e secde etmesi, insanoğlunun şerefine dair bir delildir.

ŞEYTAN..!
Şeytanın kıskançlığından ötürü ilk mücadele edeceği kişi, kendisini ilâhî rahmetten uzaklaştırılmasına sebep olan hazreti Ademdi. Allah’ın dilemesiyle, Adem aleyhisselâm ve eşi cennete yerleşmiş burada her çeşit nimetlerden istifade edebilecekleri kendilerine söylenmiş ancak;

“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun, orada istediğiniz yerden rahatça yiyip için ve şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz” dedik.”
(Bakara Suresi / 35.Ayet )
İkazında bulunulmuştu.


HZ. ÂDEM’İN TUZAĞA ÇEKİLMESİ..!
Hazreti Adem ile hazreti Havva’nın, cennette ilâhî nimetlerden istifade ederek mesut bir hayat sürmelerini kıskanan baş şeytan onları, bu nimetlerden mahrum bırakma adına her türlü vesveseyle abluka altına aldığı Hazreti Adem ve Hazreti Havva annemizi tuzağa düşürdü. Masum iki insan şeytanın vesvesesine yenik düşerek onun vaadine kandılar.



“Derken şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onlara fısıldayıp kafalarını karıştırdı ve “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” dedi.
Onlara, “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim” diye de yemin etti. “
( A'râf Suresi / 20-21. Ayetler )




Adem aleyhisselâm ve Havva annemiz “Onlar o ağacın meyvesini tadar tatmaz, edep yerlerinin açık olduğunu fark ettiler. Önce utançlarından ne yapacaklarını bilemediler.
Sonra buldukları cennet yapraklarıyla edep yerlerini örtmeye başladılar.” (Araf, 7 -22 Ayetler )

Zamanında hadis, fıkıh (Hanefi, Şafiî ve Malikî fıkıhları), kırâat, tarih ve edebiyat sahalarında meşhur olan birçok âlimden ders almış,  bu ilimlerde eserler bırakmış, büyük bir İslam alimi TABERİ’nin aktardığına göre, yasak meyveden yemeden önce Hz. Âdem (as) ile Hz. Havva’nın edep yerleri nurdan bir örtüyle örtülüydü ve birbirlerinin edep yerlerini görmüyorlardı.  Meyveyi yedikten sonra bu örtü kalktı ve bribirinin edep yerlerini görmeye başladılar ve bu hayâ duygusuyla cennet yapraklarından edep yerlerini örtmeye başladılar.

“Sonra Âdem, Rabbinden öğrendiği sözlerle Allah’a yalvardı, tevbe etti, Allah da tevbesini kabul buyurdu. Doğrusu O, tevbeleri çok kabul eden, nihâyetsiz merhamet sahibi olandır.”
(Bakara Sûresi / 37. Ayet )
Akabinde cennet yaprakları ile avret yerlerini örtmeye tövbe istiğfar ederek nefislerine zulm ettiklerini ama pişman olduklarını söyleyerek rahman ve rahim olan yüce Allahtan kendilerini bağışlamasını dilediler ve tevbeleri kabul edildi.

“Rabbimiz! Biz kendi kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen hiç şüphesiz ebedî kaybedenlerden oluruz.”
 (A‘râf  Suresi / 23. Ayet)

Ancak belirli bir süre kalmak, orada yaşamak ve orada dirilmek üzere yeryüzüne indirildiler.



ŞEYTAN MARKA GİYER..!
Yasak ağacın meyvesinden yediklerinde Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın, vücutlarını örten elbiseleri, işledikleri hata yüzünden Allah Azze
ve celle tarafından soyulup çıkarılması neticesinde ne kadar mahcup olduklarını ve avret mahallerini cennet yaprakları ile örtmek için adeta çırpındıklarını, Kuranı Kerim’de üzerine basa basa anlatılmaktadır. AVRET kelimesinin çeşitli anlamları olmakla birlikte, Türkçemizde kullandığımız edep yerinin hemen hemen karşılığıdır. İnsanın, edep yerlerini örtmesi, fıtratı bozulmamış insanların en önemli vasfıdır ve aynı zamanda onların, hayâ ve utanma duygularının en önemli göstergelerinden biridir, belki de en önemlisidir. Pek çok din ve kültürlerde varlığını sürdüren kadınların başlarını örtme geleneğinin ilk defa ne zaman başladığı tam olarak bilinmemekle beraber arkeolojik kazılar ve bilimsel veriler, bunun, insanlık tarihi kadar eski bir uygulama olduğuna işaret etmektedir

Kısacası bozulmamış insan fıtratı örtüyü, örtünmeyi, edep yerlerini gizlenmesi üzerine kodlanmıştır.


TEŞHİRCİLİK OLGUSU YENİ DÜNYA DÜZENİ..
Bir Nesli Nasıl Mahvettiler..?
Milletler topla, tüfekle zorla yok edilemezler. Fakat yabancı ideolojilerin, tanrı tanımaz yabancı zevklerin propagandası içinde kendilerini kaybeder, erir giderler. Tüm zamanların karanlık çağları vardır. Kıyamete beş kala cehaletin sarmaladığı karanlık orta çağ adeti olan küresel Müstehcenliğin teşhirciliğe evirildiği bir zaman diliminde hayal aleminde yaşayan sözde modern insanlık, bu konuda büyük bir sınavla karşı karşıyadır. Nemelazımcılıkta liste başı duyarsızlıkta Afyon yutmuş zihinsel köle modunda, gözlerine pranga vurulmuş Üç maymunu oynayan yurdum insanı da ailesinin uçurumdan ateş denizi cehenneme itildiğini görüyor ama sadece seyrediyor.

Günümüzde Sinema sektörünün çöküş yasamasıyla, DİZİ FİLMLERİN parlak bir dönem yaşadığı televizyon sektöründe Orta eğitimden tutunda üniversitelerde, kamu kurum ve kuruluşlarında, özel iş yerlerinde, sosyal hayatta, çeşitli merasimlerde hatta eğitimin bir parçası haline getirilen mezuniyet törenlerinde bile çıplaklık artık bir yaşam tarzı haline getirilmeye başlanmış, at gözlüklü anne ve babaların sessizliğiyle masum körpe gençlerin duyguları sömürülmekte ve hayâ duyguları törpülenip barbar batının zevk ve eğlenceye aşırı ölçüde düşkün, bütün değerleri çöpe atan yoz, pespaye kültürünün gönüllü kölesi hâline getirilerek insanlığı silahlarla değil, reklamlarla vurdular - vurmaya devam ediyorlar.

Kiminsin sen ? Kimlerlesin? Kimlerdensin?

Zaten şeytanın ve şeytanlaşmış insanların yapmak istediği ve insanları avlamaya çalıştığı en önemli sinsi tuzak da budur. Öte yandan böyle bir gelişme ve giyim tarzı, özgürlük alanı içerisine yerleştirilerek, artık bu alanın dokunulmazlığı başlamakta ilericilik ve çağdaşlık adı altında şeytanın istediği özgürlük inşaa edilmektedir. Bu devir karanlık çağların cahiliye insanlarının tekrardan sahneye çıktığı şeytanın kahkaha ile güldüğü kıyamet kapısına dayanan bir zaman dilimidir.


Böyle bir ortamın hazırlanmasında siyonizmin - emperyalizmin kucağında sosyal medyanın taptıkları - tâğut edindikleri para uğruna hiçbir ahlaki sınır tanımayan reklam kuruluşlarının ve onlara sınırsız ortam sağlayan tüm unsurların uluslararası, sözde milli ve yerel yönetimlerin rolü ve etkisi elbette çok büyüktür. Billboardlarda, reklam panolarında, sosyal medyada ve konvansiyonel televizyonlarda (KONVANSİYONEL: konvansiyonel geniş kitleler tarafından kabul görmüş, geleneksel ve alışılmış demektir. ) mahremiyet teşkil eden giysilerin ve ürünlerin teşhiri, ATOM BOMBASININ bile hafif kaldığı şeytanî  tuzağın en belirgin yüzüdür. Bu oluşum tapıcılık paganizm, nefislerine tapan kıyametin ayak izlerini takip ederek şarampole yuvarlanmış yaşlı dünya dininin yeni adıdır. Kimliğinden uzaklaşmış toplumların ayakta kalamayıp yıkıldıkları aşikârdır.


Kadim Mısır, Yunan, Roma, Doğu Roma (Bizans) ve Osmanlı imparatorluğunun çöküş sürecine bakıldığında görünen tek şey körü körüne taklitçiliktir. Sınırsız taklitçiliğin ve ruhi çöküntünün toplumu her yandan abluka altına alması, yöneticilerin buna ön ayak olmasıyla kaçınılmaz sonu yaşamışlar isimleri sadece tarihin tozlu sayfalarında kalmıştır.
Yüz yıldır yaşadığımız körü körüne batı taklitçiliği ve onların empozelerine açık kapı bırakmış bir zihniyet ile düpedüz KANDIRILDIK. Şimdi ruhen işgal edildiğimizi İçimizde ve dışımızda bulunan tüm iblislerle olan mücadelemizle tuzakları su yüzüne çıkararak ifşa etmek insanları aydınlatmak, bilgilendirmek, değerleri yeniden belirleme enstitüsü kurmak başta ilim, irfan sahibi kimselerin, düşünürlerin, sanat erbabının ve din görevlilerinin Allah’a ve insanlığa karşı bir sorumluluğudur.


 Gül Gülasem ATEŞ

YORUM YAPIN