KİMDİR BU ANANAS... ?
İşte karşınızda dünya efsanesi, namı değer Ananas!
Bundan 30 sene öncesine kadar sadece zengin sofralarının meyvesi olan Ananas,
önce halka şeklinde dilimlerden oluşan konservelerle çıktı karşımıza. Yıllar sonra marketlerde tam hâlini görebildik.
Şimdiler de marketlerimizin raflarını süsleyen en pahalı meyvesi, Tropikal iklim kuşağının karizmatik elçisi meğer ki, ağaçta yetişmiyormuş.!
Ananas çekirdeği olmayan bir meyve.
Antik zamanların gizemli tacını üzerinde taşıyan mücevherat gibi görüntüsüyle, zor şartlara dayanıklı zırhının altında yumuşacık, bayram şekeri tadında bir lezzet saklarken, kendine has bu egzotik sert görüntüsünün altında, olgunluğa eriştiğinde tadına doyum olmayan yumuşacık meyvenin adı Ananas.
İngilizce dışında her dilde adı Ananas. Belkide İngilizler, ilginç görüntüsünden dolayı, kozalak ve elma kelimelerini buluşturup ona çam elması pine-apple demişler. Meyvenin görüntüsü ve tadını tasvir eden görsel bir sözcük olmuş kısacası.
Bu efsane meyve kokusu, damağınıza bıraktığı muhteşem tatla, kısa sürede ruhunuzu ele geçirerek sizi alıp götürecek tropikal bir adaya. Şimdi palmiye ağacında bir hamaktasınız. Adına ister “Siesta “ ister “kaylûle” isterseniz öğle uykusu deyin, meltem rüzgarlarının altında şekerleme yapıyor hissine kapılacaksınız.
Onun hikayesine uzandığımızda, nostaljik Türk filimleri tadında, çobanlıktan fabrikatörlüğe uzanan müthiş bir öykü çıkıyor karşımıza.
Kölelikten kurtulup efendi olmasında ki en büyük pay, Kristof Kolomb. Şaşırtıcı ama gerçek.
Ananas, Güney Amerika -batı hint adalarında kendi halinde yaşarken, Kristof Kolomb keşfeder Ananas’ı. Köle olarak başlayan Avrupa macerası efendilikle hatta sanat eseri olarak sonuçlanacaktır.
Daha önceleri hiç bilinmeyen bu meyve kısa zaman da Avrupa’da büyük bir hayran kitlesine sahip olur. Zenginlerin en önemli konuğu olarak sofralarının baş köşelerinde yerini alır ve uzun yıllar yerini korumaya devam eder.
Böylece köle olarak Avrupa’ya ayak basan Ananas, Prenses Ananas olarak tarih sayfalarında, magazin mecmualarında yerini alır ve olgunlaşmadan ham olarak toplanarak gemilerle Avrupa’ya götürülmeye başlanır. Yapısal olarak zahmetli uzun yolculuğa pek dayanıklı olmayan Ananas, götürüldükleri ülkelerin limanlarına vardıklarında genelde çürümüş oluyormuş. Tabiki o zamanlar gemilerde soğuk hava depoları yok..
Tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen meyvenin cazibesine kapılan kuzey Avrupalılar, kendi ülkelerinde özel seralar kurup Ananas’ı yetiştirmeye başlamışlar.
1720’de botanikçi Henry Telende, meşe kabuklarının yakıldığı sobaları Ananas seralarında kullanmış. O günlerden sonra Bu sobaların adı ananas sobası olarak tarihe geçmiş.
Yetiştirmesi hayli zahmetli ve pahalı olsada Meyveler arasında Ananas’ı daima birincilik ödülü alırken görüyoruz.
Dünya üzerindeki, baş sömürgeci, üzerinde güneşin batmadığı ülke olarak tanımlanan Britanya Krallığı yani İngilterede, Ananas’ın ayak sesleri yavaş yavaş duyulmaya başlarken özellikle kraliyet Saray’ında yere göğe sığdırılmaz el üstünde tutulur Ananas..
Öyle ki, kraliyet bahçıvanı İngiltere’de yetiştirilen ilk ananasın II. Charles’a sunuşun tablosunu dahi yaptırmıştır .
1901 yılında Ananas konserve olarak satılmaya başlanır.
Henry Ginaca adındaki bir mühendis 1911 yılında Ananas Soyma Makinesini icat eder. Bu icat elle soyarak tüketilmesi zor olan Ananas’ın, geniş kitlelere adını duyurmasını sağlayarak üretiminin de artmasına sebeb olur.
Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde, Avrupa’da olduğu gibi
İstanbul’da da Ananas seralarının olduğunu, Sultan II. Abdülhamit’in mali danışmanlarından Rum banker Yorgo Zarifi’nin anılarını aktardığı kitabından öğreniyoruz. Meğer ki Yorgo Zarifi’nin
Tarabya’daki yalısının bahçesinde ananas seralarıda varmış.!
Günümüzde turistilerin ziyaret etmeden geçmediği, İskoçya’nın
Forth Nehri kıyısında yer alan, Airth kasabasında 18. yüzyılın sonlarına doğru inşa edilmiş olan, Lord Dunmore’un bahçesindeki suyun üzerinde ki, The Pineapple - SpongeBob’un evini de unutmamak gerekir.
Velhasılı kelam, Ananas önce ülkemize Tanrı misafir’i olarak çat kapı geliyor, sonra Akdeniz Bölgesi ve Marmara Bölgesinde hakimiyet kuruyor..
Peki bu kadar mı Ananas’ın hikayesi !? Tabiki hayır..
Birde tıbbi alanda doktorluğa soyunmuş bu tropikal meyve.
Diyelim ki, soğuk algınlığına bağlı boğazınız ağrıyor bademcikleriniz şişti. Hemen işin uzmanı Ananas’a danışıyorsunuz. Vücudunuzdaki iltihapların kurumasına, hastalıktan kaynaklı oluşan ödem ve şişkinliklerin inmesine yardımcı oluyor, sinüzit ağrıları, bademciklerdeki iltihaplar gibi üst solunum yollarında oluşan hiçbir iltihap ona karşı koyamıyor, akılları baştan alan lezzeti de size moral veriyor, iyileşme süreciniz hızlanıyormuş.
Ananas, portakal’a, limona meydan okuyarak C vitamini ve bromelain deposuyla mikrobik enfeksiyonlara özellikle de öksürüğe, saç dökülmesine, Akne problemine karşı etkili olduğunu cümle aleme ilan etmiş.
Bitmedi, güçlü kemikleriniz olması istiyorsanız eğer, Ananas sizin için çantasında her zaman bol miktarda manganez bulunduruyormuş .
Sanırım bu özelliğini de bir köşeye yazmak, unutmamak gerek.
İçeriğinde bol miktarda bulunan B vitamini (ki bu vitamini gıdalarda bulmak bazen zor olabiliyormuş ) saç dökülmesine ve cilt bozukluklarına iyi geliyor ve daha sağlıklı görünmemizi sağlıyormuş.
Güney Amerikalı efsane “ Prenses Ananas” kan dolaşımını hızlandırdığı için tansiyon ve kalp rahatsızlıklarına çok iyi geliyormuş. Pekii yüzyılımızın küresel hastalığı obezite- şişmanlığa bir faydası yok muymuş dediğinizi işitir gibi oldum.
Evet efendim, Ananas sindirim sistemine de çok faydalı. Yapısal olarak bol miktarda lif içerdiği için rejim yapmak - zayıflamak isteyenlere kapısı her zaman sonuna kadar açıkmış.
Ancak doğasında şeker olan bir meyve olduğundan diyetisyeninize danışmadan kullanmamanız gerekiyormuş.
Doğada az bulunan manganez, Ananas’ta bol miktarda bulunurken, mucizevi olarak bu özellik ananası neredeyse rakipsiz bir antioksidan haline getiriyor, vücudunuzda serseri mayın gibi hareket eden serbest radikalleri önleyip hücrelerin yenilenmesine yardımcı olarak biiznillah kanser ve kalp hastalıklarına da şifa oluyormuş.
Daha neler neler. Mübarek sanki meyve değil ecza deposu gibi, içinde yok yok.
Diş sağlığınızı da ihmal etmiyor, diş minelerinize ücretsiz tedavi uyguluyor, göz doktorluğuna soyunup, Sarı Nokta (Makula) diye bilinen, sigara kullanımına Ve yaşlılıktan kaynaklanan hastalığa da çare olarak beta karoten (A vitaminine dönüşen ve bitkilerde bulunan bir bileşen)
ikram ediyormuş.
Son olarak, meyvesi ile insanlığa şifalar dağıtan Ananas’ın yapraklarının da endüstriyel alanda giysi, ayakkabı, araç ve uçak içi kaplamalar ahşap ev eşyaları olarakta kullanıldığını, ayrıca cam, seramik, metal, ahşap ev eşyaları üzerine resimleri basılarak evlerimize de tropikal bir hava kattığınıda söylemeden hikayemize nokta koymamak lazım.
“Ey insanlar; şimdi Rabbinizin size sunmuş olduğu nimetlerden hangi birini yalanlayabilirsiniz “
( Rahman Suresi / 36. Ayet )
Gül Gülasem ATEŞ