×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Yusuf DURU

Kazakistan! Resmi Bir Bütün Olarak Okumak

Yakın bir geçmişte üzerimizde oynanan oyunlar vardı. Hâlâ var, hiç bitmedi, bitmeyecek. Çünkü dört etrafı sularla çevrili kara parçasına ada denir, dört etrafı düşmanla çevrili kara parçasına ise Türkiye denir.

Dünyada başka bir millet yoktur sanırım bizim kadar düşmanı olsun. Hem içerde, hem dışarda. Bu ülkenin vatandaşı olduğunu söyleyen, bu ülkenin menfaatlerini savunduğunu iddia eden, hatta ülkesi için canını bile vermekten çekinmediğini tüm söylemlerinde dile getiren siyasi parti liderleri, mensupları ya da görevlileri, söz konusu vatan savunması olunca ve bunun için yapılan büyük bir yenilik, atılım olunca birden rahatsız oluyor ve kalplerinde besledikleri asıl niyeti, kinlerini ortaya döküveriyorlar.

İnanca saygılı olduklarını söyleyenler, Müslüman bir ülkede, gelecek nesillerin tertemiz ve inançlı yetişmesi için resmi kurumlar tarafından gerçekleştirilen projelere, atılan adımlara gericilik, çağdışılık ve demokrat olmamak gibi acaib yaftalarla saldırmaktan geri durmuyorlar.

Sanırım bu siyasetin pisliği, siyasi olduğunu söyleyen inançsız, idealsiz, kafası çalışmayan ahmakların şahsi kini ve beyinsizliği. Bunu bir kenara bırakalım. Asıl konumuza gelelim.

Kazakistan.

Coğrafi olarak çok önemli bir konumda olan ve Türk Dünyasında bulunan diğer devletlere nazaran bir çok konuda çok daha iyi durumda olan Kazakistan son günlerde çok ciddi bir devlet problemi ile karşı karşıya.

Kendileri daha önce uyarılmalarına, çeşitli hatırlatmaların yapılmasına rağmen bir türlü gerekli tedbiri almadıkları ve yakın geleceği görebilecek kadar basiret sahibi olamadıkları için bugün başlarına gelen akibeti ve felaketi maalesef üzülerek seyrediyor, yorumlar yapıyoruz.

Biraz daha geriye giderek olaylarla ilgili basit bir tahlil yapalım isterseniz.

Kazakistanın başında 35 yıl boyunca sert ve katı yönetimi, dikdatörlüğü ve keskin çıkışları ile tanınan bir lider vardı. Nursultan Nazarbayev. Oluşturduğu korku imparatorluğu ile halkı baskı altında tutarak yönetmeye ve özellikle kendi yakınlarını, yandaşlarını da etrafına toplayıp besleyerek güçlendi ve kendine has rejimini çok daha sağlam ama diktatörlük temeline oturttu.

Bu yönetim şekli ile 2019 yılına kadar gelindi. Bu süreçte, yönetimin kendi hayatiyetini devam ettirebilmesi için yaptığı yolsuzluklara, haksızlıklara, adaletsizliklere baş kaldıran kim varsa bir şekilde yok edildi, susturuldu ya da sistemin dışına atıldı. Ülke yönetiminde etkin rol oynayan yanında özellikle Çarlık döneminde başlayarak, Rusya tarafından Kazakistanın önemli bölgelerine yerleştirilen Rus vatandaşlarının, ekonomik refah seviyelerinin sürekli artması yerli halkın yani kazakların hem dikkatini çekti ve hem de kabaran bir öfkenin tohumlarını ekti.

Kazakistan ekonomisi gerçekten büyük ve ülke refahını sağlamaya yeterli.  170 milyar dolar gibi bir rakamdan bahsediliyor ve kişi başına düşen milli gelirin 10 bin dolar seviyesinde olduğu biliniyor. Güçlü bir ordusu, sistemli ve hiyerarşik düzene sahip yerel ve milli kolluk kuvvetleri var. Yani hem ordusu, hem de güvenlik güçleri ile ülke içinde olası bir ayaklanmayı, ülke dışından da yapılabilecek bir müdahaleyi karşılayabilecek askeri güce sahip. Ayrıca yaptığı teknolojik yatırımları, savunma sanayiine yapılan yatırımları da göz ardı edilemeyecek kadar önemli ve ülke için yeterli.

Peki ne oldu da böyle bir halk ayaklanmasında kendi ordusu kışlalarında dururken ya da güvenlik güçleri bu kadar etkin iken Rusya’nın kontrolünde olan bir güvenlik birliğinden yardım istedi?

Duyumlarımıza ve bazı basın yayın organlarından öğrendiğimize göre bu desteği ilk etapta devlet resmi olarak talep etmedi. Ancak 2019 yılında yönetimden el çektirilmesine rağmen tüm kademelerdeki etkin varlığını sürdüren, kendisine bağlı kamu görevlileri ile yönetime istediği gibi müdahale edebilen Nursultan Nazarbayev’in Rusya ile  doğrudan temasından ve istediği destekten bahsediliyor.

Gelişen olaylara bağlı olarak Kazakistan’ın şimdiki Cumhurbaşkanı hükümetin görevine son vermesine, yapılan zamların geri çekildiğini duyurmasına rağmen akaryakıt zamları bahane edilerek başlayan olayların önü alınamayacak derecede büyümesinin temel nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz.

  1. Kazakistanın yer altı zenginlikleri yeterince kullanılamıyor. Çok ciddi rakamların telaffuz edildiği petrol ve doğal gaz rezervleri ile ilgili yıllardır hiçbir yatırım yapılmadığı gibi mevcut işletmelerden elde edilen petrolün büyük kısmının yurt dışına gönderildiği biliniyor. Buradan gelen payın büyük bölümü ise sadece bir kısım seçkin ve etkin vatandaşın cebine giriyor. Dolayısıyla gelir dağılımındaki eşitsizlik ve adaletsizlik yıllardır devam ediyor. Özellikle de Kazakistanın öz evlatları yerine dışardan gelenlerin, ülkede yerleşmiş Rus vatandaşların pastadaki büyük payı almaları halkı ciddi anlamda rahatsız ediyor.
  2. Otoriter yönetimdeki boşluklar ve dış müdahalelerin devlet yönetiminde etkin rol oynaması, sağlık, adalet, eğitim, ekonomi gibi halkın en fazla etkilendiği alanlarda söz sahibi olanların sistemli olarak bu alanlarda oluşturdukları boşluğun da halkın üzerindeki etkisi çok büyük olmuştur.
  3. En önemli sebeplerden birisi yakın geçmişte ülkemizde de kendi çıkarları doğrultusunda otoriter bir yönetim sistemini gerçekleştirmek için ayaklanan çapulcu sürüsü Fetö ve mensuplarının Kazakistan da çok büyük ve önemli mevkilerde etkin rol oynayarak bu ayaklanmayı planlamaları.

 

Bu da nerden çıktı demeyin. Anlatacağım hadiseyi okuduktan sonra sanırım manzara biraz daha netleşecek.

Türkiye’den Kazakistana resmi temaslarda bulunmak üzere giden bir Türk heyeti oradaki tüm Kazak bürokratların çok güzel, akıcı bir şekilde Türkiye Türkçesi ile konuştuklarını görüyor. Sonra yine orada görevli olan bir Türk Büyükelçilik yetkilisi ile yaptığı sohbete bu tespitini dile getirince “Aman sus, sakın burada bu konularda konuşma, yoksa başına olmadık işler gelir” diye ikaz ediliyor. Sonra da yapılan tüm yatırımları ve çalışmaları bir bir anlatıyor.

Yakın geçmişimizi hatırlayanlar çok iyi bilirler. Ülkenin her şehrinde, her kasabasında hatta neredeyse her köyünde örgütlenen, bu örgütün kollarından biri olan dershanelerle hemen hemen her eve giren ve o evden bir genci kendi bünyesine alan, bunların içinde seçkin ve zeki olanların üzerinde özel projelerle, özellikle duran, kendi fikrini, idealini ve yapmak istediği ne varsa hepsini zaman içinde bu gençlerin zihinlerine yerleştiren fetö terör örgütü, aynı çalışmayı Kazakistandan getirttiği gençler üzerinde de yaptı.

Türkiye’de yaptığı gibi, orada da kamu kurum ve kuruluşlarına, okuttuğu, eğittiği ve zehirli fikirlerini aşıladığı gençleri yerleştirdi. Bu arada iş adamları ile de bulunduğu ülkede çok etkin bir ekonomik gücü eline geçirdi.

Bir müddet sonra da ekonomik, sosyal ve siyasi yönden etkin roller üstlenmeye, üstlendiği bu etkin rolden aldığı güçle ülke genelinde dengeleri istediği yöne çevirmeye başladı.

Hatırlarsanız Türkçe Olimpiyatları yapılmakta ve dünyanın hemen her ülkesinden genç çocuklar bu büyük ve görkemli olimpiyatlarla Türkiye’de, Türkçe şarkılar söylemekte idi.

Endonezyalı, Uruguaylı, Güney Koreli veya Avusturyalı, Hollandalı, Almanyalı bir gencin benim ülkemde sahneye çıkıp, benim kültürüme ait bir türküyü, şarkıyı, benim dilimde seslendirmesi elbette toplum olarak hepimizin gönlünde çok farklı duyguların kabarmasını sağlıyordu.

Böylece hem gençleri elde eden ve istediği gibi yetiştirip yönlendiren bu terör örgütü, hem  de Türkiye’de ve dünyada etkin bir rol üstlenerek idealleri, hedefleri, doğrultusunda ailelerin de olurunu, sevgisini, onayını almış bulunuyordu.

Aslında kendi idealleri ve hedefleri değildi. Taşeronluğunu yaptığı ABD derin devletinin özellikle Türkiye merkezli Tüm orta doğuda oluşturmak istediği güç ve kendi lehine kurmak istediği dengenin sahadaki oyuncusu, taşeronu olarak onların istediklerini yapıyor, gerçekleştiriyor, hayata geçiriyordu.

İşte Kazakistan’da son günlerde yaşanan olayların temelinde de bu husus açık, aşikar bir biçimde ortada. Yaklaşık elli yıla yakındır dünyanın bir çok ülkesinde şöyle ya da böyle varlığını sürdüren, sistemini kuran ve çarkını döndüren bu terör örgütü, Türkiye’de ya da dünyanın başka ülkelerinde yetiştirdiği Kazak Gençlerini, ülkelerine döndükten sonra da, gücünü kullanarak siyasetin, bürokrasinin, ordunun ve güvenlik birimlerinin kilit noktalarına yerleştirip orada yer edindirdi.

Artık iyice olgunlaştığını görüp hissettiği Kazakistan’ı karıştırmak, taşeronluğunu yaptığı siyasi erk’in emriyle yönetimi ele geçirmek niyetiyle halkı sokağa dökerek ayaklandırdı. Bu arada yine etkin rol oynayan yöneticileri, komutanları, kamu görevlileri sayesinde orduyu ve güvenlik güçlerini bir süre olaylara müdahale ettirmedi, hadiselerin iyice alevlenmesini sağlayarak dönülmez bir noktaya gelinmesini, içinden çıkılmaz bir seviyeye çıkmasını sakince izledi.

Sonra kendi yandaşlarından olan, ülke yönetiminde resmen bulunmasa da, perde gerisinde hâlâ çok etkin rol oynayan ve sözü geçen Nursultan Nazarbayev ve onun gibi diğer siyasileri, güya arabuluculuk, olayları yatıştıran yetkin akıl, bilirkişi gibi kullanarak Rusya’dan yardım istetti.

Burada akla şu sorular geliyor. Bugüne kadar ABD’nin taşeronluğunu yapan bu terör örgütü acaba merkezini Rusya’yamı taşıyor? Yoksa Fetö öldü’de ABD artık bu örgütten istifade edemeyeceğini düşündüğü için ülkedeki varlıklarına son verme çalışmaları mı yapıyor? Çin’in buradaki rolü ne? Neden kendi ordusu, güvenlik güçleri varken özellikle Putin’le görüşüp, çok büyük tavizler vermek pahasına yardım istendi?

Elbette tüm bunları zaman içinde Kazakistan’da yaşanılacak olan hadiseler ortaya çıkaracak. Çünkü gerçekten Hazar Denizi kıyısında bulunan bir petrol okyanusundan bahsediliyor. İşlenmemiş yer altı zenginliklerinden, Kazakistanın bölgedeki jeopolitik ve jeostratejik konumunun özellikle Rusya’ya sağlayacağı büyük faydadan bahsediliyor.

Sevgili okurlar, yapılan çalışmalarla elde edilen raporlar doğrultusunda Kazakistan sınırları içinde işlenmeyi bekleyen ve el değmemiş 30 milyar varil’lik bir petrol kaynağından bahsediyoruz. Bu zengin varlığa rağmen halen 1.5 milyon varil işlenmekte. Sair bölgelere en küçük bir  yatırım, arama ve benzeri çalışma yapılmamakta. Buna göre akaryakıt ve doğal gaz zengini bir ülke olan Kazakistan’da belli bir tabakanın haricinde halkın sefalet ve sınırlı imkanlarla hayatını sürdürmeye çalışması da sosyal adaletsizliği had safhaya çıkarmış durumda.

Özellikle Kazak olmayan ve dışardan ülkeye gelip yerleşmiş olan belli kitlelerin çok zengin olması ve Kazakistandaki ekonomik gelirin kaymağını yemesi de olayları tetikleyen, körükleyen en önemli etkenlerdin birisi olarak karşımıza çıkıyor.

Çarlık dönemi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde Kazakistan’a yerleştirilen Rusların görünmez elleriyle ekonomideki kaymak tabakayı kendilerine çekmeleri, müreffeh bir hayat sürmeleri, sonradan ülkeye gelen fetö ve yandaşlarının hem siyasi hem de ekonomik yönden kısa sürede çok büyük bir gücü ellerinde tutmaları Kazak halkını elbette rahatsız etti. Ve hadiseleri tırmandırarak bu noktaya kadar getirdi.

Şimdi tüm bölgelerde sükunetin sağlandığı ve siyasi olarak hadiselerin durulduğu söyleniyor ama bu senaryonun yazarları oynadıkları kumarın kendi lehlerine gerçekleşen ve bekledikleri sonuçlarını bir kere görmüş oldular. Bundan sonra, kullanabilecekleri bir kitlenin varlığı Kazakistanda sürekli olarak onların elinin altında bulunacak. Yönetimi kendi istedikleri gibi şekillendirmek istedikleri zaman yine sahaya bu piyonlarını sürecekler ve çıkaracakları toplu hadiselerle planlarını gerçekleştirmek üzere yeni tiyatrolar, yeni senaryolar yazacaklar ve yönetecekler.

Aslolan Kazak Hallkının daha önce Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından uyarılmasına rağmen, nazarı itibare alanmaması ve söylediklerinin dinlenmemesi sonucu gelinen nokta. Çünkü aynı senaryo Türkiye’de de oynanmaya çalışıldı ancak Türk halkı bu oyuna gelmediği gibi bir gece içinde yaklaşık kırkbeş yıllık yatırımlarını başlarına geçirip planlarını alt üst etti.

Peki vaz geçtiler mi? Hayır elbette. Hala uyuyan hücrelerinin, hala çeşitli bürokratik kesimlerde mevcut saklanan, gizlenen adamlarının, hala orduda belli kademelerde kendilerine bağlı insanların varlığı aşikar bir şekilde ortada. Ancak yeni bir kalkışmanın zamanını bekleyip ortamın olgunlaşması için gizliden ve derinden çalışmalar yapmaya devam etmekteler.

Son olarak şunu da hemen belirteyim ki şu anda bir çok hastalıkla yoğun bir şekilde yaşadığı sağlık problemleri olan Fetö’nün artık yönetmek, idare etmek, süblimine mesajlarla dünyadaki fedailerine haber uçurmak gibi şahsi bir kabiliyetinin kalmadığı, hatta belki de öldüğü de bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Evet örgütün lideri Fetö ölmüş olabilir. Çözülmeleri ve örgütün tam da dünyanın bir çok bölgesinde güçlendiği, varlığını gösterdiği, etkin rol oynadığı bir dönemde dağılmasını önlemek için saklanan bir ölüm olduğu da söylenmiyor değil.

Olaylar Kazakistan’la sınırlı kalacak mı peki? Kesinlikle hayır. Yakın bir geçmişte Kırgızistan’da da benzer hadiseler için düğmeye basılmıştı. Sırada diğer Türk Devletlerinin yönetim kadrolarına yerleştirdikleri adamları marifetiyle yapmayı planladıkları eylemler olacak.

Asıl önemli ve insanı düşündüren konu, yukarıda da söylediğim gibi kimin taşeronluğunu yaptıklarının ortaya çıkması. Rusya’mı, ABD’mi yoksa ortak çıkarlar doğrultusunda her ikisinin de kucağına oturup ikisine de oynaş olduğumu? Bunu da zaman gösterecek.

YORUM YAPIN