Okuduğum en anlamlı kitap; her gün karşılaştığımız; evimizde, aynı iş yerinde,birlikte sabah kahvesi içtiğimiz; kederi yüzünde, yerlerin kirini, yazgısını çıkarırcasına temizleyen, sabah çocuğunu tüm şefkatiyle uğurlayan, evindeki eşyanın yerini değiştirerek varlığını fark ettirmeye çalışan, hayatın getirdiğini verili rollerle sırtında yük edinmek zorunda kalan... Kocabıçak’ hikayelerinde yazdığı gibi; PEMBE yanaklı...PEMBE nüfus cüzdanlı... PEMBE hayalleri olan KADINLAR... Hayatın tam ortasında duran, içimize sızı gibi oturan; ölüm, taciz, dayak haberleri ile ana haber bültenlerinde, sosyal medyada gördüğümüz solmuş kadınlar...
Koca, sevgili, arkadaş, evlat olan; erkekler var bir de, bu kadınların doğurduğu, yetiştirdiği, kadına bunu yaşatan; o oğullar değil mi?
Her özel günde kadına rondo, ekmek kızartma makinesi hediye ederek onun varlığını evdeki hizmetçi konumuna taşıyan adamlar.
Daha bebekken elimize bebek tutuşturan bir toplumda doğuyoruz, çoğumuza, Pollyannacılık öğretiliyor, Pollyanna olarak bekliyoruz, kadınlığımızın gelebilecek gücünü... On beşinde gözlerindeki tek ağırlık, dersleri ve okuduğu muhteşem kitaplar olması gerekirken sürdüğü rimelin ağırlığında yorgun bakan, yanaklarındaki masum pembeyi kazırcasına kırmızıya çalan, otuz beşinde gösteren küçük kadıncıklar... Büyümek için acele etmeyin ne olur.
Saçının fönü bozulmasın diye kadınlığını şemsiyenin altında tutan, görünmek, sevilmek, beğenilmek isteyen;Türkan Şoray gibi göz kırpıştıran, tek örnek aldığı bir film yıldızının kirpiği, dudağı olan;o şiş dudaklarla, Hülya Koçyiğit gibi masumca gülen, bedenlerini tüketmiş, yok etmiş, arzularını düğümlemiş, bir şarkıda söylendiği gibi; “filmlerden tanır aşkı” cümlesinin karşılığı olmuş kadıncıklar. Bu telaşın niye? Neye? Kime?
Zaman, sevgilin, kocan, sen;bırak eşlik etsinler her yaşına, kur pespembe hayallerini.Hayat, tuvalin olsun fırçası da sen, sadece yüzünü değil, hayatını boya, dudaklarını değil, beynini, mutluluğunu, huzurunu da botoksla tüm olumsuz yaşadıklarını ve oku, üret, yaşama dokun, sev kendini, say seni...
Toplum içinde durduk yere kocasından azar işitip, yüzü pembeleşen, suçsuzluğunu suçmuş gibi o pembe rengin altına gizleyenler...
Her gün karşılaşıyoruz yaşamın içerisinde, sıradan hale gelmiş, adı anılmayan;Ben söylemem sen anla kitabının yazarları kadınlar okuyun onları…
Mutsuzluğunu, bir kahve falıyla umuda çevirebilen, kırgınlıkları gizli, hayatları hayallerini karşılamasa bile bir yolunu bulan kadınlar.
“Bu saatten sonra” demenin anlamını kabullenerek, sunulan yaşamı anlamlı kılmaya çalışan kadınlar. Kendi öyküsünün başrolünde gülüşen, konuşan, boyun eğişlerini pembe ojeli pençeleriyle gizleyen… Üreten kadınlar ayakta alkışlanası olanlar.
Bize verileni yeniden şekillendirmeye, diretilen rolleri omuzumuzdan atmaya, bedenimize dair kararlarımızı kendimiz almaya devam ederek,üreterek, okuyarak, çizerek, düşünerek, ses çıkararak, kadın olmayı farkında olarak, yaşamda varım, ben kadınım diyerek, bir gün, daha mutlu, daha güçlü kadınlar olacağımızı ummak istiyorum, ummanın umuda dönüşmesini dileyelim...
Bin minnet... Bin hasret... Rast gelsin, Sevgilerimle...
Pınar Tarı