KANLI İMPARATORLUĞUN KADIN FİRAVUN'U ÖLDÜ...!
Antik zamanlardan bugüne insanoğlu hep arayışta olduğu bir yolculuğa çıkmıştır. Mitolojilerden, destanlara, dini söylencelere kadar her coğrafyada hangi ırk, din, mezhepten olursa olsun gerçekleştirilmesi zor bir görevin peşinde uzun bir yolculuk yapan değişik sınavlardan geçen sıradan ya da doğaüstü güçlere sahip kahramanların hikâyelerini okumuşuzdur. Bu fantastik kahramanların isimleri, dinleri, kültürleri, coğrafyaları farklı olmasına rağmen serüvenlerinde geçtikleri yollar ortaktır ve benzer semboller ile donatılmıştır. İşte biz bu yolculuğa “ Düşe kalka yürünen Hayat Yolculuğu’' adını veriyoruz. Yaşam koskoca bir labirent ve zaman da sonsuz bir döngü gibi görünen kıyametle birlikte yok olacak bir ÇARKTIR.. Bu çarkın dişlileri, kainatı yoktan var eden oyun kurucu tarafından dizayn edilmiş bir gölge oyunudur. Bu oyunların içinde Nemrut’lar , Firavunlar, Kisralar, Marxlar , Leninler, Mussolini, Hitler ve yardakçıları TİRANLAR Krallar - Kraliçelerde yaşadılar zulmettiler ve ÖLDÜLER.
SÖZDE ÜZERİNE GÜNEŞ BATMAYAN KANLI İMPARATORLUK..!
Britanya İmparatorluğu tarihinde 1558-1603 yılları arasında, denize hâkim olanın ticarete hükmedeceği; ticarete hâkim olanın ise dünya zenginliklerine hükmedeceği şeklinde bir düşünce vardı. O dönemde denizlerde İspanya hegemonyasından kurtulan İngiltere, ilk defa denizcilik politikası geliştirip deniz aşırı sömürgeye ve köle ticaretine başladı. Daha sonra giderek güçlendi ve Kuzey Amerika’da koloniler kurdu. 18. yüzyılda Britanya Adası’nda birliği sağladıktan sonra, Sanayi Devrimi ile gücüne güç kattı ve dünyanın dört bir yanında sömürgecilik faaliyetlerini hızlandırdı. Amerika ve Batı Hint adalarındaki sömürgelerle büyük bir imparatorluğa dönüştü. İngiltere, 19. Yüzyıl boyunca dünyanın en büyük emperyalist gücüydü. Sömürgeci ülkeler piramidinin zirvesine yerleşmişti. 1914’te başlayıp dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda ise Britanya İmparatorluğu, 35 milyon kilometrekare ile en geniş sınırlarına ulaştı. Dünyanın dörtte biri, yani 458 milyon insan İngiltere’nin egemenliği altındaydı. Sınırları o kadar genişti ki, doğuda Hindistan’dan batıda Amerika’ya kadar İLİKLERİNE KADAR SÖMÜRDÜKLERİ devletlerin her birinde güneş batmadan, diğerinde doğuyordu. İşte tam olarak bu nedenle de İngiltere’ye üzerinde güneş batmayan imparatorluk deniliyordu.
Emperyalist İngiltere’nin yayılmacı politik dönemi yaklaşık 500 yıl kadar sürdü. İngiltere’nin tarihinin bu dönemi, köle ticaretiyle kölelerin sömürge ülkelerde kullanılması, katliamlar, kıtlıklar ve toplama kamplarındaki zulümlerle dopdoludur..
Kendilerini dünyanın tek hakimi olarak gören egoist, BARBAR İngilizler dünya insanlarını üçe ayırmışlar. Onlara göre Tanrı’nın yarattığı en mükemmel insanlar İngilizlerdir. Beyaz derili Amerikalı ve Avrupalılar İngilizlerden sonra gelir. Bunların dışında kalan grup ise 3. sınıf köle insanlardır. Bunlara kara - kızıl derili insanlara asla saygı duyulmaz. Bunlar İngilizlere hizmet etmek ve vatanlarıyla birlikte sömürülmek için yaratılmış kölelerdir. Bu anlayışa sahip imparatorluk döneminde 20’den fazla soykırım yapılmış ama bunların bir çoğu tarih kitaplarında yer almamıştır. Ne kadar gizlenirse gizlensin İngilizler Vahşetin kitabını yazmışlardır. Köle ticareti sözde ortadan kalkana kadar bu alanda en büyük baskın güç İngilizlerdi. 16. yüzyıldan 1807’ye kadar olan dönemde yaklaşık 12,5 milyon insanın Afrika’dan Amerika ve Karayiplere köle olarak taşındığı tahmin ediliyor. İngiltere’nin kölecilik tarihinde, 17. ve 18. yüzyıllarda köle ticareti ya da köleler tarafından üretilen ürünlerin satışıyla hem İngiltere hem de binlerce İngiliz ailesi zenginleşti. İnsan olarak görülmeyip, mal olarak alınıp satılan köleler, sahipleri tarafından sık sık cezalandırılıyor, hatta öldürülüyordu.
Ünlü İngiliz romancısı Anthony Trollope, İngiliz sömürgecilerinin Avustralya yerlilerine yaptıklarını şöyle anlatıyordu:
'' Biz onların (yerlilerin) topraklarını (vatanlarını) ellerinden aldık, yiyeceklerini tahrip ettik. Kendi gelenek ve göreneklerine ters düşen yasalarımızı uyguladık. Onları, nefret ettikleri zevklerimize uydurmaya çalıştık. Kendilerini veya mallarını kendi bildikleri biçimde korumak istediklerinde de onları katlettik… Sert savaş yollarıyla efendileri olduğumuzu kabul etmeyi öğrettik.''
Öyle ki İngiliz İmparatorluğu’nun dünyayı kendi oyun parkına çevirdiği dönemde, Asya, Ortadoğu ve Afrika’da, kan ve gözyaşı oluk oluk akarken, onlar beş çayına verdikleri önemi insan hayatına vermediler.
İngilizler ilk olarak Güney Afrika’da, Hollanda asıllı yerli halk olan Boerlerin yaşadığı toprakları işgal etti. Boerler bölgeyi İngilizlere kaptırmamak için tüm güçleri ile gayret etti. Ancak İngilizler, ülkenin altın kaynaklarını Boerlilere bırakmadı. Bugünkü Güney Afrika Cumhuriyetinin olduğu bölgede, 1899-1902 yılları arasında 2. Boer Savaşı yaşandı. İngilizler 30 bin sivilin evini ve çiftliğini yaktı. Binlerce Boer ve Afrikalı, kadın-çocuk-yaşlı ayırt edilmeksizin toplama kamplarında esir alındı. Kamplardaki insanlara yiyecek dahi verilmedi. Yaklaşık 28 bin sivil işkence görerek hayatını kaybetti. İngiliz hegemonyası uluslararası ekonomik hâkimiyetini ve yönetimini Birinci Dünya Savaşı patlak verene kadar soluksuzca devam ettirdi. Sözde MEDENİ uygulamada YAMYAM İngiltere'nin kanlı tarihini gözler önüne seren Brezilyalı dünyaca ünlü karikatürist Carlos Latuff, 2012 yılında çizdiği karikatüründe, İngiltere'nin Irak, Afganistan, Filstin ve İrlanda'da yaptığı katliamları temsilen, elinde kanlı bir balta tutan ve haçlı seferlerini andıran uzun kanlı haç baskılı giysi giymiş bir Elizabeth resmetmişti.
İngiltere'nin günah galerisi Müslümanlara yönelik işlenmiş sayılamayacak KATLİAM ve suçlarla doludur. Tarih boyunca İngiltere kötülüğün + Şeytanın sembolü ve Müslümanların kâbusu olmuştur. Yapılan zulümlerden bir kaçına değinmek isterim. 1857 yılında Hindistan İslam İmparatorluğu'nun / Babür İmparatorluğu'nun yıkılmasıdır. Kimi İngiliz tarihçiler İngiltere'nin bu münasebetle çoğunluğu Müslüman 10 milyon Hindistanlıyı öldürdüğünü,kılıçla biçtiğini belgelerle ortaya koymaktadır. Babür İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra 1947 yılında Hindistan Alt Kıtası'ndan çekilirken, Müslümanların siyasi mirasını putperest Hindulara devretmiştir. Böylece Hindistan'ın sahipleri değişmiştir. Sömürgeyi “böl ve yönet” politikasıyla uygulayan İngilizler, çeşitli bölgesel prenslikleri kendi uzantıları halinde tutmayı ve istedikleri gibi yönlendirmeyi uzun süre başardılar. Sömürge Hindistan’ın da İngilizlerin ilgilendiği alanlar, demir, maden gibi para getiren mecralardı. Bunlar dışında angarya işleri Hint halkına bırakıyorlar, zenginleşmek için ise ellerinden geleni yapıyorlardı. Artık İngiliz sömürgesi Hindistan’ın tamamına yayılmıştı. İngiltere Hindistan’da sömürgelerini arttı. Bu süreçte ise 10 milyondan fazla insan açlıktan öldü. Öte yandan Hindular ve Müslümanlar birbirlerine karşı kışkırtıldı. Camilere el konuldu. Müslüman çocuklar medreselerden alınıp Hristiyanlaştırıldı. Daha fazla bu zulme katlanamayan halk, 1857 yılında ayaklandı. Ayaklanmayı çok kanlı bir şekilde bastıran İngiliz hükümeti, ülkede eskisinden daha da sert politikalar uyguladı. 1919 yılında Amritsar kentinde İngiliz sömürge yönetimine karşı barışçıl gösteriler de katliamla bastırıldı. Sadece 10 dakika içerisinde yaklaşık 1000 protestocu öldürüldü. İngilizler tarihin tozlu karanlık sayfaları içinde kendilerini üstün ırk konumuna oturtup, kendilerinden olmayanlara her türlü eziyeti, işkenceyi ve ölümü reva gördüler.
Bu durum günümüzde şekil değiştirip devam ederken, işledikleri cinayetleri, hırsızlıkları, ahlaksızlıkları örtbas ederek başka ülkelere kara çalma yöntemini kullandılar. Medeni İngilizlerin vahşet dolu tarihine bakmak bile insanın tüylerini ürpertmeye yeterde artar. Düşüne biliyormusunuz ? İkinci Dünya Savaşında İngiltere hava kuvvetleri tarafından Almanya’nın Dresden şehrine yağdırılan bombalar sonucu 500 bin masum insan hayatını kaybetmişti. Churchill’in emriyle yapılan bu katliam sonrası Churchill İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth tarafından 1953 yılında Kraliyet nişanesi ile şereflendirilmiş,
Katliam emrini veren komutan ise İngiliz yönetimi tarafından parayla ödüllendirilmiştir. Hindistanda Bağımsızlık için başlatılan protestolar, ancak 1947’de sonuç verdi. Ancak İngiltere bunun karşılığında Hindistan’a çok ağır bir bedel ödetti. Hindistan’ı bölmek için sınır çizildi. İngiliz bir avukatın öğle yemeği sırasında öylesine karaladığı Hindistan ve Pakistan arasındaki sınır, 10 milyondan fazla insanı evinden yurdundan etti. 1 milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Geride etnik çatışmalar ve mezhep kavgalarıyla birbirlerine düşman olan insanların yaşadığı bir toprak parçası kaldı. Hindistan’da yaşayan Müslümanlara yapılan vahşet ve zulümleri artık gün ışığı gibi belgelerle ortadadır. Bugün hala çözülemeyen Keşmir sorunun da tek sorumlusu İngilteredir. Sözde Hümanist İngiltere, sömürdüğü her ülkenin sadece yeraltı ve yerüstü zenginliklerini yağmalamakla kalmadı.
Bu ülkelerin kültürünü de yozlaştırdı. Özellikle Müslüman ülkelerde Medreseler kapatılarak Hristiyan okulların açıldı. Müslümanların kimliklerin yok edilmesi için her türlü ayrımcılık mübah görüldü.insanların ibadet etmeleri kısıtlandı. İşte bu zulümlerin yaşandığı 6 Şubat 1952 tarihinde 2. Elizabeth kraliçe ilan edildi. Tahta çıktığında yedi ülkenin (Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, Pakistan ve Seylan) kraliçesi olmuştu.
1956'dan 1992'ye kadar bölgelerin bağımsızlık kazanması ve bazı krallıkların cumhuriyet olmasıyla krallıkların sayısı değişti. Kraliçe 2.Elizabeth Yukarıda sayılan ülkelerin ilk dördüne ek olarak Jamaika, Bahamalar, Grenada, Papua Yeni Gine, Solomon Adaları, Tuvalu, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Belize, Antigua ve Barbuda ile Saint Kitts ve Nevis'in köleleştirilmiş ülkelerin tarihini değiştirecek fitne odaklarını ateşleyen, şeytanca gülümseyen zalim kraliçesiydi.
Bugün belki de dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olan İngiltere’nin bu gücü ne kadar kanlı bir şekilde elde ettiği açıkça görülüyor.Yanı başında yaşayan iskoçların Büyük Britanya mezalimi ne dünde kaldı nede bu gün bitti. Üstelik şimdilerin en demokratik, en modern, en çağdaş,en kültürlü, en medeni, en özgür ülkelerden biri olarak biliniyor.
Unutulmasın ki, FANİ OLAN her şeyin bir sonu vardır.
İngiltere’de monarşinin ve gericiliğin simgesi Kraliçe Elizabeth ölümüyle birlikte, geride bıraktığı varislerine dünya üzerindeki yüz binlerce insanın dökülen kanları - çığlıkları miras olarak kalmıştır.
Evet ellerinde tüm dünyanın kanını taşıyan '' KADIN FİRAVUN '' 2.Elizabeth'in şaşalı hayatı 8 Eylül 2022 de noktalanırken, bizim kültürümüzde, Müslüman olmayan, ama iyi bilinen kimseler vefat ettiğinde bu dünyada yaptığı iyiliklerin karşılığını Âhiret hayatında görmesi için “Toprağı bol olsun “ demek isterdim ama yaşadığı zaman dilimi boyunca, yakmış, yıkmış binlerce masum kanı akıtmış TİRAN 2. Elizabeth için asla uygun bir temenni değildir...
'' Zalimler İçin Yaşasın Cehennem... ''
Gül Gülasem ATEŞ