×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

HEMŞERİM MEMLEKET NİRE ?

Merhaba sevgili okurlarım,


Bildiğiniz gibi bu yazı sadece benim kalemimin değil, sizin fikirlerinizin de yön verdiği bir yazı.
Malumunuz bu haftaki konu; 31 Ekim’de birçok dünya ülkesinde kutlanan Cadılar Bayramı ve
Türklerin bu bayramı nasıl değerlendirdiği.
Batı Hristiyanlığı için bu bayram aslında, ölülerin kutsandığı dini bir bayram iken; şuan eğlencenin,
kostüm partilerinin... en uçlarda yaşandığı bir bayram. Yani, tüm dünyada dini ve milli değerler bir
şekilde erozyona uğruyor ve bu engellenemiyor.
Şimdi gelelim biz Türkleri ilgilendiren kısma;


“CADILAR BAYRAMINI KUTLAMAK YOZLAŞMA MI?


ABARTMAYA GEREK OLMAYAN BİR EĞLENCE ANLAYIŞI MI?” diye sormuştum.
Katıldığınız ankette birçok farklı bakış açısı çıktı ortaya. Anketi başlattığımda açıkçası yalnızca,
“yozlaşmadır” ya da “eğlence anlayışıdır” şeklinde iki grup olacağını düşünmüştüm. Buyurun, sizden
gelenleri başlıklar halinde değerlendirelim;

“KESİNLİKLE YOZLAŞMADIR” DİYENLER;


Evet, bu yorum en fazla aldığım yorumdu. “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz!” diyen
okurlarımız tabii ki var. Değerlerimiz, tarihimiz çok ciddi olaylarla dolu. Osmanlı İmparatorluğu’ndan
bugüne kadar zaferler, destanlar dışında elbette ki yenilgiler de yaşadık. Ancak şu her zaman esas
oldu; VATAN söz konusu olduğunda herkes tek yürek hareket etmesini bildi. Sahip çıkmamız gereken
geleneklerimiz varken, “neden Cadılar Bayramı?” dediniz. Ünlüler camiası da kendi aralarında ayrıldı.
Her sene istisnasız, özenle kutlayan ünlülerin dışında, aynı sert tepkiyi gösterip, “kendinizi komik
duruma düşüyorsunuz, biz Türk’üz!” diyenler de vardı. Çünkü bu onlara göre, popüler kültürün sebep
olduğu bir yıkımdı. Sosyal medyada ise CAPS’lerin ardı arkası kesilmedi. En trajikomik olanı da;
SANIRSIN KÜTÜK LOS ANGELES” galiba. Evet, gelelim diğer görüşe;


“ABARTMAYA GEREK YOK,


BIRAKIN İNSANLAR EĞLENSİN” DİYENLER;


Bu grup, Cadılar Bayramı’nın yaratıcı bir eğlence olduğunu düşünenler. Birbirinden ilginç makyajlar,
yaratıcı kostümler, inanılmaz bir menü, aile ve dostlarla bir araya gelmek için bir çeşit bahane oluyor
belki de. Ha Cadılar Bayramı’nı kutlamışsın, ha doğum günü, ha yılbaşı... Amaç eğlenmek, gülmek...
Yani diyorlar ki; “olayı dramatikleştirip, vatana millete bağlamayın.” Peki... !
“BİZ, KENDİ BAYRAMLARIMIZI YOZLAŞTIRMADIK MI?” DİYENLER;
Konuyu farklı yöne çeken ise, eğitimci bir okurum oldu. “Kendi bayramlarımızı da yozlaştırdığımız için
garipsemiyorum” dedi. Bu düşünceye hak verenler de oldukça çoğunluktaydı. Dini ve milli
bayramlarımıza ne kadar değer veriyoruz? Eski coşkulu bayramlar hâlâ devam ediyor mu? Örneğin;
Cadılar Bayramı’ndan iki gün önceki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız aynı heyecanla kutlandı mı
sizce? Büyüklerimizin elini öpmek için erkenden kalktığımız sabahlar yerini neye bıraktı? Tatile mi?

“SOSYAL MEDYA İCAT OLDU, MERTLİK BOZULDU” DİYENLER;


Vazgeçilmeyecek ve artık dönüşü olmayan bir kara delik sosyal medya. Kimin eline geçerse farklı
sonuçlar doğuruyor. Aklı başında, mantıklı, hedefleri olan... biriyseniz sosyal medya bulunmaz nimet,
dünyayı ayaklarınızın altına serer. Ama amaçsız, bilinçsiz, tabiri caizse aklınız bi karış havadaysa, o
artık sizi ele geçiren bir canavar olur.
Sosyal medyanın bizi sürüklediği dürtü ise “BEĞENİLMEK”. Bunun için insanların yapamayacağı şey
yok. E tabi Cadılar Bayramı da en iyi vesile oluyor. Şimdi... Yapmışım mükemmel bir makyaj, üzerimde
en orijinal parti kostümüm, evimin dekorasyonu desen kusursuz ya da kapatmışım bir mekân... E bi
selfie olmasın mı? Bi boomerang çekmeyelim mi? Tiktok’a yaratıcı bir video yüklemeyelim mi? En
fazla LIKE’ı kim aldı? Filtre güzel olmalı! Işık nasıl? Dudaklar da büzüldü mü tamamdır. Veee... Flaş...


“BATILILAŞMA DEDİKLERİ BU MU?” DİYENLER;


“Batıya özenir olduk, onlar gibi yaşamayı modernleşme zannediyoruz, özümüzü kaybettik...” Bu
açıdan bakanlar da epey var.
Batılılaşma da aslında doğru anlaşıldığında ve hayata dahil edildiğinde, sosyal medya gibi hayatımızı
kolaylaştırır, geliştirir.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş, aydınlık, hür... bir devlet haline
getirebilmek için Batı’nın olumlu yönlerini almıştı. Kılık kıyafet devrimi, harf devrimi, medeni kanun...
Amaç; Türkiye Cumhuriyeti’ni muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak. Ve sonuç; bu hedefin
gerçekleşmesi ile dünyada parmakla gösterilen bir ülke ve lider.
Zaman geçiyor, dönem değişiyor, teknoloji her gün değil her an yenileniyor. Hâl böyle olunca karşı
koymak elbette imkansız. Şunu sormalıyım sanırım;
Korkunç olan batıya özenmek mi?
Batı’nın olumlu tarafları varken, olumsuz taraflarını benimsemek mi?


“BÖYLE GİDERSE TÜRK’ÜN GENLERİ DEĞİŞECEK” DİYENLER;


Böyle bir şey olabilir mi gerçekten ? Korkmadım desem yalan olur. Bu görüşte olan okurlarım, yine
sebep olarak sosyal medyanın ve teknolojinin yanlış kullanımını gösteriyor. Ankete katılan mühendis
bir okurumun şu cümlesi beni çok etkiledi; “Annesini babasını, hatta ninesini dedesini şekilden şekle
sokup, videolarını paylaşıp, tıklanma rekoru kırma isteği hangi çağın, hangi toplumun ürünü? “ Bu
videoları çeken zihniyet de ne yazık ki ebeveyn olacak ve onlar da kendileri gibi evlatlar yetiştirecek.
Onların torunları, torunlarının torunları... Aslında gerçekten korkunç bir silsile bu.


“BİZDE CADI YOK, CİN VAR” DİYENLER;


Yüzümü güldüren tek bakış açısı diyebilirim. “Biz Müslümanız arkadaşım! Cadıdan falan korkmayız.
Hatta süpürgesini kırar eline veririz. Batı gelsin de cinlerle uğraşsın, bi de üstüne DABBE serisini
izlesin...”


Ve sevgili okurlarım,
Naçizane ben de yorumumu ekleyeyim ve yazımı bitireyim.
Cadılar Bayramı’nı baz alıp, asıl anlatmak istediğim ortada. Ben bu duruma dini değil, milli
değerlerimiz açısından bakıyorum. Din, iman, ibadet... Bunlar kişi ile Yaradan arasındadır. Zerre
ilgilenmem, soru sormam, haddini aşmam. Kul kula hesap vermez. Ama milli değerler tartışılır ve

tartışılması da gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu değerlere bağlı kalmıştır ve bu sayede
ayayaktadır. Yok olup gitmesi ise, bu şanlı milletin de yok olmasına sebep olur. Eskişehir Gazete’deki
ilk yazım olan “Peki ya bitişler?” de belirtmiştim;
İnsan istediğini yaşar, istediğini yapar. Ama paylaşmak, gözler önüne sermek zorunda değiliz.
Cadılar Bayramı’nı kutlamak mı istiyorsun?
Kutla!
Beyonce gibi hamile karnının çıplak fotoğrafını çekmek mi istiyorsun?
Çek!
Bayramlarda ailenle olmak yerine, tatili mi tercih ediyorsun?
Et!
Millet açken, sen mekân mı kapatıyorsun?
Kapat!
Bu ve bunun gibi şeyler beni değil, seni ilgilendirir. Bunlar senin milliyetçiliğin, vicdanın, kendine olan
saygındır. Ama bunları kamuya açman ve normalleştirmen; beni, milletimi, neslimi ilgilendirir. Doğu,
Batı, Kuzey, Güney fark etmez. Her toplumdan etkilenebilir, yaşam tarzı haline getirmek isteyebilirsin.
Önemli olan ne aldığın. “Onlar da yapıyor, ben neden yapmayayım, üstelik bu moda...” diye
düşünmek yokuş aşağı gittiğinin göstergesidir. Doğru varken, yanlış neden? Kusura bakmayın ama bu
konu bence bu kadar göreceli bi konu değil! Tekrar belirteyim; hayat senin ama bunları sergilemek de
senin vitrinin. Gün boyu “LIKE” almak için Tiktok videosu çekmek yerine, kitap okumak çok mu
sıradan artık? “Nbr, Kib, Slm...” bile yerini “emojilere” bıraktı. Çok hızlı tepetaklak olmadık mı?
“Kendine yakışanı yapmak” diye bi kavram var. Söz konusu gelenek, görenek olduğunda da “milletine
yakışanı yapmak” olmalı.
Ve ben, Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği bu eşsiz vatanın emanetçilerinin, o avanak
kutusunun (TV, telefon, tablet...) yönettiği nesil olduğuna inanmak istemiyorum.
Katılımlarıyla yazıma yön veren okurlarıma sevgilerimle...

Neslihan YELBAŞI KINALI

 

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024