×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

İSVİÇRENİN GERÇEK YÜZÜ..! VERDİNGKİNDER..!

           

 

     

 

İSVİÇRENİN GERÇEK YÜZÜ..!  

 VERDİNGKİNDER..!

Batı, Orta ve Güney Avrupa'nın kesişme noktasında bulunan İsviçre, denize kıyısı bulunmayan, Alp dağlarıyla ünlü, sanılanın aksine Avrupa Birliği üyesi olmayıp argo tabirle Özgür takılan , Uluslararası ilişkilerde tarafsızlık politikası uyguladığına gözü kapalı inanılan, uluslararası bir insani hareket olan KIZILHAÇ’ın doğduğu, finans, kimya ve mühendislik gibi alanlarda eğitim almayı düşünen öğrencilerin tercih ettiği, Nestle, Swatch, Novartis, Roche, Logitech, Rolex gibi çok sayıda tanınmış şirket bulunduğu, Almanca, Fransızca ve İtalyanca,Romancanın konuşulduğu,dünya çapında ağ olarak da tanımlanan bilgi paylaşım sistemi, World Wide Web-www, 1989 yılında Tim Berners-Lee tarafından CERN’de icat edildiği, MOR İNEK imajlı çikolatası, İlk alüminyum folyonun, ilk numaralı banka hesaplarının kullanıldığı 

olağanüstü doğa güzellikleri, özgürlüğün zenginliğin, demokrasinin ve çağdaşlığın kalesi İSVİÇRE..!

Sözde İnsan Haklarının ülkesi, yüzyıl önce Türkiyenin gelişmesi ve çağdaş medeniyetler !! seviyesine ulaşabilmesi, barbar iken, bir gecede sözde “Medeni !! “olmamıza kanunlarıyla vesile olan, dünya’da neredeyse tüm bayraklar dikdörtgen olduğu halde, KARE BAYRAĞA sahip 2 ülkeden biri İsviçre. 

Düşünsenize, yerküredeki tüm bayraklar dikdörtgen, İsviçre ve Vatikan’ın bayrakları SIRA DIŞI kare..!

Vatikan demişken, 16. yüzyıldan beri, 500 yıldır, Vatikan’da ki Papa’nın kişisel koruma polislerinin İsviçreli olduğunu bilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez sanırım. 

Bu çok gelişmiş medeni ülkeyi !! biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz?

Efendim Dünyada hazır kahveyi ilk olarak piyasaya süren, yaklaşık 450 çeşit peynir türüne sahip, ilk yarış kızağını bulan, İsviçreli kadın yazar Johanna Spyri’nin 1881 yılında kaleme aldığı, Alplerin eteklerinde büyülü bir dünyaya götüren kitabı, “Heidi”yi dünyaya tanıtan, küresel ağ olarak tanımlanan bilgi paylaşım sistemi, çocukların (! ) çok sevdiği sütlü çikolata, 1948 de icat edilen cırt cırt, İlk alüminyum folyo, İlk numaralı banka hesapları vs..

▪️NEDEN BU KADAR DETAY paylaştığımı merak ediyorsanız eğer sabırla yazının devamını OKUMANIZI TAVSİYE Ediyorum. İnanın okuduklarınız karşısında gözleriniz fal taşı gibi açılacak, yüreğiniz paramparça olacak. 

 Bu kadar açıklamadan sonra konuya hızla giriş yapalım. 

Dünyada en düşük suç oranına sahip ülke hangisidir diye kime sorsanız tereddütsüz İSVİÇRE diye cevap alırsınız. İşte her şey öğretildiği gibi masum ve huzur dolu olarak lanse edilmiş. Oysa İsviçre’nin 2020 yılına dair yayımlanan Kriminal İstatistik raporları bunun tam aksini gözler önüne sermekte. Elde edilen verilere göre, en yakın tarih olan, 2020 yılında öne geçilemeyen hırsızlıklar önceki yıllara oranla yüzde 6 civarında azalmış gibi görünse de dolandırıcılık vakaları ise neredeyse yüzde 40 artarak rekor kırmış.

2020 yılında isviçre genelinde yüzde 6 düştüğü söylenen hırsızlık vakası 102 olarak kayıtlara geçmiş ama lütfen Sonuçlar sizi yanıltmasın kayıtlara geçmeyen vakaların sayısı da bir o kadar çokmuş. 2012 Yılında yapılan açıklama da ise 219 bin hırsılık vakası ile rekor kırılmış.

Vakalar sadece hırsızlık ve dolandırıcılıkla sınırlı değil kuşkusuz. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) tarafından yaptırılan yeni bir anketin sonuçlarına göre, cinsel şiddetin düşünüldüğünden aksine çok daha yaygın olduğu İsviçre’de kadınlar ve kız çocuklar tehlikeli, çağ dışı yasalarla yüzüstü bırakılıp ikinci sınıf insan muamelesine maruz kalırken, 16 yaş ve üzeri 4 bin 495 kadın ve kız çocuğuyla yapılan anketleri kapsayan araştırma, ankete katılan her beş kadından birinin cinsel şiddete, ankete katılan kadınların yüzde 10’undan fazlasının ise aile içi ve dışı tecavüze uğradığını ortaya koyarken, kadınların yalnızca yüzde 8’i saldırıya uğradığını polise bildirmiş. Ayrıca 2019 yılında 1468 ağır şiddete maruz kalınan olayların kayda geçtiğini, 50- 60 kişiden fazla insanın cinayete kurban gittiği, cinayetlerin büyük çoğunluğunun evlerde gerçekleştiğini üzüntü ve şaşkınlıkla raporlardan öğreniyoruz. 

Daha bitmedi, Sahi bu İsviçre, dünyanın en düşük suç oranına sahip MEDENİ ülkesiydi değil mi !? Sakın inanmayın lütfen külliyen yalan. Bize sunulan şaşaalı özelliklere sahip İsviçrenin zenginliği ve yüzyıllardır tüm dünyadan saklanan gerçek İSVİÇRE yüzü 

“VERDİNGKİNDER” köle çocukların alın terinde saklı.!

        

İster Verdingkinder (çıplak ayaklı çocuklar) ister evlerde yaşayan besleme çocuk olarak ifade edilsin, kor düşmüş minicik yüreklerin hikayeleri sizi de girdabın içine sürükleyecek. Belki de bir insana yapılabilecek en büyük zulüm, onu bir başkasının bilinmeyen vicdanına teslim etmektir. Evet şimdi merakla beklenen İSVİÇRENİN karanlık yüzüne geçiyoruz.

▪️Daha dün İsviçrede gayrimeşru veya fakir ailelerden alınan çocuklar kiliselerin açtığı pazarlarda zengin çiftlik sahiplerine pervasızca satılırdı. İsviçrenin yüz kızartıcı ayıbı olan bu sözleşmeli çocuklar insanın kanını donduran bir öyküye sahip. 

Öyküler hazindir yürek yakıcıdır ve hep efsane - masal olmazlar.

         

Şimdi 80’li ve 90’lı yıllara doğru, geçmişe bir yolculuğa çıkıyoruz. Y kuşağı çoçuklarının favori çizgi filmlerinden olan, masum bir nesli ekrana kilitleyen,

 ( lütfen çizgi filmi gözümüzde canlandırmaya çalışalım ) yemyeşil kırlarda, her şeye rağmen dans eden mutlu, yalın ayaklı küçük kız Heidi. Değil mi (?) şimdi daha iyi hatırladık. Kısacası Heidi’yi bilmeyen-imiz yoktur. Heidi, dedesi Alphöi, arkadaşları Klara, Peter ve unutulmaz karakter Bayan Rottenmeier. Dünya genelinde milyonların izlediği Heidi'nin hikâyesi aslında bir dram, bir toplumsal yara olan VERDİNGKİNDER( çıplak ayaklı çocukların) dehşetengiz gerçek hayat hikayelerinden doğmuştur. 

▪️ Dünya çapında tanınan İsviçreli kadın yazar Johanna Spyri’nin 1880’de yazdığı kitabı HEİDİ, kitap olarak ilk çıktığında sarışın bir çocuk olarak tanımlanırken, 1970'lerde çekilen Japon çizgi filmindeki Heidi, siyah kısa saçlı ve kırmızı yanaklı, merhametli, sevecen, özgür ruhlu, tatlı bir kızdı ve biz onu siyah saçlarıyla sevmiştik ve bu değişim ünlü anime filmlerinin yönetmeni HAYAO MİYAZAKİ tarafından hazırlanan çizgi film sayesinde olmuştu.

Oysaki bize film ile sunulan görüntülerin arka yüzünde, İsviçreden Karabulut gibi yayılan küresel zalimliğin zillet sesleri, büyük bir insanlık suçu bulunmaktaydı. Göz kamaştıran refah düzeyiyle insanların rüyalarını süsleyen İsviçre, dünyanın en mutlu ülkeleri sıralamasında ilk 5’te Ama bu ülkenin geçmişi aslında kapkaranlık, geçmişi cibilliyetsiz hayat hikayeleri ile doluydu ve bu karanlık geçmiş Heidi çizgi filminde gözler önüne seriliyordu. Tabii ki İsviçre tarihini bilmeyenler, o kültüre aşina olmayanlar çizgi filmde vurgulanmak istenen detayları fark edemediler. En önemli detay Heidinin ayaklarının çıplak olmasıydı.

Öyküde her ne kadar Heidi özgür ruhundan dolayı, ayakkabı giymeyi reddettiği imajı verilmek istense de, aslında bu durum farklı bir mesaj içeriyordu ve mesajı dünya insanı da anlamadı bizde anlayamadık. Heidi çizgi filmi, ünlü İsviçreli yazar Johanna Spyri romanından uyarlanmıştı. 

Ünlü yazar Johanna Spyri, sıra dışı fantastik bir roman yazmamıştı. Şimdilerin medeni İSVİÇRE’sinin karanlık vahşet dolu ayıplı tarihine gönderme yapıyordu.

▪️Ne acıdır ki İsviçre tarihinin en kara lekesi, - Verdingkinder - bu can alıcı hitap “çıplak ayaklı çocuklar” zulmün heyula gibi üstüne çöktüğü KÖLE ÇOCUKLAR fantastik hayali roman kahramanı değildi,gerçekten yaşamıştı ve Heidi’nin hikayesi de işte bu çocuklara dayanıyordu. 

İsviçre tarihine dönecek olursak, 18. yüzyıl sonlarına kadar hâlâ fakir bir tarım ülkesiydi İsviçre. FAKİRLİKTEN kurtulup nasıl olmuştu da günümüzün en modern zengin İsviçre’si oluvermişti. 

Okuyacağımız gerçekler insanı iliklerine kadar donduran  “ ÇOCUK KÖLELER” uygulamasından başka bir şey değildi. 

                                                               

 

1790'lı yıllardan 1960'lı yılların sonuna değin gaddarca süren bu çocuk sömürüsü gerçekten de filmlere konu olacak bir ayıp bir utançtı..

▪️Evet medeni !! İsviçre’de, her şey 1789 yılında 14 yaşından küçük çocukların fabrikalarda çalıştırılmasını yasaklayan bir düzenleme ile başlamıştı. Görünüşte masum, çocuk haklarına saygılı bir karar gibi duran bu düzenlemenin arkasında akıllara durgunluk veren vahşi bir plan yatıyordu. 

Ülke genelinde, fakir kimsesiz, boşanan çiftlerin, devlete borcu olan ailelerin, aile içinden yada dışardaki insanlarca tecavüze uğramış annelerin çocukları, suç işlemiş çocuklar, devlet veya kilise tarafından başka ailelerin yanına yerleştiriliyor, çiftliklere kiralık olarak veriliyor ya da çocuk pazarında ev ve çiftlik işlerinde çalıştırılmak üzere satılıyorlardı. Kilise, yapılan bu uygulamaya tabiki sessiz kalmaz (!) yaşanan trajik hayatları meşrulaştırmak için verdingkinder’lere kurtarılmış çocuklar derken, bu çocukları kötü - ahlaksız - zavallı ailelerin ellerinden kurtardıklarını iddia etmiştir. 

▪️Gözden çıkarılan ama bir meta gibi kullanılan çocukların, çiftliklerde neler yaşadığıyla da kimse ilgilenmiyordu. Anasız babasız yetim çocuklar, çiftliklerde tecavüze- tacize uğruyor, şiddet görüyor, ahırlar da yatıyor, ağır işlerde çalıştırılıyor, düzgün beslenemiyor, ailelerinden zorla ayrılan ve eğitim hakları ellerinden alınan, bir köle yaşamına mahkûm edilen bu küçük bedenler psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalırken, diğer çocuklardan ayırt edilmeleri için ayakkabı giydirilmiyordu. İşte bu nedenle çıplak ayaklıydı köle çocuklar.

İsviçre toplumunun garip bir şekilde kanıksayıp, tepkisiz kaldığı bu vahşete karşı ilk itiraz bir rus doktorundan gelmişti. Doktor, çalıştırıldığı çiftlikte ağır ve yoğun tecavüze uğrayan ve bunun sonucunda hayatını kaybeden bir erkek çocuk için resmi rapor hazırlar, ancak rapor dikkate alınmaz. Raporu hazırlama aşamasında aynı çevredeki çiftliklerde de onlarca çocuğunda tecavüze uğrayarak hayatlarının karartıldığı gerçeğiyle karşı karşıya kalır. Görünen odur ki, bu tip adli vakalar yerli doktorlar tarafından bir şekilde örtbas edilerek, çocukların gerçek ölüm sebebleri kamuoyundan gizlenmiş, her seferinde bu utanç tablosu, tarihin tozlu sayfalarına gömülmeye mahkum edilirken, Rus doktorun olağanüstü çabalarıyla, çocuk bezirganlarının planları altüst olmuş, konu bazı kadın örgütlerine ve sendikalara ulaştırılarak, mağdur çocuk kölelerin durumuna karşı seslerin yükseltilmesi sağlanmış, köle çocukların durumu gündeme taşınarak yüzyılın vahşi uygulaması gün yüzüne çıkartılmıştı. ünlü İSVİÇRELİ ressam Albert Anker tablolarında çokça bu çıplak ayaklı çocuklara yer vererek, görmezden gelinen bu gerçeği tablo meraklısı zengin zümrenin önüne sermeyi de başarmıştı. 

 

   

Bugüne değin bu konu ile ilgili çekilen tek film 2011 yapımı Der Verdingbub. 

Evet filmde anlatılan net bir gerçek öyküydü veee, 

▪️ALLE WUSSTEN ES 

DİE MEİSTEN SCHAUTEN WEG..

 ( Herkes biliyor çoğu görmezden geliyordu)

15 Ekim 2011’deki çıkan Blick gazetesi 

76 yaşındaki Hugo Zingg, Der Verdingbub filminden cesaret alarak yaşadıklarını “Ben de o cehennemi yaşadım!” başlığıyla okuyucularıyla buluşturdu ve sesler yükselmeye, konu dillendirilmeye başlayınca İsviçre 2013’te “verdingkinder”lerden özür dilemek zorunda kaldı. Ama hiçbir özür o cehenneme dönen hayatları kurtaramazsın. 

   Toplumsal örgütler ve KÖLE ÇOCUKLAR ➖Verdingkinderler, geçmişlerinin aydınlatılması, toplumun gerçekleri görmesi, devletin mağduriyet yaşayan herkesten resmi olarak özür dileyerek tazminat ödemesi için oldukça emek harcadılar. 

Nihayet 2009 yılında, seslerini duyurmak için düzenlenen “Verdingkinder Reden” sergisiyle, ilk defa bilimsel çalışmalara, konferanslara, canlı tanıklardan oluşan açık oturumlara konu edilerek, operaya ve sosyal içerikli bir filme uyarlanmış, istenilen gündem oluşturma eylemi başarılmıştı. Zulüm gören çocuklardan olan, gazeteci ve yazar Carl Loosli, hayatını kaleme aldığı kitabında “Gayr-ı meşrû bir çocuk olarak dünyaya geldim, zavallı annemi hayatım boyunca yalnızca beş kez görebildim, babamı ise hiç tanımadım. Kara delik gibi insafsızca insan yutan çiftliklerin birinde sekiz yıl çalıştım. 11 yaşımdan sonra hayatım yetimhanelerde, cezaevlerinde ve tımarhanelerde geçti. Hangi can kırıntımı anlatayım “ diye çığlık çığlığa bağırarak tüm tabuları yıkmış, “VERDİNGKİNDER “gerçeğini, yaşadıklarını bütün çıplaklığı ile anlatmıştı eserinde. 

Kitap önceleri, ülkeyi küçük düşüren "sert" bir dil kullanıldığı için yayınevleri tarafından kabul edilmemişti, çünkü bu vicdansız insanların yaşadığı ülkede 200 yıla yakın “Çıplak ayaklı çocuklar”ın sömürülmüş hem devlet hem çiftlikler hemse kiliseler zengin olmuştu.

️ Okul ve eğitim hayatı ezilen çocuklar için şüphesiz hayaldi. İçlerinde tecavüze uğramış olanlar, hasta olduğunda doktora götürülmediği için ölenler oluyordu. Yaz kış demeden ahırlarda hayvanlarla birlikte yaşayan, yalınayak ve hemen her zaman aç - sefil olan bu çocuklar, toplumsal hayatın olağan, sıradan bir parçası olarak kabul gördü. 

Ailelerinden zorla ayrılan ve eğitim hakları ellerinden alınan, bir köle yaşamına mahkûm edilen bu küçük bedenler tabiki psikolojik ve fiziksel şiddete de maruz kalıyorlardı. Tecavüzler sonrası bu çocuklardan doğan gayrimeşru çocuklarda hiç tanıyamadıkları anne ve babalarının zulüm içeren acı mirasını gelecek nesillere taşıdılar. Bu yaşananlar 1970’li yıllara kadar sürdürüldü. İsviçreli tarihçi Marco Leunberg'in araştırmalarına göre Verdingkinder'den 10 bin kadarı hâlâ hayatta. Leunberg, 1920 ile 1970 yılları arasında 300 bin İsviçreli çocuğun bu şekilde satılarak çalıştırıldığına, 1930'lu yıllarda yalnızca Bern kantonunda tarım işçilerinin yüzde 10'unu verdingkinder'in oluşturduğuna dikkat çekiyor.

İsviçre Bilim Vakfı 2004 yılında, vahşete maruz bırakılan çıplak ayaklı çocuklar için devletten maddî ve manevî özür talep etmiş ama bu öneri Federal Meclis tarafından reddedilmişti. 

Zaman su gibi akar elbette. Elbette çocuklarda büyür. Belirli yaşa ulaşan Kölelik zincirlerinden kurtulmuş, hayata tutunmayı başaran çocukların anlatımlarıyla Bodensee, Solothum, Luzern ve çevresindeki çiftliklerde yaşanan acı gerçekler gözler önüne serilmiş, çiftlik evlerinin ahırlarında, hayata gözlerini yuman, tecavüze uğrayan, ölüme terk edilen çığlıkları dahi duyulamayan çıplak ayaklı çocukları ve onların neler yaşadıklarını basın aracılıyla bir nebzede olsa dünya duymuş, insan haklarını savunan dernekler ayağa kalkmıştı. 

▪️Büyük mücadeleler sonunda, İsviçre hükümeti 1974 yılında bu vahşi uygulamanın sorumluluğunu kabul etmiş olsa da, kölelik sistemi ne yazık ki 1981 yılında yani yakın geçmişte tamamen yasaklanabilmiştir. 

İsviçre devleti bazıları hala hayatta olan, hayatları çalınmış bu madur çocuklardan 2013 yılında özür dilemek zorunda bırakıldı. 

 

2016 yılında ise, VERDİNGKİNDER’lere federal hükümet tarafından tazminat ödenmesi kararlaştırılmış, 300 milyon Frank tazminatın mağdurlara ödenmesi konusunda mutabakata varılarak, olay gündemden düşürülmüştür..

 

Gül Gülasem ATEŞ

YORUM YAPIN