×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

DAVAMIZ İ'LÂY-I KELİMETULLAH..!

  

 

DAVAMIZ İ'LÂY-I KELİMETULLAH'TIR..!

ANADOLU kıyısız rahmet denizidir.! 


Sözcüklerin sessizliği içinde noktaların virgüllerin bile sus - pus olduğu, akreple yelkovanın
savaşmayı bıraktığı, hırıltılı gecelerin titrek ışıklı yıldızları altında Ulu DEDE KORKUT dedi
ki;

KARDAŞ ARKA DEMEKTİR..”

Sonrasın da, tekbir sesleri yükselirken semaya gökyüzü
çoktan belirlemişti, kıyamete imza atacak sancağı. 
Ledünni bir karar alınmış, ay ile yıldız, Dede Korkut’un dediği gibi arka olmuş, kardaş,
eren’lere yoldaş, ülküdaş olmuşlardı. Eğer bir kuyu derinse gündüz gözüyle bile içinde
binlerce yıldız görebilirsiniz.
İşte Türkistan pirlerinden dua alan, gökten yeryüzüne akseden yıldızlar, himmetle bütün
belaları savmaya görevli Alperenler, mücahitlerdi. Çölleşmiş yüreklere inen rahmet
yağmurları oldular. 
Tevrat’ta, incilde müjdelenen, Cebrail’le (as) Mikail’le (as) desteklenen alemlere rahmet olsun
diye yaratılmış, efendiler efendisi Muhammed Mustafa’nın (SAV) emaneti  yıldız tozlarıyla,
kararan simaları aydınlatıp, yeryüzü coğrafyasının her karesine gönül erlerini serptiler....
Dalga dalga büyüdüler, dalga dalga yürüdüler. Onların yüreklerinde ne “cennet sefası” nede
“Cehennem korkusu” vardı.


Onlar Yesi dağlarından esen rüzgâr, Pîr-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’nin gönül erleri
Alperenlerdi. Göklerin rahmetle kuşattığı dergâhlarda yetişen yürekler kahraman İslam
fedaileriydi. Doğunun ve batının buluştuğu, Horasandan, Buhara’ya, Semerkand’a, Hive’ye,
Taşkent’e Hokand’dan Anadoluya kadar uzanan nur meşaleleri, onlar ateşte yanan
Muhammedi güllerdi. Horasanda Hacı Bektaş Veli ve Lokman Perende hazretleri Alperenlere
yoldaşlık yaparken, nehirler taşmış sel olmuş, göklere yükselen vaveylalar cevap bulmuş,
alemlerin Rabbinin merhameti Maveraünnehir den akmaya başlamıştır


Derler ki Maveraünnehir İpek Yolu’nun bedenindeki asil gövde, maneviyatta sır kapısıdır.
Yine derler ki Maveraünnehir kâmil insanın kalbi, kâmil insan Maveraünnehir’in
Hira’sıdır. Maveraünnehir, bereketin ötesi, aşkın kaynağı maneviyat denizidir. Bu denizde,
mercanlar, yakutlar, inciler çıkmıştır.
Kâh isimleri Bahâeddin Nakşibend, Seyit Emiri Külal, Mercek Baba, Yusuf Hemedani, kâh
Muhammed Baba Semmasi, Abdulhalik Gücdevani, Alaeddin Attar olmuş ve etrafa nurlar
saçılmıştır.

Kolay değildir dünyanın şaşasını elinin tersiyle iti vermek. Yüce gönüllü Alperenler,
toplumun mayası olan sevgiyi, hoşgörüyü, şefkati, adaleti, dengeyi, sorumluluğu ve aklıselim
- kalbiselim olmayı insanlığa öğretmek adına Allah rızası için besmeleyle yola çıktılar. Tekbir
sesleriyle Ana yurttan yeryüzüne bir atlas çarşaf gibi yayıldılar. Onlar, simsiyah gecelerde;
uyku bile uykudayken, yürekleri uyanık, Rabbul Âleminin özel seçilmiş kullarıydı.

 


Hakikatin zincire vurulduğu zamanın kucağında susuzluktan yanmış kavrulmuş FERGANA
VADİSİNDE rengârenk çiçekler açıyorsa,  Amu Derya ve Sırı Derya (Ceyhun ve Seyhun)
ırmakları coşkuyla çağlıyorsa kamil insanlara vatan olmasındandır.
Serhend, Taşkent, Buhara, Semerkand veya Fergana. Adı ne olursa olsun, bilgeliğin büyük damarları,
arzın yüreği olan KABE'DEN kaynar. Ve akar, akar Anadolu da deniz olur okyanus
olur. Anadolu Hak ile Bâtıl’ın, İslam ile küfrün sınır hattı, Deryâ-yı Ummândır.

Bu denizde ALEMLERE RAHMET olsun diye yaratılan peygamber efendimiz MUHAMMED MUSTAFA'NIN  ( sav ) varisleri Gönül erlerinin isimleri değişkendir.

Kâh Hacı Bayram Veli olur, kâh Mevlana
Celaleddin Rûmi - Şems-i Tebriz’i..
Sonra Kurtboğan Hamza olur da oğlu Fatih Sultan Mehmet’e hoca olur, Akşemseddin diye
lakap bulur. Somuncu Baba olur, yürek ateşin de pişirdiği ekmekleri dağıtır.
Şahı Hazne olur,
İbrahimi davetin adresini belirler. Yüreklerin mihenk taşı Gavs-ı Kasrevi olur, Muhammed
Raşit Seyda olur, bataklıkları gül bahçelerine çevirir. Sonra Gavs-ı Sani olur yaralı gönüller
şifa bulur. Gün gelir devran döner Seyda Saki olur Alem onun zamanında irşad bulur.

Ahir zamanın safsatalarını öteleyen Bezm-i Elestten beridir hak aşıklarının beklediği vuslat
kapısı açılmış, menzil belirlenmiş meşale tutuşmuştur.
Ve kıyamete kadar ANADOLU kıyısız rahmet denizidir. 
Maveraünnehir, nehrin sadece ötesi ve bereketi değil, kadim toprakların manevi sanata
yolculuğu, Anadolu’nun diğer adı ve yakasıdır. 
Anadolu üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, on sekiz bin alemin tek sahibi yüce Allah'ın
(Azze ve Celle) dininin ve tevhid inancının yüceltilip yaygınlaştırılması yolunda gösterilen
gayret - İlâ-yi Kelimetullah, gölgesinde mazlumların serinlediği ulu çınardır..


    Geçtim bitmez sağınçtan (emel) sandım yaz-u kıştan,

   Bostanlar başın buldum,  bostanım yağma olsun…
   Yunus ne hoş demişsin, bal- u şeker yemişsin,

   Ballar balını buldum kovanım yağma olsun..”

            ( Yunus Emre Hazretleri (k.s.) )


     Gül Gülasem ATEŞ

YORUM YAPIN