Eski Türkiye’de Vatan millet sevdalısı girişimcilerin projelerinin dinamitlendiği çalkantılı günler yaşanırdı. Evet bir zamanlar emperyalist güçlerin oyuncağı konumunda olan bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmazdı!
Örnek verecek olursak Nuri Killigil, Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ Emrullah Ali Yıldız gibi başarılı İlim insanlarını tanıyanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bunların ibretlik hayat hikâyeleri, yakın zamana kadar hiç bilinmiyordu desek yalan olmaz.
İç karartıcı bu giriş için özür dilerim. Ama gerçekler acıdır ve her zaman can yakar. Yukarıda ismi geçen Kahramanlardan NURİ KİLLİGİL’in hayat hikayesini daha önce bu mecrada paylaşmıştım. Bu gün bir azmin ve başarının trajik öyküsünü paylaşmak, BAŞTEYYARECİ - dava insanı Vecihi Hürkuş’u sizlerle tanıştırmak istiyorum..
▪️Vecihi İsmini Yeşilçam klasiklerinden “Gülen gözler “filmindeki kurgusal karakter şaşkın damat adayı karakteriyle tanımıştık. Yıllarca, ne zaman alçaktan uçan bir uçak ya da helikopter görsek “Vecihi geliyor!" Repliği beynimizde yankılandı. Çoğumuzun en az 10 kere izlediği bir çok repliğini ezbere bildiğimiz 1977 yapımı bir Ertem Eğilmez filmi olan “Gülen Gözler"deki performansı ile usta oyuncu Şener Şen zihinlere öyle bir kazınmıştı ki belki de bu yüzden gerçek “ Vecihi Hürkuş’u “ hiç merak etmedik -edemedik -ettirmediler.!!
Şimdi sis perdesini kaldırma, Yeşilçam filminden çıkma zamanı.
Efendim siz kahvenizi yudumlarken bende size Vecihi Hürkuş’un MAVİ’ye - gökyüzüne olan sevdasını anlatmak istiyorum.
▪️Kahramanımız 6 Ocak 1896 tarihinde Gümrük Müfettişi Ali Feham Bey, Bulgaristan göçmeni Zeliha Niyir Hanım‘ın ikinci çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelmiş.
Genç yaşında Makinist olarak Birinci Dünya Savaşı’nda Bağdat cephesine gönderilen Hürkuş, 2 Şubat 1916 tarihinde bir uçak kazasında yaralanarak İstanbul’a döner. Sonrasında Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne girer. Pilot olarak ilk uçuşu 21 Mayıs 1916 tarihindedir. 15 Kasım 1916 tarihinde tayyarecilik tahsilini bitirerek pilot olur.
Türk havacılığında ilklerin adamı olarak tanınan Vecihi Hürkuş, Türkiye'nin bilinen ilk uçağını tasarlayan ve üreten isimdir. Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Rus ve İngilizleri canından bezdiren Vecihi Hürkuş, uçak düşüren ilk tayyareci olarak da adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Ömrünü Türk havacılık sanayiinin gelişimine adayan Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı'nda Rus uçaklarını düşürdüğü için Ruslar tarafından 'Kara Tehlike' lakabıyla anılıyordu.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ruslar'a esir düşen Vecihi Hürkuş Hazar Denizi'nin Azerbaycan kısmında bulunan Nargin Adası'ndan Azerbaycanlı soydaşlarımızın desteği ile yüzerek İran üzerinden kaçmayı başarmış ve yurda dönerek 1918 yılı yaz başında Yeşilköy'de konuşlanmış bulunan 9. Harp Tayyare Bölüğü'nde görev almıştır.
▪️Gökyüzü aşığı Vecihi Hürkuş kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ve TBMM tarafından üç kez de Takdirname verilirken, o devirde üç takdirname verilen tek kişidir.
Savaştan sonra İzmir'de yeni tayyarecileri eğitmek için kolları sıvar ve hiç bir fedakarlıktan kaçınmadan eğitim veren Vecihi Hürkuş, İzmir Seydiköy HavaMektebi'nde hayalindeki ( bugünkü Gaziemir Hava Teknik Okullar Komutanlığı ) uçak yapımı projesine devam ederken, 1923'te ganimet olarak Yunanlardan ele geçirilen motorlardan yararlanarak ilk Türk uçağını imal eder.
28 Ocak 1925'de "VECİHİ K-VI"adını verdiği teyyaresini uçurur. Ne yazık ki bu başarı karşısında ödül yerine Hürkuş’a ceza kesilir. Hiç şaşırmadık değil mi!.
Başatayyareci Vecihi Hürkuş, İşin iç yüzünü, uçuşun öyküsünü, o yıllarda yayımlanan Resimli Ay Dergisi'ne içtenlikle anlatmıştı.
BEN VECİHİ HÜRKUŞ..!
“ ___Uzun müddet tereddüt devresi geçirdim. Nihayet arkadaşlarımın teşvikiyle bir tecrübe kazanmak için kolları sıvadım. Geceli gündüzlü çalışarak elimizde mevcut tayyarelerden tamamen farklı, onlardan daha basit, fakat sürat ve mukavemet itibarıyla onlardan üstün yeni bir proje vücuda getirdim. Bu projeyi hayata geçirmek için Kuvayı Havaiye Müfettişliğinin tasvip etmesi lazımdı. Projemi müfettişliğe verdim ve müsaade ettikleri takdirde bu proje dahilinde yeni sistem bir Türk tayyaresi yapabileceğimi bildirdim. Müfettişlik, projemi, eski bir tayyareci olan fen memuruna tetkik ettirdi. Fen memurluğu projeyi onayladı. Tayyarenin inşasına müsaade edildi. Hayatımda o gün kadar hiç bu kadar mesut olduğumu hatırlamıyorum. Büsbütün yeni sistem bir tayyare yapacak, memleketime hediye edecektim. İstikbalde tayyarenin oynayacağı mühim rolü herkesten iyi bildiğim için bu hediyenin ileride kıymet-i takdir edileceğine kani idim. İnşaata başlamak için icap eden malzemeyi verdiler, derhal faaliyete geçtim.
Gövdeyi yaptık, ayakları taktık. Kuyruğunu bitirmek üzereydim. Muvaffak olmak ümidiyle gece sevincimden uyku uyuyamıyor, gündüz yorulmak bilmez bir faaliyetle çalışıyordum. Artık 5-10 güne kadar tayyare bitecek, eserim tamam olacaktı. Bu sırada fen memuru istifa etti. Bunun üzerine tayyarenin inşasıda ertelendi. Yaşadığım talihsizlik beni taa kalpgahımdan vurmuştu. O gün beynime bir kurşun sıksalardı belki de bu kadar müteessir olmayacaktım. İnanılmaz meşakkatlere dayandıktan ümitlendikten sonra, bitmek üzere olan eserimi topraklar üzerinde terk edip çekilmek bana çok acı gelmişti. Günlerce tayyaremin yanına gittim - geldim, eserimin yavaş yavaş ölüşüne şahit oldum. Öyle ki ölüme mahkum hasta çocuğu yanında ağlayan bir baba vaziyetindeydim. Eserimi bitirmeme rağmen Müfettişlik, ısrarla tayyarenin tecrübesine müsaade etmiyor, bir kez daha Heyet-i Fenniye tarafından tetkikine lüzum olduğunu söylüyordu.
Tayyareyi ben yapmıştım, üzerinde ben uçacak, hayatımı ben tehlikeye atacaktım. Ben ne kadar çok sabırsızlanıyorsam, onlar o kadar çok soğukkanlılık gösteriyorlardı. Nihayet Heyet-i Fenniye tayyareyi tetkik etti. Uçmasına mani bir kusur görmedi fakat tecrübe yapılmasına denenmesine de müsaade etmedi. Tetkikat bir aydan fazla sürdü. Bir türlü karar vermiyorlardı. Izdırabımdan çıldıracak hale gelmiştim. Ben tayyaremden emindim. Muvaffakiyetle uçacağımdan zerre kadar şüphem yoktu.
Bunu Heyet-i Fenniye'ye fenni delillerle ispat etmiştim. O halde neden bu eserimin tecrübe edilmesine müsaade etmiyorlardı anlamış değildim. Artık tahammülüm kalmamıştı. Bir gün gizlice tayyaremi meydana çıkardım, motoruna gaz doldurdum, üzerine atladım ve makineleri çalıştırarak havalandım. Yükseldikçe ruhum açılıyor, muvaffakiyetimden ciğerlerim şişiyordu. Eminim ki ilk tayyareyle uçan mucitler bile bu kadar derin bir zevk duymamışlardır. İşte altımdaki makine gürültülerle ilerliyor, semadan bütün cihana elhamdulillah muvaffakiyetimi ilan ediyordu.
Tayyarem yükselir yükselmez karargahta bulunanlar hemen meydana koşmuşlar, ansızın havaya yükselen bu tayyarenin hangi tayyare olduğunu tetkike koyulmuşlar, benim uçtuğumu anlayınca merak içinde beni beklemeye başlamışlar. Ben yere iner inmez arkadaşlarım etrafımı çepeçevre kuşatıp Muvafakkiyetimi tebrik ettiler. Fakat bizler asker olduğumuzu unutmuştuk. İçimden gelen hisse mukavemet edemeyerek verilen emir hilafına tecrübeye kalkışmış, müfettişliğin emrini dinlememiştim. Müfettişlik derhal bir emri vaki ile on gün hapse ve yarım maaşımın kesilmesine karar verdi. Mektep sıralarında iken aldığımız terbiye bize ya mükafatla ya da cezayla karşılanacağını öğretmişti. Benim muvaffakiyetim cezayla mükafat görüyordu. Bu icadımdan dolayı bir ikramiye ile taltif edilmem lazım gelirken, 10 gün hapse mahkum olmuştum. Ben tecrübemi yapmış ve tereddütler içinde bulunan Heyet-i Fenniye'ye tayyaremin mükemmeliyetini tasdik ettirmiştim. Benim için en büyük mükafat buydu."
▪️Gerçekten de o dönemde havacılıktan anlayan yoktur ve tüm engellemelere rağmen Vecihi Hürkuş izinsiz havalanır. İşte bu yüzden de ceza alır. Bu ceza Vecihi hürkuşa çok ağır gelir. Askeri havacılıktan ayrılarak kendi çabalarıyla uçak tasarım ve yapım çalışmalarına başlar.
▪️1930'da Kadıköy'de bir keresteci dükkânını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağını, aslında ikinci uçağı VECİHİ XIV'ü inşa eder ve ilk uçuşunu 27 Eylül 1930'da Kadıköy Fikirtepe'de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında gerçekleştirir. Bu uçuştan sonra eseri VECİHİ XIV ile önce Yeşilköy'e, sonra Ankara'ya uçar. Uçabilirlik Sertifikası için İktisat Bakanlığına başvurur.
14 Ekim 1930'da, “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunamadığı için vesika verilmemiştir” cevabını aldığında, çocukluk aşkı Makineler ve gökyüzü onu manen sakinleştirir ve azimle İstenilen belgenin alınması için şartları zorlamaya devam eder. Büyük uğraşlar sonunda bakanlıktan müsaade almayı başarır ve Uçağını parçalara ayırarak demiryollarından kiraladığı vagonla Çekoslovakya’ya gönderir. Vecihi Hürkuş, 6 Aralık 1930’da Prag’a geldiğinde henüz tayyaresi gelmemiştir. Tayyareye ait statik resmi evraklar öncelikle Çek diline çevrilir. Uçak gelince azimle tekrar monte edilir. Uçağın teknik kontrolü yapıldıktan sonra uçuşa izin verilir. Vecihi’yi Ankara’da karşılayanlar arasında hükümet kabinesinden isimler de vardı. Vatandaş, tamamen Türk yapımı olan bu vasıtayı hayranlıkla seyrediyordu. O dönem İsmet İnönü, Hürkuş’tan bu uçağın ‘uçabilir sertifikası’nı almasını da istemişti.
23 Nisan 1931’de Çekoslovakyalı yetkililer tarafından düzenlenen törenle, “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankart açılarak onurlandırılır. Artık gereken uçuş müsaadesini almıştır. 5 Mayıs 1931’de Türkiye’ye döner.1932'de "Vecihi Sivil Tayyare Mektebi" isimli ilk Türk Sivil Havacılık Okulu'nu açar. Okulda ilk Türk kadın pilotu olan Bedriye Gökmen ile birlikte 12 pilot yetiştirmiştir.
İstanbul Kalamış-Kadıköy'de Türkiye'nin ilk sivil uçağı VECİHİ XIV, ilk eğitim ve spor uçağı VECİHİ XV, 160 beygirlik Mercedes uçak motorlu deniz kızağı VECİHİ SK-X üretilmiştir.
Vecihi Hürkuş Hedefi ‘'uranyum’' ve ‘'toryum’' yataklarını bulmaktı.
▪️1937 yılında, Türk Hava Kurumu, Hürkuş'u mühendislik eğitimi alması için, Almanya'daki mühendislik okuluna gönderir. 1939 yılında mezun olarak ülkesine döndüğünde Vecihi Hürkuş'a iki yılda mühendis olmasının imkânsız olduğu gerekçesiyle kahraman azimli cesur adama uçak mühedisi ruhsatı verilmez!!
1954 yılında ilk sivil havayolu şirketi olan Hürkuş Havayolları'nı kurar. Ancak; kazalar, kaçırılmalar ve sabotajlar gibi sebeblerle, Hürkuş’un şirketi uçuştan men edilir.
ABD ve Rusya’daki bilim insanları Ay’a yolculuk ederken, Türk havacılık tarihinin en azimli en üretken ve girişimci kişilerinden birisi olan Vecihi Hürkuş, 16 Temmuz 1969’da tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesinde 50 yıldan fazla bir zamanını Türk havacılığına ayırmış Vecihi Hürkuş ahirete göçmüştü.
Günümüzün Nuri Killigil’i Nuri Demirağ’ı, Vecihi Hürkuş’u, Milli Teknoloji Hamlesi idealinin ve milli SİHA'ların öncü ismi ÖZDEMİR BAYRAKTAR, ilim bayrağını asla bırakmayan idealist ilim neferiydi. Belki hayattayken istediği hedefe ulaşamadı ama Türkiye'nin savunma sanayi ürünleri ihraç eden bir ülke olduğunu gördü. Arkasında aynı coşkuyla çalışan ve daha da önemlisi bu ideali yeni nesillere aktarabilen azimli cesur yürekli vatan sever evlatlar bıraktı.
Haluk ve Selçuk Bayraktar kardeşler ve onlarla birlikte yol arkadaşlığına soyunan pek çok idealist insan, Emperyalist dünyanın çığlıklarına aldırış etmeden ülkemizde teknolojik devrim niteliğinde adımlar atarak ,Milli Teknoloji Hamlesi idealinin icraata geçilmesine büyük etken olmuşlardır.
Vecihi Hürkuş'un başlattığı yol, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) tarafından tasarlanan ve üretilen eğitim uçağına HÜRKUŞ ismi verilerek devam etmektedir. İsim verilme ve ilk uçuş törenine kızı Gönül Hürkuş 29 Ağustos 2013 tarihinde katılmıştır.
Velhasıl-ı kelam Emperyalizmin her türlü tehtitkar tutumuna boyun eğmeden bugün Türkiye savunma alanında tüm dünyanın takdirini toplayan önemli bir noktaya gelmiştir.
▪️Bu vesile ile Vecihi Hürkuş, Nuri Killigil,Nuri Demirağ, Emrullah Ali Yıldız ve Özdemir Bayraktar'ı rahmetle anıyorum. Mekânları cennet olsun..
Gül Gülasem ATEŞ