×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Yusuf DURU

AKLIMIZLA OYNAMAYIN

Sevgili okurlar. Bir hayli ara verdikten sonra Salih Soner kardeşimin hatırlatması ve “ağabey yazılarınızı bekliyoruz” diye birazcık da sitem etmesi üzerine tekrar kaleme sarıldım. Yazmayı seviyorum aslında. Okumayı sevdiğim kadar. Ancak yazacak o kadar çok şey var ki hangisini yazsam diye zaman zaman tereddüte düşüyorum. Çünkü insanoğluna sürekli yapılan ikazlar, Hazreti Adem aleyhisselamdan bu yana hep aynı. Belki kelimeler değişik, cümleler değişik ama konu ya da konular aynı.

Bugün size “Akıl” dan bahsetmek istiyorum.

İnsanı diğer hayvanlardan ve yeryüzündeki diğer canlılardan ayırt eden en önemli özellik akıldır. Akıl ruhani bir nurdur ki insan ruhu onunla öğrenmek zorunda olduğu her şeyi öğrenir, idrak eder. Bunlar nazari ilimler de olabilir.

Cenabı Hakk azze ve celle yarattığı tüm varlıklara aklı bahşetmiştir. Ancak aklın derecelerini şöyle inceleyebiliriz. Mesela Melaike-i kirama bahşedilen akıl şehvetsiz akıldır. Onlar bu akılla Rabbin varlığını, yaratılış hikmetlerini ve kendilerine vaz edilen tüm vazifelerini öğrenip, idrak edip, icra etmekle mükelleftirler

Yine Rabbimiz yarattığı hayvanata da lütufkar davranmıştır. Akılsız şehveti bahşetmiştir. Bu da hayvanların hayatiyetini devam ettirmelerine, karınlarını doyurmalarına, üreyip çoğalmalarına yarayan bir akıl türüdür.

Rabbimiz yarattığı kullarına, yani insanoğluna hem aklı hem de şehveti bahşetmiştir. Şayet insanın aklı şehvetine galip gelirse meleklerden daha yüce bir makama erişir ve Rabbimiz Teala'nın bahşettiği her türlü manevi lütfa mazhar olur merhaleler kateder. Evliyaullah diye bildiğimiz Allah'ın dostları akıllarını şehvetlerine galebe çaldırmış ve önüne geçirmiş insanlardır. Ama bir de tam tersi olan bir hal vardır ki şehvetlerini akıllarına galebe çaldıran insanlar. İşte onlarda Kur’an-ı Kerimin ifadesi ile “Belhum Adal” yani hayvandan da aşağı derekeye inerler.

Kelam ilminde ziyadesi ile ilerlemiş Ehli Sünnet alimleri bahşedilen aklı dört derecede incelemişlerdir.

1.     Aklı Heyulani : Bu akıl, çocukların bir iş yapmaktan veya bir şeyi idrak etmekten uzak idrakten uzak olan akıl derecesidir ki buna kabiliyet de denir. Aklın bu derecesi yaratılmış olan bütün insanlarda zuhur eder, mevcuttur

2.     Akıl bil Meleke : Bu akıl yaşadığı hayatını sürdüren insanların hayat ser’encamlarında öğrenmeleri gereken her şeyi öğrendikleri, teorik olarak bilgileri elde etmek ve bununla tecrübe kazanmak için kullandıkları akıl derecesidir ki, bu da insana sorumluluğun yüklenmesi yani mükellefiyetin sebebidir.

3.     Akıl bil Fiil : Aklın bu mertebesine erişmiş olan insan, ehli sünnet alimlerinin de ittifak ettiği, doğruluğundan şüphe edilmeyen tüm bilgileri içeren hareketleri alışkanlık halinde öğrenmeye, bedene ve ruha meczetmeye, ifa ve icraya yarayan akıldır. Namaz gibi, oruç gibi, nikah gibi, yalan söylememe gibi, doğruluk, dürüstlük gibi.

4.     Aklı Müstefad : Aklın en yüksek mertebesidir. Olgunluğun son merhalesidir. Bu akıl merhalesine erişen insan ancak bilinmeyenleri bilir, görülmeyenleri görür. Elbette aklı bahşedin Rabbin izni, lütfu ve keremiyle. Bu akıl sadece Rabbin seçerek kavimlere gönderdiği peygamberlerde ya da onların varisleri olan alimlerde, evliyayı kiramda bulunur.

Ehli sünnet kelamcıları aklın merhalelerini böyle açıklarken, mu’tezileye mensup kişiler de aklın yaratılış anında tüm canlılara eşitlik merhalesiyle verildiğini, sonradan görülen farklılaşmanın terbiye, öğretim ve eğitim sonucu ortaya çıktığını savunmuşlardır. Kabaca savunulan bu görüş, delilleriyle ve ispatlarıyla çürütülmüş, afaki bir fikir hezeyanı olarak ortalık yerde kalakalmıştır. Zira hiçbir eğitim almayan çocuklar gözlemlenmiş, incelenmiş ve bunların diğer tüm canlılardan çok daha farklı bir akli melekeye sahip olduğu, insana bahşedilen aklın yukarıdaki merhalelerini zaman içinde geçip, kazandıkları özelliklerle Allah'ın bahşettiği aklı kullanarak öğrendikleri, uyguladıkları, anlattıkları, dinledikleri, yorumladıkları görülmüştür.

Sevgili okurlar. Aklın şerefi ve üstünlüğü hakkında tarih boyunca yazılanları sayıp dökmek elbette bu sahifelerde ve bu satırlarda mümkün değildir. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki, Peygamber Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurmuştur;

 “Ey insanlar! Akla yumuşak davranın (Yani değer verin, kıymetli kılın, bilgiyle, öğrenmeyle, ilimle taçlandırın) Siz emrolunduğunuz ve yasaklandığınız şeyleri ancak akıl ile bilebilirsiniz. Akıl, yaratıcınız katında sizin şerefinizdir. Kesinlikle biliniz ki, akıllı kişi Allaha itaat edendir. (Her ne kadar kötü görünüşlü, aşağı mertebeli ve hatırı hakir olsa bile), yine her ne kadar güzellik sahibi, şeref ve şan sahibi olsa da cahil kişi Allah’a isyan edendir.” İşte efendimiz aleyhisselamın bu hadisi aklın kıymetini anlatmak için söylenmiş en güzel sözlerden biridir.

Bir filozof “Aklın eli ruhun dizginini tutarsa, kötü yollara salıvermez. Hakka batıl, batıla hak dedirtmez. Daima, sahibini dünyada meydana gelen durumların kaynak ve gidişatını doğru bir biçimde incelemeye sevk eder ve fayda sağlar. Her şey çoğaldığı zaman ucuzlar. Akıl ise ilim ve tecrübe sayesinde çoğaldıkça değer kazanır, pahalanır.”

Sevgili okurlar aklı perdeleyen iki örtü vardır ki bunlar gerçekten insan hayatındaki en önemli sıkıntıları da beraberinde getirirler

Bunlardan birincisi gazap örtüsüdür. Yani hiddetdir.

İkincisi ise şehvettir.

Akıl ne vakit bunlardan biriyle kapanır, örtülür ise o vakit insan faydasız, sıkıntılı ve geçici heveslere yönelir. Böylece eşrefi mahluk olması için öğrendiği her şeyle hemdem olmak vazifesine müdrik olan ruh kendisine bahşedilmiş kudsiyete münasip olmayan şeylere karşı mukavemet sağlayamaz. Fayda sağlamayan şeylere yönelen insanın ruhu, dizginlerinin şehvetin eline bırakan insana faydalı olamaz ve muazzep bir vaziyete düçar olur.

Aziz okuyucular. Buraya kadar aklın mahiyetini, durumunu ve bize kazandırdıklarını anlattık. Şimdi son söz olarak şunu da söyleyelim sonra neden akıl meselesine parmak bastığımızı da birkaç cümleyle izah edelim.

Akıllı kimse yaşadığı hayatta aklını kullanarak öğrendiği tecrübelerle yaşayacağı bir olayın evsaf ve encamını düşünür, önünü arkasını araştırır, tartar, tefekkür eder ve henüz icra edilmeden, ifa edilmeden olayın sonuçları ile ilgili bir teşehhüd miktarı da olsa düşünür. Böylece olayın sonunda zarara uğramaz. Hariçte aklını kullanamayan müfessih kimseler olay olduktan sonra hayıflanır, üzülür, ahu efgan ile kendilerini yerden yere çalarlar. Bunlar hırslı ve ahmak kişilerdir.

Akıllı kişi hırslı ve ahmak kişiler gibi kendi rahatı için halkı rahatsız etmezler. Aksine halkın rahatı için güçlüklere katlanmayı tercih ederler.

Akıllı kişiler yaşadıkları zamanın tüm imkanlarını kendileri için istedikleri ve öğrenip, akıllarıyla ifa ettikleri kadar çevrelerine de yararlı işler yapmakla mükellef olduklarını hissederler. Bunlar zamanın sahibi olan Allah'ın bahşettiği ilahi prensipleri öğrenir, hayatın kanunlarına riayet eder ve bunlardan faydalanma yollarını ararlar.

Akıl, Cenabı Allah’ın kullarına bahşettiği en güzel nimettir ki onunla her şeyi öğrenir, eksiklerini tamamlar, fazlalıklarını yontar ve adam gibi, insan gibi dahası eşrefi mahluk gibi yaşamayı öğrenir. Aksi halde zarardadır, ziyandadır, kayıptadır.

Gelelim son söze,

Son günlerde meydana gelen hadiselere baktığımız zaman aklımız dumura uğruyor. Sayın Cumhurbaşkanımız çıkıp açıklama yapıyor “Aşı mecburi değildir, isteyen yaptırabilir, isteyen yaptırmaz.” Akabinde kanun hükmünde kararnameler yayınlanıp toplumun her kesimine ilan ediliyor,

“aşısız uçağa binemezsin”, “aşısız trene binemezsin”, “aşısız tiyatroya gidemezsin”, “aşısız sinemaya gidemezsin”, “aşısız lokantaya gidemezsin” hasılı velkelam toplu olarak yapmak zorunda olduğun, yapmayı arzuladığın, istediğin her şeyi aşısız yapamazsın diye dayatmalar ne akılla, ne de mantıkla izah edilebilir gibi değil.

Buradan şu anlaşılmasın. Aşıya, uygulamaya karşı filan değilim. Peşinen reddetmiyorum ama aklım, oluşturulan bu korku ve kaosun, bu tutarsızlığın içinde bana bir bit yeniğinin olduğunu da söylüyor.

Zatürre, tifo, tifüs, kolera, veba, kanser, verem, nezle, grip, öksürük ve bunun gibi diğer hastalıkları unuttuk, tüm vaktimizi sayın sağlık bakanımızın yapacağı açıklamaya göre ayarlar olduk.

Gözlerimiz televizyonda, kulaklarımız ajanslarda bugün vaka sayısı şu kadar, bugün ölüm sayısı bu kadar, bu gün kurtulan sayısı bu kadarı dinlemekle geçiriyoruz zamanı. Hayatımız ölenle, kurtulanla, aşılanan ve aşıdan kaçan akıllı ya da akılsız kulların hal-ü ahvalini takip etmekle geçiyor.

Önümüzde bir seçim var. Sevdiğimiz, saydığımız, icraatları ve ülkeye kattıkları ile gurur duyduğumuz başta sayın Cumhurbaşkanımıza, ardından sayın Sağlık Bakanımıza ve Bilim Kurulunun saygıdeğer üyelerine şöyle seslenmek istiyorum yazımı bitirirken.

İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez,

Zira bu terazi o kadar sikleti çekmez

Yani efendim, halkın aklını hafife almayın, ve dahi aklımızla oynamayın

Vesselam…


Yusuf Duru


YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024