×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Gül Gülasem ATEŞ

28 ŞUBAT HİÇ UNUTULMASIN...!

  

KAYIP RIHTIM.!

 Bu ülkede Demokrasiye balans ayarının  tanklarla yapıldığı, bin yıl süreceği iddia edilen bir süreçi anlatmak İÇİN uzun bir yazı kaleme aldım. Hepimiz biliriz uzun makaleler okunmakta zorlanılan yazılardır. Ama sabırla okuduğumuzda,  bu kadim Anadolu coğrafyasında bir zamanlar kalemlerin yazmaya hayâ ettiği, bitmişliğin romanlarının  yazıldığını - yaşandığını görecek belki de göz yaşlarınızın akmasına hakim olamayacaksınız. 

◾️Kendi ütopyalarını gerçekleştirmek adına, karanlık perde arkasından, Nazi Almanya'sına özenircesine HOLOKOST vari pervasızca milletin dinine - imanına saldırdılar. 
•HOLOKOST sözcüğü Yunanca ‘ “ HOLOS “ ve  YANIK anlamına gelen “ KAUSTOS “ tan meydana gelmiştir. Nazilerin II. Dünya Savaşı'nda, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin  liderlerinden, Heinrich Himmler'in komutasındaki SS güçleri tarafından 6 milyon civarında Yahudi'ye yaptığı sistematik soykırımın adıdır.
▪️Bağımsızlık uğruna binlerce şehidin kanlarıyla sulanmış bu topraklar, onlarca yıldır, ordumuz  içindeki haddini bilmez ihanet şebekeleri ve onların medya, ekonomi ve iş dünyasındaki destekçilerinin zulmüne maruz kalmıştır. İster adına darbe deyin isterseniz balans ayarı(!) 
Ülkemizi dış güçlere köle yapmak isteyen görünmez ellerin, perde arkasında planladığı casusluk romanlarına taş çıkartacak entrikalarla, yıllarca kıyasıya mücadele etmek zorunda bırakıldı bu aziz millet. Şüphesiz insan unutan bir varlık, ama gelecek nesillere ihanet etmemek adına, Cumhuriyetin - Demokrasinin, ülkemiz ve yarınlarımızın teminatı için 28 ŞUBAT’I unutmayacağız unutturmayacağız. 27 Mayıs 1960’ta yapılan askeri darbenin ardından, ülkeye çağ atlatan, sanayiden tarıma, sağlıktan ulaşıma kadar birçok alanda yüzlerce büyük projeye imza atan Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu idam edildi. 

Darbecilerin bu üç devlet adamını asmak için ileri sürdükleri gerekçeler  asılsız - sahte, tamamen asparagas belgelerdi. Darbeciler ve medyadaki emperyalist güçlerin uşağı destekçileri bunun askeri bir darbe değil bir ihtilal olduğuna halkı inandırmaya çalıştı. Çünkü darbeleri Ordu yapardı, İHTİLAL- DEVRİMİ ise halk. 
•Zalim sergüzeşt beyinlerin tüm çabaları boşa çıkmış, Türk halkı,  darbeyle indirilen mazlum başbakan ve iki arkadaşı için yıllarca gözyaşı dökmüştü. Bugün o darbeyi hazırlayanlar ve onların mirasçıları utanç içinde yaşıyor, isimlerinin dahi bilinmesini istemiyorlar.
Demokrasimizin ağır bir yara aldığı, yalanlarla kurgulanmış 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından idam edilen Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın itibarları 11 Nisan 1990'da dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın girişimi ile çıkarılan kanunla iade edilirken, yıllar sonra merhum Başbakan Menderes’in naaşı Cumhurbaşkanı ve devlet erkanın katıldığı bir törenle İmralı Adasından alınarak, İstanbul’un en merkezi yerine, Vatan caddesinde bulunan Topkapı mezarlığına defnedildi. Kaderin tecellisine bakın ki Vatan caddesini de  merhum Başbakan Adnan Menderes tarafından yaptırılmıştır.
▪️En kötü demokrasi en iyi askeri darbeden evladır. Bu prensibin ne demek olduğunu bu vatanın evlatları çok iyi bilir. Cumhuriyet tarihine damgasını vuran, iki darbe, iki askeri muhtıra ve bir darbe girişimiyle bunu çok iyi anladık. Her darbe Türkiye’ye ve Türk halkına onlarca yıl kaybettirmiştir. 15 Temmuz 2016’da yaşanan, MENFUR ( nefret edilen -tiksinti verici - iğrenç) darbe girişimine karşı halkın topyekûn karşı çıkmasındaki sebeplerden birisi şüphesiz yaşadığımız bu tecrübelerdir.
 Bu ülkeyi çekirge sürüsü gibi maddi manevi yağmalayan ve asla unutulmaması gereken POSTMODERN - 28 Şubat darbesi, sadece Türkiye’deki Müslümanları değil,

( Amerika’da, Rusya’da, Avrupa’da, Afrika’da, Çin’de, Asya’da, Ortadoğu’da)  dünyadaki bütün Müslümanları kapsayan, ‘küresel’ bir darbedir (!)

   
 ‪ İrtica Korkusu” Pompalandı.!
 ▪️28 Şubat sürecinin köşe taşlarından biri başörtüsü yasağıdır. Kamusal alan paravanı ardına sığınarak değerlerimize düşmanlık eden laikçi kesim en korkunç yüzünü 28 Şubat döneminde göstermiştir. 
Başörtüsü SAFARİSİ (*toplu biçimde ava çıkma) diye adlandırılan bu vahşi yöntem ilk defa İstanbul Üniversitesi’nde uygulamaya konulmuş, o günlerde, Türkan Saylan ismi dönemin İstanbul Üniversitesi rektör yardımcısı Nur Serter’le birlikte kurdukları “ikna odaları” sebebiyle bir hayli popüler (!) olmuştu.. Ortaöğretimden, yüksek öğretime henüz geçmiş başörtülü genç kızların, kameralar eşliğinde düpedüz sorgulandığı bu odalarda,  gerek Türkan Saylan, gerekse Nur Serter  “ikna” çalışmalarını başından sonuna dek bizzat yürütmüşlerdi.  İslam dini düşmanı bu iki pespaye kadın, kendilerine bu konu hakkında soru soran gazetecilere, öğrenim gören genç kızların aile zoruyla  başlarını örttüklerini, aslında onlara kötülük değil, iyilik yaptıklarını söylerken, hemcinsleri olan başörtülü öğrencilere,  işkence odalarını andıran ikna odalarında,  masal kahramanı Pamuk Prenses’e, ZEHİRLİ ELMA’yı gülümseyerek uzatan kötü kalpli cadı eda'sıyla yaklaşarak, faşizan bir baskıyla, insan onurunun hiçe sayılması fiilini fütursuzca işlemişlerdir. 
▪️Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Türkan Saylan, İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Yerleşkesi'nde 'Türkiyedeki çağdaşlaşma sürecinde laiklik' konulu panelde, pervasızca Türk milletinin tarih boyunca hep yakıp yıktığını ballandıra ballandıra anlatmış,
 "Biz Türkler (!) hep akın etmişiz; yakıp yıkmışız, başkalarının yaptıklarınıda yakıp yıkmışız. Şimdi kendi yaptıklarımızı yıkıyoruz. Nedir bu alışkanlık. Biz yakıp yıkmak için var değiliz. Biz yaratmak (!) geliştirmek ve çağın üstüne geçmek için varız.
 Türkiye'nin bölünmesine, ırkçılığa yönelmesine, binlerce yıl öncesinin Arap adetlerinin yaşanmasına karşıyız. Çocuklarımızın sıra üstünde namaz kılmasını değil bale yapmasını istiyoruz.”
Konuşmasının devamında Gençlik Korosu'nu yöneten müzisyenin isminin Muhammed olmasından da  rahatsızlık duyan Saylan, "düşünsenize modern Gençlik Orkestrası'nı yaratan ve yöneten arkadaşımızın ismi Muhammed.. Bu asla kabul edilemez bir şey. ”
yorumunu yapmıştı. Alemlere rahmet olsun diye yaratılan Peygamber efendimiz Muhammed Mustafa (sav) isminden de rahatsız olmuş hanımefendi(!)
   ▪️Ülkede zulüm diz boyunu aşarken, bu faşist düzende doğruları savunmanın bir bedeli olduğunu bilen LİBERAL AYDINLAR, zihinsel konformizmlerini aşıp, sığ şablonlarının dışına çıkmayı göze alamadıkları için suspus olmuş üç maymunu oynuyor, başörtülü genç kızlarımıza kendi öz vatanlarında zenci köle muamelesi yapılıyordu. 
•İşte o Karanlık yıllarda yaralar derin, yaralılar sessiz, acıdan haykırmak ne kelime, kimse ağlayamıyordu bile..(?)
Üstat - dava adamı,  Necip Fazıl’ın dediği gibi. 
"Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya" ..
Evet o vakitler genç yürekler, “Öz yurtlarında garip, öz vatanlarında paryaydı..”
Alemlerin Rabbi yüce Allah’ın (cc) insanlara rehber olsun diye indirdiği, kutsal kitabımız Kuranı Kerim de ayetlerle sabit olan, baş örtüsü emri YOK sayılarak, örtüsünü başına taç eden masum genç kızlarımız, çağdaşlık yaftası altında hunharca taciz edilirken, antik yunan tanrıları edasıyla nefisleri ayyuka çıkmış ŞAKLABANLAR, çağdaşlık maskesiyle bohem hayata itilen, manevi değerleri katledilmiş tabansız, köksüz, sünepe nesiller oluşturmak istediler..
  Arkalarına postal seslerini alarak, emperyalist batıya duyulan, ötelenmeyen aşağılık kompleksiyle, kimliklerinden utanan güruh, MÜSLÜMAN - KUL olma şuuruyla yoğrulmuş insanların " Rızâ-yı İlahi" pusulasını parçalamış, umutları yakıp yıkmıştır. 
▪️SEFALETİN vıcık vıcık kayganlaştığı zeminlerde patinaj yapan, maneviyattan yoksun, aciz mankurtlaşmış köle bir toplum yapılanmasına yol açıp,
Türk milletini ve değerlerini aşağılayarak yazgıya - kadere , İslam'a iftira atma işlerini çığ gibi büyülttükleri tarihtir
28 Şubat‬.
Zalim güruh daha da ileri giderek,  1997 yılında,  dehşetengiz bir filmin •sinematografisini kurgulamış, filmi vizyona sokmak için özellikle  Mübarek Ramazan ayını, dini duyguların maksimum yaşandığı bir kutsal zaman dilimini seçmişlerdi. 
▪️Utanç veren düzmece filmde, Aksaray'da bir gece kulübünde konsomatris olarak çalışan Fadime Şahin’e büyük paralar ve vaatlerle baş rol verilmiş, TESETTÜRLÜ kıyafetlerle donanmış gardrobuyla, 
"TUZAĞA DÜŞMÜŞ DİNİ BÜTÜN BİR KADIN" rolü oynattırılmıştı.
Bir uyuşturucu satıcısı olan Ali Kalkancıya SARIK-CÜBBE giydirip SAKAL bıraktırdılar, rolü CİNCİ HOCAYI oynamaktı.
  
•Necmettin Erbakan başkanlığında Refah Yol hükümeti iktidara gelince, 70 yıldır kurulan soygun düzenine çomak sokmaya, İsraile verilen ihalelere karşı çıkmaya, devletin kaynaklarını sömürenlerin önünü kesince, rant kapılarının kapanacağı korkusu yaşayanlar, bu gidişata dur demek için planlar kurdular. Evet Erbakan Hükümetinin devrilmesi gerekiyordu Ve bunun içinde zemin hazırlanmalıydı.
Hemen (A) planı devreye sokulmuş, senaryo gereği skandalların patlatılması için toplumun dini duygularının yoğun yaşandığı Ramazan ayı özellikle seçilmişti. •Bir gün, Ankaranın göbeğinde,  Aczimendi tarikatı lideri (!) Müslüm Gündüz ve saçı sakalı birbirine karışmış, sarıklı cübbeli bir gurup MÜPTEZEL tekbirlerle başlarını sağa sola sallayarak sözde zikir yaparlar. Neler oluyor demeye kalmadan, ertesi gün komplocu gazeteler, ülkeyi toplumsal kaosa sürüklemek istercesine, laiklik elden gidiyor, İRTİCA HORTLADI manşetleri atarlar.
Akabinde canlı yayında, Müslüm Gündüz’le  Fadime Şahinin yaşadığı ev kameralar eşliğinde basılmış Müslüm Gündüz’ün şaşkın pejmürde bakışları, Fadime Şahin’in göz yaşları, ülkede  nefreti kucaklamış, günlük hayatımızın tam ortasına bomba gibi düşmüş, mübarek Ramazan ayı burnumuzdan gelmişti. Sonradan anlaşılmıştı ki gözü pek gazeteciler (!) İki gün boyunca , Müslüm Gündüz’ün kapısında Fadime Şahin’in tamam gelebilirsiniz işaretini beklemişler. 


✔️Akabinde, Fadime Şahin hemen Star TV'de Uğur Dündarın proğramına konuk olur, sonra kanal kanal gezerek sel gibi akan timsah gözyaşlarını ekranlardan tüm ülkeye boca eder.
İslam düşmanı şer güçler tarafından düzenlenen mizansen oyun başarıyla sergilenmiş, alkışlar eşliğinde kadehler şerefe kalkmış, ülke genelinde fitne ateşi her tarafı ablukası altına almış, manevi mihenk taşı olan tasavvuf okulları tarikatlar, Allah dostları- Evliyalar, hacılar - hocalar dindar halk yani Müslümanlık alaşağı edilmek istenmiş, LAİKLİK  elden gidiyor sesleri ülkenin her yerinden duyulmaya başlamıştı.
✔️Ankaranın göbeğinde Müslüm Gündüzün arkasında kol kola girip kafa sallayan Aczmendilerin çoğunun  özellikle seçilmiş güdümlü figüranlar  olduğu öğrenildiğinde, iş işten geçmiş, başörtülü kızlara düşmanlık aşılanmış, ülkece Fadime’nin  sahte gözyaşlarıyla allak bullak olmuş, millet olarak belimizi büken bir derin darbenin kucağına atılmıştık. 
28 Şubat 1997'de Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller hükümetinin silahlı kuvvetler tarafından istifaya zorlanması bardağı taşıran son damla olmuştu. 
 ‪27 Mart‬,  ‪27 Mayıs‬  ve  ‪12 Eylül‬ darbelerinin aksine, ordumuz içindeki basiretsiz askerler ‪28 Şubat‬'ta yönetime bizzat el koymadı. Bunun yerine medya üzerinden top yekün bir savaş ilan edildi. Askerlerin sokağa çıkmayıp hükümeti görevden zorla almaması (!)  ‪28 Şubat‬'ın "POSTMODERN DARBE “ olarak anılmasına yol açtı.
    Kapkaranlık günlerin yaşandığı Türk siyasi tarihinin siyah sayfalarında yerini alan, 28 Şubat 1997 imzalı  "Post-modern darbe" deyimini ilk kullanan Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak’tır. Özkasnak ayağına giydiği POSTALLARIN bu milletin parasıyla alınmış olduğunu unutmuş olacak ki, Refahyol hükümetini nasıl düşürdüklerini 
 "Tek bir mermi atılmadı, tek bir burun kanamadı. Tıpkı NATO'nun komünist Varşova Paktı'nı teslim alması gibi." diye özetlemişti.(!) 
•Sahi,  o  günlerde bela gibi ülkemizin başına çöreklenmiş yılan, Postmodern darbe ne demekti. Bu eylem, yani “ POSTMODERN “ darbe bildiğimiz darbelerin kategorisi dışında bırakılan, toplumsal düzeni korku ve tehlike mantığına endeksleyen kararların sahaya değil, kâğıda döküldüğü müdahalenin adıdır. 
 Hızla gelişen süreç sonrasında, Üniversitelerde başörtülü okuyan kızlar okuldan atılmaya başlanmış, izlenme rekorları kıran vizyondaki “Fadime Şahin” filmi etkisini göstermiş, yollarda 
“ Fadime Şahin “ diye başörtülü kızlara küfürler edilip yüzlerine tükürülmüştü.
Medyayı elinde tutan, medya baronlarının desteği ile sahte şeyh ve tarikatlarla insanların bilinçaltına İslamiyeti karalayan nifak tohumları saçılmış, Türkiye, ‪28 Şubat‬ dönemi ile telafisi imkânsız bir döneme girmişti. “Şeriat geliyor ( ! )" suni korku politikasının ardından, özellikle başörtüsüyle okumak isteyen genç kızlarımıza büyük bir linç kampanyası başlatılarak bu vatanın aziz evlatlarının eğitim hakkı ellerinden alınmış, 
İmam hatip ve üniversitelerin kapıları başörtülü öğrencilerin yüzlerine bir - bir kapatılmıştı. Ağzından ateş saçan bir EJDERHA gibi İslami kimlik - manevi hayata saldırdılar.  Türk milletinin onur ve hakları, onlar için sadece safsataydı..

   
✔️İnsanı iliklerine kadar donduran 
“  THE GAME “ oyun içinde oyunu kuranlar, seçimle gelen iktidarı devirmek için, TÜSİAD'ın, medyanın, askerlerin kurdukları antidemokratik  üçlü koalisyon,  Refah partili Sincan Belediye Başkanının düzenlediği ''Kudüs Gecesi''ni bahane etmiş, 4 Şubat 1997 sabahı başkent Ankara’nın ilçesi SİNCAN  güne tank sesleriyle uyanmıştı.  20 tank ve 15 zırhlı araçtan oluşan konvoy ikaz mahiyetinde DARBE - GÖVDE gösterisi yapmıştı. Yüce Türk milletini derinden yaralayan  bu provokasyon hakkında konuşan Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir,  "Demokrasiye balans ayarı yaptık" ifadesini kullanıp, yapılan harekatı meşrulaştırmış, sorgulanmasına dahi izin vermeyerek sorulara nokta koymuştu.
              28 ŞUBAT....!
▪️Heyhat ki o buhranlı günleri, çekilen acıları yaşamayanlar bilmezler. 
 “ Bak işte pantolonu kırışık, mutlaka bu adam namaz kılıyordur” denilerek insanların fişlendiği, inancını yaşayan subayların askerlikten atıldığı, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Siirt'te bir şiir okudu diye hapishaneye atıldığı, milletin parasıyla alınan tankların namlusunun millete çevrildiği, başörtüsü takıyor diye kara zulmün yaşandığı zamanın adıdır 28 Şubat... 

 •İmam hatip liselerinin önünün kesilmesi adına,  Kuran kurslarının denetlenmesi,  8 yıllık kesintisiz eğitimin tüm ülkede yaygınlaştırılmasının adıdır 28 Şubat..
•Kurban derisi toplama ve fitre zarfı dağıtma yetkisinin Türk Hava Kurumu'nun (THK) tekeline verildiği zorbalığın  adıdır 28 Şubat..
•28 Şubatın çığrından çıktığı günlerde Ankara- Sincan''da yürütülen TANKLAR kalplerimizi nasıl ezip parçaladıysa, Şanlı direnişimiz 15 Temmuz 2016'da hezimete uğrayan, Okyanus ötesi baş şeytan FETÖ lideri Gülen’in, Kuranı Kerim’de ayetle sabit olmuş başörtüsü emrine  '' 
füruattır ” beyanatı da morallerimizi yerle bir etmiş, vicdanlarımızı yaralamış, haklı ve onurlu başörtüsü mücadelesini zaafa uğratmıştır.
•Aydınlanma adı altında, faşizan baskıyla 
karartma operasyonuna dönüşen, tahrip gücü yüksek yıkım ve kıyımın adıdır 28 Şubat..
•Demokrasiye ayar verme adına,sokaklarda tankların yürütüldüğü, dindarların kamusal alanda cadı avına maruz bırakılmasının adıdır 28 Şubat..
•Deniz kuvvetleri komutanı oramiral Güven Erkayanın “İSLAM - irtica, pkk’dan daha tehlikeli” dediği zamandır 28 Şubat..
•28 Şubatın ne menem bir şey olduğunu öğrenmek isterseniz, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi kapısında, başörtülü öğrenciler içeri girmesin diye kurulan barikatın önünde çıkan arbedede, ezilerek kaburga kemikleri kırılan altı aylık hamile Nuray Canan'ın karnında vefat eden bebeğinden sorun (!) 28 Şubat’ı.
28 Şubat'ı, Solcu geçinen FAŞİST Başbakan Bülent Ecevit’in emriyle Meclis’te ''haddi bildirilen'' kameralar eşliğinde bir gece vakti evi basılarak ninesi ve iki küçük kızıyla birlikte zulme uğrayan Merve Kavakçı'ya sorun.
•Milletin üstün iradesiyle seçilmiş Erbakan hükümetinin darbeciler tarafından alaşağı edilmesine, alenen destek veren FETÖ elebaşısı ve üyelerinin milletle devletin arasında husumet oluşturacak her tür provokasyonun sahnelenmesinin yalın halidir, 28 Şubat..

Bir  kaç gün önce kaybettiğimiz sinema oyuncusu Fatma Girik de  28 Şubat post modern darbe sürecinde de zulme ortak olan figuranlardandı.  SHP’den Şişli Belediyesi Başkanı olduğu  5 yıllık başkanlık görevi sırasında hizmetten çok skandallarla gündeme gelen Fatma Girik, ekrana getirdiği düzmece haberlerle RP’li belediye başkanlarını hedef göstermiş, yaptığı televizyon proğramında Refah Partisinden küstahça hesap sormuştur. 
Yıllarca bu ülkede, İslamköylü, “Çoban Sülü”  lakabıyla milletin babası diye lanse edilen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 2006 yılında katıldığı bir televizyon programında başörtüsü ile ilgili olarak, "Türban gericiliktir. Başı bağlı okumak isteyenler Suudi Arabistan’a gitsin.." ifadelerini kullanmıştı. 28 Şubat Dönemi'nde Müslümanlar üzerine kurulan baskı ve yıldırma girişimlerinde de başrolde oynayan Demirel'in yaptıklarını bu millet asla  UNUTMADI - unutmayacak!
•Postmodern darbe döneminin Kara Kuvvetleri Komutanı,  İtalyan   Ulusal Faşist Partisi kurucusu Benito Mussolini'yi örnek alan  
Hüseyin Kıvrıkoğlu pervasızca  “bin yıl sürecek” dediği 28 Şubat,  belki 10 yıl dahi sürmedi, ama  “ cuntacıları tarihin çöplüğüne gönderdik ” diye rehavet içine düştüğümüz  an, MAAZALLAH her şey ters düz olacaktır. Günümüz gençliği  28 Şubat süreçi ve ondan önce yaşanan sessiz çığlıkları - zulümleri bilmiyor, bilmediği içinde hissedemiyor. Bu sebepten ötürü 28 Şubat’ı
Unutmamalı - UNUTTURMAMALIYIZ. Şimdilerde suskun davranan ve zaman - zaman kıpraşan demokrasi CANAVARI tetikte bekliyor. Velhasılıkelam, şimdi dünleri - zulmü unutma vakti değildir. Emperyalist güçlerin uşakları ülkemizde çocuklarımızın geleceğini çalmasın diye yazmalı, konuşmalı, zaman zamanda yüksek sesle bağırmalıyız. 
İşte bu nedenden ötürü;
28 ŞUBAT HİÇ UNUTULMASIN...!
     Sonuç itibarıyla, Türkiye'deki darbelerin tamamı  emperyalist ABD / Pentagon yapımıdır. Yıllar boyunca ülkemizde yaşanan MENFUR darbelerde taşeronlar değişmiş olsada, PATRON hiç değişmemiştir. Unutulmamalıdır ki, sözde özgürlükler ülkesi ABD hiç boş durmuyor - durmayacak, son yaşanan darbe girişiminin mimarı FETÖ’den sonrada başka taşeronlar bulmaya çalışacaktır.
Bu ülkenin tarihi ve milli değerlerine savaş açan ve bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat 1997'deki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının üzerinden tam 25 yıl geçti ama bir kaç kendini bilmez müptezel,  milletin sinir uçlarıyla oynamaya başladı.
 •Türkiye, sadece bir ülkenin ve bir coğrafyanın adı değildir. Türkiye, İslam dünyasının,(Ümmeti Muhammedin) umudu, bir insanlık davasının adıdır.
Küffarın uşağı 28 Şubat zihniyeti tüm yönleriyle deşifre edilmeli ki ülkemizde yaptıkları  kıyımlar verdikleri zararlar asla unutulmasın…
•Vatanımızı, Dinimizi, Namusumuzu, Şeref’imizi, AL BAYRAĞIMIZI korumak için Din-i Mübin-i İslam adına, canla başla bu vatan uğruna mücadele eden bütün askerlerimizi, emniyet güçlerimizi ALLAH (cc) muhafaza buyursun ve muzaffer kılsın inşallah.
▪️”Yâ Muhammed! Sakın Allah'ı, zâlimlerin yapmakta olduğu şeylerden gafil sanma! (Rabbin) onları, gözlerin dehşetten donup kalacağı bir güne erteliyor.”

(İbrahim Suresi / 42. Ayet)

Gül Gülasem ATEŞ

 

YORUM YAPIN