Gürcistan ile başlayan müdahaleler, 2014’te Ukrayna ve bir yıl sonra Suriye ile devam etti. Aslında Rusya’nın askeri varlık bulundurduğu ülkeler, Moskova’nın dış politikasındaki çıkar algısına göre değişkenlik gösteriyor.
Türk Dünyası 02/02/2022 18:06 02/02/2022 18:06
Gürcistan ile başlayan müdahaleler, 2014’te Ukrayna ve bir yıl sonra Suriye ile devam etti. Aslında Rusya’nın askeri varlık bulundurduğu ülkeler, Moskova’nın dış politikasındaki çıkar algısına göre değişkenlik gösteriyor. Rus ordusunun asker bulundurduğu ülke ve bölgeleri üç başlık altında incelemekte fayda var.
1. Eski Sovyet topraklarının güvenliği
Eski Sovyet topraklarındaki egemenliğini devam ettirme isteğini dile getirmekten çekinmeyen Rus yetkililere göre ulusal güvenliğin temelini, bu toprakların Rus güdümünde kalması oluşturuyor. NATO'nun Ukrayna ve eski Sovyet cumhuriyetlerine genişlemesini "aşılmaması gereken kırmızı çizgi" olarak ilan eden Rusya, bu kapsamda ya bu ülkelerde asker bulunduruyor ya da oluşturduğu de facto devletlerle kendi ‘tampon bölgesini’ oluşturuyor: Ukrayna’da Donetsk ve Lugansk, Gürcistan’da Abhazya ve Güney Osetya, Moldova’da Transdinyester bölgeleri.
Rusya, eski Sovyet toprakları içerisinde kalan ve bağımsızlığını ilan eden 14 ülkeden 9’unda asker bulunduruyor. Bunların bazıları ikili anlaşmalar dahilinde askeri üs kurulması veya barış gücü konuşlandırarak, bazıları ise doğrudan işgal ederek gerçekleşti.
Rus askerinin bulunduğu eski Sovyet ülkeleri: Ukrayna, Gürcistan, Belarus, Moldova, Kazakistan, Ermenistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Azerbaycan.
Rus askerinin bulunmadığı ülkeler: Türkmenistan, Özbekistan ve Baltık ülkeleri (Estonya, Letonya, ve Litvanya).
Not: Azerbaycan’da bulunan Rus askeri, Karabağ’da barış gücü görevi yürütmekte. Bu açıdan baktığımızda Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Türk Cumhuriyetleri arasında Rus askerinin olmadığı sadece iki ülke var: Türkmenistan ve Özbekistan.
2. Müttefiklerini koruma güdüsü: Suriye
Rusya’nın müttefiklerini korumak için Arap Baharı’ndan sonra iç savaşın hüküm sürdüğü Suriye’ye müdahale etmesi, başta Türkiye olmak üzere dünyada büyük yankı uyandırmıştı. İç savaşın dördüncü yılında muhalif unsurların İdlib’i ele geçirmesi, başkent Şam’da tehlike çanlarının çalmasına neden oldu. Çan sesleri, Rusya’nın müttefiki Esad rejiminin ortadan kalkması endişesiyle birlikte Rusya’nın Sovyetler Birliği toprakları dışında -yurt dışında kalan- tek askeri üssünün bulunduğu Suriye’nin Tartus şehrinden de duyuldu. Rus ordusunun sıcak denizlerde kendisini göstermesini sağlayan Tartus Limanı’nın güvenliği ve Moskova’nın çıkarlarını gözetebilecek Esad rejiminin hayatta kalması için müdahale kaçınılmazdı. 2014 yılında Suriye’de hava operasyonlarına başlayan ABD’den bir yıl sonra Suriye’ye müdahale eden Rusya; ülke genelinde binlerce asker ile varlık gösterirken, askeri üs açısından Tartus’ta donanma, Hmeymim’de de hava üssüne sahip.
3. Paralı askerler ile yeni nüfuz alanları elde etme politikası
Rusya, müttefiki olduğu ülkelerin dışında, desteklediği yönetimleri de Rusya merkezli paramiliter grup olan Wagner aracılığıyla üstü örtülü bir şekilde destekliyor. “Paralı asker” olarak da tanımlanan Wagner’in ne zaman ve nerede kurulduğuna dair kesin veriler olmasa da ilk olarak Ukrayna’da yaşanan iç çatışmada Rusya lehine yürüttüğü faaliyetlerle kendini gösterdiği biliniyor. 2016 yılında bin çalışana sahip olduğu düşünülen grubun, zamanla personel kadrosunu on bine çıkardığı tahmin ediliyor. Çoğunluğu eski profesyonel asker ve alanında yetkin kişilerden oluşan grup, faaliyet yürüttüğü ülkelerde yer yer sahada veya arka planda operasyonların yürütülmesinde aktif rol oynuyor. Ukrayna’nın ardından birçok kez basına yansıyan görüntülerde, Suriye’de Şam yönetimine bağlı asker ve milis grupların operasyonlarında beyin takımını oluşturduğu göze çarptı. Ardından Libya’da Türkiye’nin de desteklediği, BM tarafından meşru hükümet olarak tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin karşı cephesinde, Hafter güçleri ile aynı cephede savaştığı ortaya çıktı. Hafter’i destekleyen Wagner grubunun, sahada Rusya’yı temsil ettiği, Moskova’nın Libya’daki krizin çözümünde söz sahibi olmasında önemli bir faktör olduğu görüldü. Hafter’e destek veren cephede Wagner grubuyla yakın temasta olan Fransa, geçtiğimiz günlerde binlerce askerini konuşlandırdığı Batı Afrika ülkesi Mali’deki darbede ve cuntanın korunmasında Wagner’i işaret etti. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’in, “Wagner, Rusya'nın Afrika'daki etkisini güçlendirmek için bazı devletlerin zayıflıklarını kendini yerleştirmek için kullanıyor” ifadesi, Rusya’nın resmi olarak askerlerini göndermediği ülkelerde Wagner aracılığıyla Moskova’nın nüfuz alanını genişletmek için çalıştığını bizlere hatırlatan en yakın örneklerden. Tabi ki Fransa’nın Libya’da bunu fark etmeyip Mali’de kendi çıkarları zedelendiğinde bunu fark etmesi ayrıca ironik bir durum.
(Orta Afrika Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Faustin Archange Touadéra’yı koruyan Wagner’e bağlı bir asker)
Şu anda Wagner’in Orta Afrika Cumhuriyeti, Gine, Kongo, Ruanda, Mozambik, Madagaskar, Zimbabve, Sudan, Venezuela, Yemen, Suriye ve işgal altındaki Ukrayna topraklarında faaliyet yürüttüğü iddia ediliyor. Genellikle bu ülkelerdeki liderlerin koruma görevini üstlenen grup, çatışma alanlarında da komuta kademesinde yer alıyor.
Not: Rusya, barış gücü görevleri kapsamında farklı bölgelerde yer alan ülkelerde de asker bulunduruyor.
Rusya’nın yıllara göre değişen ulusal güvenlik stratejisi
Rusya’nın Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra farklı stratejilerle genişlemeye çalıştığını, çok kutuplu dünyada gücünü hissettirecek boyuta gelmek için çalışmalarda bulunduğunu görmemek mümkün değil. Bunu ilk kez 1997 yılında yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi ile anlayabiliriz. Boris Yeltsin döneminde kabul edilen ilk belgede ülke içerisindeki sorun ve tehditlerin ifade edilmesi, 2000 yılında Vladimir Putin ile birlikte revizyona uğradı. İlk belgedeki gibi iç sorunların önceliklendirildiği belge, diğerinin aksine bölgesel anlamda oluşabilecek tehditlere de yer verdi. Putin’in Rusya’yı yeni oluşacak “çok kutuplu” dünyada konumlandırma vizyonunu gösteren belge, 2009 yılında Dmitri Medvedev tarafından yenilendi. Bu değişim, Rus ordusunun Gürcistan’a müdahalesinden bir yıl sonra gerçekleşti. Ekonomi vurgusu ile birlikte güvenlik anlayışını dar kapsamdan çıkaran yeni belge, çok boyutlu daha geniş çaplı bir anlayışın habercisiydi. Ukrayna’daki iç savaş ve yönetim değişikliğinin ardından yapılan müdahale ve Kırım’ın ilhakı, yeni stratejiler ile Rus dış politikasının şekillendirilmesi ihtiyacını doğurdu. 2015 yılında onaylanan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde, Batı kaynaklı gerçekleşen “Renkli Devrimler”in doğrudan Rusya’yı hedef aldığı vurgulanırken, Rusya’nın çıkarlarını korumak için tüm yolları deneyeceği, son çare olarak askeri yöntemin tercih edileceği belirtildi. 2021 yılında Putin tarafından onaylanan yeni belge ile Rusya’ya yakın bölgelerde NATO’nun askeri birliklerinin konuşlanması ve artan Batılılaşma ile Rus kültürünün egemenliğini kaybetme riskine dikkat çekildi.
Rusya için hayati önem taşıyan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, dönemin şartlarına göre tehdit algısını değiştirerek, 1997 yılından bu yana Moskova’nın çıkarlarının kapsamına dair bizlere ipucu verdi. Her ne kadar yaptırım tehditleri nedeniyle ABD öncülüğündeki NATO genişlemesini diplomatik kanallar ile durdurma gayreti içerisinde olsa da sert güç kullanmayı seçenekler arasından çıkarmayacağını, 2008 yılındaki Gürcistan işgalinden bugüne bizlere hatırlattı. Moskova’nın Kafkasya, Orta Asya ve Doğu Avrupa’yı kendi arka bahçesi görmenin de ötesine geçerek takip ettiğini söylemek abartı olmayacağı gibi resmi kayıtlara geçmemesine rağmen Wagner gibi gruplar ile uzak coğrafyalardaki etki alanlarını genişletmeyi önümüzdeki dönemde de sürdüreceği aşikar.