×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Güneydoğu Anadolu'nun İncisi Mardin

Türkiye'nin büyükşehir statüsüne giren bir ili ve en kalabalık yirmi altıncı şehridir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Dicle Bölümü'nde yer alır. Suriye ile sınır komşusudur.

Kültür -Sanat Türkiye 26/11/2021 18:23 26/11/2021 18:23

A- A+

Türkiye'nin büyükşehir statüsüne giren bir ili ve en kalabalık yirmi altıncı şehridir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Dicle Bölümü'nde yer alır. Suriye ile sınır komşusudur. Şehirde uluslararası kuruluşlarca kültür mirası kabul edilmiş, koruma altına alınmış tarihi yapılar mevcuttur. Mardin farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır. Mardin, İpek Yolu güzergâhında olup, ilde beş han ve bir kervansaray mevcuttur.

Mardin Evleri

Mardin, Güneydoğu Anadolu'nun değişik bir yapılaşma gösteren ilginç yerleşmelerindendir. Kent, Mazı Dağları'nın (Masius) güney yamaçlarında, doğudan batıya 2.500 m uzunluğunda, 500 m genişliğinde bir alana kurulmuştur. Kaleden ve karşıdan bakıldığında, Mardin evleri bir-biri üstüne yığılmış gibidir. Doğal konumdan doğan bu üst üstelik ve sıkışık yapılaşma, kente özgün bir görünüm kazandırmaktadır. Çevrenin ağaçlıklı görünümüyle kale eteğinden başlayarak ovaya doğru teraslar biçiminde inene ak evler, ilginç bir çelişki yaratmaktadır. Ortaçağ mimarisinin günümüzde de sürdüren bu yapılaşma "Kuzey Suriye mimarisine sıkı sıkıya bağlı olan Şanlıurfa ve kuzey etkileriyle karışık Diyarbakır'ın şehircilik strüktüründen (yapısından) tamamıyla farklı olarak, bir kapalı bölge karakteri göstermektedir. 

Mardin, Anadolu ev mimarisinde, Orta Anadolu’nun Niğde, Kayseri şehirlerde daha yaygın olarak da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde örneklenen, “Kuzey Suriye ile benzeşen” diye tanımlanan taş mimarinin görüldüğü önemli şehirlerden biridir. Gerçekten de bölgede çok sayıda ocağı olan sarı kalker taşı, yapı üretimine egemen olmuş, ahşaba, kapı, pencere, asma kat gibi zorunlu kullanımları dışında yer verilmemiştir. Böylece taş, süslemeden, taşıyıcı sisteme kadar her yapı elemanını belirlemiştir. Bu mimarinin biçimlenmesindeki etkenlerden bir diğeri bölgenin iklimidir. Ayrıca mimaride önemli bir yere sahip eyvan, revak gibi yarı açık mekanlar, özellikle batı güneşine karşı gölgede kalabilecek biçimde yönlendirilmiştir.

Deyrulzafaran Manastırı

 Yukarı Mezopotamya’nın en ünlü tarihi yapıtlarından biri olan Deyrulzafaran Manastırı, Mardin’e 5-10 dakikalık mesafede. Süryani Kadim cemaatinin dini eğitim merkezi olan manastır, 4. yüzyıla tarihlendirilir. Manastır halen Süryani Kilisesi’nin önemli merkezlerinden biri olarak faal durumda.  Manastır,  güneşe tapan Şemsiler’e ait Güneş Tapınağı ile Romalılar tarafından kale olarak kullanılan alanın üzerine kurulmuş. 1932'ye kadar 640 yıl boyunca Süryani Ortodoks patriklerinin ikamet yeri olan ve üç kattan oluşan manastır, 5. yüzyıldan başlayarak farklı zamanlarda yapılan eklentilerle bugünkü haline 18. yüzyılda gelmiş.  Metropolit Aziz Hananyo tarafından 793 yılından itibaren büyük bir tadilat yaptırılan manastır, bir süre onun adıyla anılır. Çevresinde yetiştirilen safran bitkisi nedeniyle manastırın adı daha sonra Safran Manastırı (Deyrulzafaran) olmuştur. Deyrulzafaran ismi, Arapçada manastır anlamına gelen “deyr” ve safran anlamına gelen “zaferan” kelimelerinden gelmiştir.  

1876 yılında dönemin patriği tarafından İngiltere'den satın alınan bölgenin ilk matbaası manastıra getirilerek, 1969 yılına kadar Süryanice, Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kitaplar bu burada basılmış. Kubbeleri, kemerli sütunları, ahşap el işlemeleri, iç ve dış mekânlardaki taş nakışları ile güzel bir mimarlık örneği olan manastırda, o dönemden kalma mozaikler bugün de görülebilmekte. Çeşitli devirlere ait üç ibadethanenin bulunduğu manastırda, 52 Süryani Patriğinin mezarları da yer alıyor.  Deyrulzafaran Manastırı’nın içinde, Şemsi Tapınağı, Mor Honanyo Kilisesi, Meryem Ana Kilisesi, Mor Petrus Kilisesi, Azizler Mezarlığı, Divanhane ve rahip odaları bulunmaktadır. 

Mardin Mutfağı

 Temelde Güneydoğu Anadolu bölgesinin izlerini taşımasına rağmen, kendine has mutfak kültürünü de bin yılların süzgecinden geçirerek günümüze ulaştıran Mardin, gastronomi turizmi ile de gün geçtikçe daha fazla ilgi görüyor.  Farklı kültürlerin, dinlerin, dillerin buluştuğu Mardin’de aynı kaynaşma, mutfak kültüründe de kendini hissettiriyor. Yöreye özgü, bol çeşitli ve lezzetli bir mutfağı olan şehir, tarihi İpek Yolu üzerinde olması nedeni ile baharatların çokça kullanıldığı bir mutfağa sahip. Tarçın, kişniş, mahlep, zencefil, yenibahar, pul biber ve kakule gibi baharatlar hem yemeklerde hem tatlılarda sıkça kullanılırken, Mardin’de meyve ve etin birlikte pişirildiği birçok yemek de yapılıyor.  Yemeklerde ağırlıklı olarak et ve bulgurun kullanıldığı, sebzenin ise daha az tercih edildiği Mardin mutfağında,  özellikle Arap ve Süryani etkisi kendisini hissettiriyor. Mardin ve çevresinde yetişen yabani salatalık, mazı, meyan kökü, gözdaşı, ıbzor, çemen, oğulotu, ebegümeci, gıbzara, yeşil nohut ve kenger kökü gibi yöresel otlar da Mardin mutfağında yer bulur. 

Gastronomik değerlerinden sembusek, ikbebet, kibe, kaburga dolması ve imlebes (badem şekeri) için coğrafi işaret alan Mardin, hem kebap hem tencere yemekleri ile de ünlüdür.  Soğan Kebabı, Kibbe (İşkembe Dolması), Dobo, Zingil ve İrok (Mardin usulü içli köfte)  şehrin en ünlü yöresel yemekleri arasında. Ancak bu arada “Kaburga Dolması”, “Sembusek”, Alluciye (Erik Yahnisi), Firkiye, Killice (Mardin Çöreği) ve tatlılardan Harire’yi de denemenizi tavsiye ederiz. Şehre gelip Türk kahvesi gibi servis edilen, ancak oldukça sert bir kahve olan Mardin’in meşhur Mırra’sını içmeden ayrılmayın. 

El sanatları

 Mardin, tarihin kasırgalı yıllarının kenti... Evvel zamanda başlamış bir hikaye, bir egemenlik efsanesi ya da görkemin somutlanmış biçimi.
 Mardin, öyküler içinde öykülerin, zamanlar içinde zamanların birbirine karıştığı diyarda el sanatlarının beşiği olmuştur.
Eski çağlardan beri Testi-Çanak-Çömlek, Demircilik, Bakırcılık, Kalaycılık, Kuyumculuk, Gümüşçülük (Telkari), İğne Oyası, Midyat El Nakışı, Tohum İğnesi, Yorgancılık, Oyacılık, Boyacılık(Sibbeğ), Dericilik(Dabbağ), Sabunculuk,  Dokumacılık, Şal ü Şapik(özel bir kumaş dokumasıdır), Kilimcilik, Halıcılık(Yün ve İpek), Semercilik, Keçecilik, Tahta  Oymacılığı(Kakmacılık), Sedef işlemeciliği, Halburculuk(Gürgen ağacı kullanılırdı), Taş Oymacılığı geçmişten günümüze kadar yapılan el sanatlarıdır. Bunların bir kısmı ne yazık ki kaybolmak üzeredir.

 

 

 

 

 

 

YORUM YAP

RÖPORTAJLAR TÜMÜ

haber yazılımı | Copyright © 2024