×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Ahlat tarihi günlük yazı dizisi 3. Kısım

Türk fethinden sonra Ahlat

Kültür -Sanat Türkiye Türk Dünyası 19/11/2021 17:58 19/11/2021 17:59

A- A+

1-Selçuklular dönemi 
Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Ahlat dışındaki Van , Erciş, Malazgirt, Bargiri gibi bölgedeki şehirlerin hepsi Bizanslıların hakimiyetinde idi. Ahlat ise Hz. Ömer döneminden beri zaman zaman el değiştirse de müslümanların hakimiyetinde idi. Bu bölgeye karşı Türk akınlarının VIII. yy.’da başladığı bilinmektedir. Bu dönemde buraya hakim olan güç Bizans idi ve bu bölgelere keşif hareketleri düzenleniyordu. Bizans ile askeri mücadele bölgesi uçlar itibariyle Suriye, El-Cezire e Doğu Anadolu ucu idi. Doğu Anadolu ucunda Ahlat ve Erzurum iki önemli şehirdir. 
1071 tarihinden evvel büyük bir ihtimalle 1040 tarihinden itibaren Ahlat , Anadolu’ya gelen Türkmenlerin uğrak yeri olmuştur. 1018’de Çağrı Beyin yurt edinmek amacıyla Van Gölü kıyılarına bir keşif harekatı yaptığını, burada Bizans komutanı Senekherim’i mağlup ettiğini ve daha sonra Maveraünnehr’e dönerek buraların fethedilebileceğine dair kardeşi Tuğrul Beye bilgiler verdiğini tarihi kayıtlar kaydetmektedir.
Türkmen Beyleri bu akınlara devam ettiler. Hatta 1040 Dandanakan Zaferinden sonra zaptı zaruri yerlerin başında Anadolu geliyordu. Bu maksada yönelik olarak 1040’dan sonra kurulan Büyük Selçuklu Devletine tabi olan Türkmen Boyları bunlara sağlanacak yer sıkıntısı zuhur edince bu boylar Andolu üzerinde yağma hareketlerinde bulunmaları için yönlendirildiler. Böylece buraya giden Türkmen zümreleri burayı yurt edinmek maksadını taşıdıkları için bir kısmı buralarda yerleşmiş bu da Anadolu’nun fethini kolaylaştıran en önemli amil olmuştur.
İbrahim Yınal 1048 Hasankale Zaferiyle Bizanslıları ağır bir yenilgiye uğrattı. Tuğrul Bey 1054 yılında Ahlat üzerinden gelerek Malazgirt’i kuşattı ancak alamadı.Sultan Alparslan devrinde Ahlat Selçuklu Devletinin Anadoluya düzenlediği seferlerde bir üs vazifesi görüyordu. 1066 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan’ın kumandanlarından olan Gümüştekin, Afşin ve Ahmetşah Anadolu içlerine başarılı akınlar yaparak o dönemde bir Türk garnizonu haline gelmiş olan Ahlat’a döndüler. 
Sultan Alparslan Malazgirt’e Ahlat’an giderek burayı fethetmiştir. İbn’ül Ezrak Malazgirt Zaferine katılan Ahlatlıların zengin ganimetlerle döndüğünü ve bu tarihten sonra şehrin Sultan Alparslan tarafından tayin edilen valilerce yönetildiğini kaydetmektedir.


a-Ahlatşahlar Dönemi (1100-1208)
Artukoğulları , Danişmendoğulları, Mengücekoğulları ve Saltukoğulları gibi Ahlatşahlar da Anadolu’da kurulmuş ilk Türk-İslam beyliğidir. Kurucusu Melikşah'ın amcası Yakuti’nin oğlu Kutbeddin’in Türk ırkından bir kölesi olan ve bu nedenle kendisine “Sökmen-el Kutbi” denilen Sökmendir. Kurucusundan dolayı bu beyliğe Sökmenliler dendiği gibi kurulduğu coğrafi yer itibariyle Ermanşahlar veya Ahlatşahlar da denilmektedir. Ahlatşahlar, Ahlat merkez olmak üzere Erciş, Adilcevaz, Silvan,Malazgirt, Muş, Van, Muradiye, Gevaş, Eleşgirt, Tatvan, Hani, Erzen ve Tebriz şehirlerine hükmediyorlardı.
Türk egemenliğinde en parlak dönemini bu dönemde yaşayan Ahlat kaynaklarda mamurluğu ve zenginliği dolayısıyla ancak Mısır ile mukayese edilebilmekte idi. Yine bu dönemde Ahlat yetiştirdiği ilim, din, kültür ve sanat adamları, mutasavvıf ve zahitleri ile de çok müstesna bir yere sahipti. Bu özelliğinden dolayı şehir Buhara ve Belh ile mukayese edilerek islam dünyasında Kubbe’t-ül İslam adını alan üçüncü belde olmuştur. 1046 yılında Mısır’a seyahat eden meşhur seyyah Nasır-ı Hüsrev ,yolu üzerinde bulunan Ahlat’a uğramış ve burada Arapça, Farsça ve Ermenice konuşulduğunu eserinde kaydetmiştir. Ancak bu durum Ahlatşahlar döneminde değişmiş ve buradaki halkın konuştuğu diller Türçe ve Farsça olmuştur. Bunlar arasında Kürtçe’nin zikredilmeyişi önemlidir.Ahlat XIII. yy.’da tüccarları zengin , çarşıları geniş ve dolu, sanat ve hünerleri çeşitli,hayrat ve meyveleri bol olarak tasvir edilmiş, bahçeler içindeki şehir Şam büyüklüğünde gösterilmiştir. XIII. yy.’da meydana gelen bir depremde buranın yerle bir olduğu ve buradan 120 bin hanenin Kahire’ye göçtüğü hadisesine bakılacak olursa buranın Şam büyüklüğünde gösterilmesi pek yadırganmamalıdır.
Esnaf ve sanatkarların çokluğundan şehirde içtimai ve siyasi hayatta da tesirini kuvvetle hissettiren bir ahi teşkilatı meydana gelmişti. Bunun yanı sıra Hamdullah Kazvini bağ ve bahçeleri bol ve meyvacılığı iyi olan Ahlat’ın İlhanlılara her yıl 51.500 dinar vergi verdiğini kaydetmektedir. Bu dönemde Erzurum’un 22 bin, Bayburt’un 21 bin dinar vergi ödediği hesaba katılırsa Ahlat’ın ne kadar ma’mur ve zengin bir şehir olduğu daha iyi anlaşılır. Tabi ki bunun en önemli sebebi Ahlat’ın ticari ve kültürel zenginliğidir. Buna paralel olarak Ahlat’ta “Fityan” adı verilen teşkilatlı esnaf ve sanatkar birlikleri kurulmuştur. Bu Anadolu’da bir ilktir. 
Ahlat’ın Ahlatşahlar döneminde ulaştığı bu muazzam zenginlik başka devletlerin dikkatini çekmiş ve bu yüzden Ahlat birçok devlet arasında hakimiyet mücadelelerine sahne olmuştur. Bu dönemden sonra bu mücadelelerin ilki Eyyübiler ile Ahlatşahlar arasında olmuş ve bu mücadele Eyyubilerin galibiyeti ve Ahlatşahların’da tarihe karışmasıyla neticelenmiştir(1207-1208).
Bu tarihten sonra 1229 yılında Ahlat, Celaleddin Harzemşah tarafından kuşatıldı ve sekiz aylık bir kuşatmadan sonra şehir ele geçirildi ve yağmalandı. Bu felaket üç gün boyunca göraülmemiş bir şekilde devam etti. Bu kuşatma sırasında halkın büyük bir kısmı öldü, bir kısmı da şehri terk ederek sağa sola dağıldı. Sultan Celaleddin’in bu seferi onun islam dünyasındaki şan ve şöhretini alıp götürmüştür. 
Celaleddin Harzemşah’ın bu güzide beldeye verdiği zararı Alaleddin Keykubat ile giriştiği 1230 tarihli Yassıçemen savaşında perişan olmakla ve nihayet kaçarken Meyyafarikin dağlarında öldürülmekle ödedi. Türkiye Selçuklu Devleti Sultanı Alaaddin Keykubat bu zaferden sonra devletin hudutlarını bir yandan Tiflis’e kadar genişletirken diğer yandan da Sökmen İlindeki Eyyubi hakimiyetine son vererek Ahlat, Bitlis, Van, Adilcevaz, Malazgirt gibi yerleri ele geçirdi. Sultan Alaaddin gerek Harzemşah gerekse Moğol istilalarıyla metruk bir şehir haline gelen Ahlat’ta imar ve iskanı yeniden düzenledi. Bu sayede Ahlat’ta emniyet ve refah başladı ticaret faaliyetleri tekrar canlandı. Ancak 1243 Moğol bozgunu bu canlanmaya engel oldu Moğol akın ve yağmaları, tahrip ve cinayetleri medeni sukutu tamamlayan etmen oldu. 1243 yılında Hülagü tarafından ele geçirilen bu şehir 1335 yılına kadar İlhanlıların yönetiminde kalmıştır.Bütün bunlara rağmen Ahlat’ın Olcaytu döneminde bir eyalet merkezi olduğu görülüyor. Buda bize o dönemde de Ahlat’ın önemini muhafaza ettiğini göstermektedir. Ebu Said Bahadır Han’ın ölümünden sonra (1335) Moğollar arasında başlayan mücadelelerden Ahlat bölgesi büyük ölçüde zarar görmüştür.


2-Karakoyunlular ve Akkoyunlular Dönemi
İlhanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra valiler ve emirler arasında el değiştiren Ahlat 1451-1462 yılları arasında Karakoyunluların yağma ve tahriplerine ma’ruz kalmıştır. 1462 tarihinden itibaren Karakoyunlu Cihan Şah Mirza’nın yerini Akkoyunlu Uzun Hasan Bey aldı. Ancak onunda Ahlat üzerindeki hakimiyeti uzun sürmedi . 1473 yılında Fatih Sultan Mehmed Han’ın Otlukbeli Muharebesi’nde Uzun Hasan’ı mağlup etmesiyle yöredeki Akkoyunlu hakimiyeti sona erdi.Ahlat ve civarının egemenliği Akkoyunlular’dan sonra Safevilerin eline geçmişse de bu konuda hemen hemen hiçbir bilgi yoktur.

3-Osmanlılar Dönemi
Yavuz Sultan Selim Han döneminde Şah İsmail ile yapılan Çaldıran savaşı sonucunda Ahlat Osmanlıların hakimiyetine girdi (1514). Bu tarihten sonra Ahlat için yeni bir dönem başladı. Yavuz burayı fethinden sonra göl kenarına bir kale yaptırmıştır. Bu kale Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Irak seferleri sırasında büyütülmüştür. Bu kalede Osmanlılardan kalma İskender Paşa Camii ve Hamamı ile Kadı Mahmut Camii bulunmaktadır. Ayrıca bu kalenin içinde bir mahalle bulunup Kale Mahallesi ismiyle anılmaktadır.
Şehrin kesin olarak Osmanlı hakimiyetine girmesi Kanuni’nin Irakeyn Seferi sonunda gerçekleşir. Bu sefer sonunda Ahlat, Adilcevaz ve Erciş Osmanlı idaresine girer. Ancak bir süre sonra Şah Tahmasb buraları tekrar ele geçirerek burada tahribata girişir (1548).v Yaklaşık kırk yıl süren Osmanlı-Safevi mücadelesi 1555’te imzalanan Amasya Antlaşması ile son bulmuştur. Fakat çeşitli sebeplerle Moğol istilasından itibaren ehemmiyetini kaybetmeye başlayan şehir Safeviler ve Osmanlılar zamanında Van Gölü havzasının en sönük şehri haline geldi. Van bir eyalet merkezi olurken Ahlat’ta Adilcevaz Sancağının bir kazası haline gelmişti. Şüphesiz bunda istilaların ve depremlerin payı oldukça büyüktür.
Önemli bir şehir olmak kolay değildir. Ahlat’ta önemli bir şehir olmasının sıkıntısını tarihi boyunca çekmiştir. Özellikle 1246 ve 1275-1276 tarihlerinde meydana gelen depremler sebebiyle Ahlat harabeye dönmüştür.
Nitekim Amasya antlaşmasından birkaç yıl sonra yapılan tahrirde Ahlat’ın acıklı durumu açıkça görülmektedir. Defterde verilen rakamlara göre şehrin nüfusunun askerler, diğer vazifeliler ve din adamları dışında 1600 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Ahlat Tanzimattan sonra Van eyaletinin Van sancağına, II. Abdülhamid devrinde ise Bitlis vilayetine bağlanmıştır (1892-93).
I. Dünya Savaşı dönemine ait bilgilerimiz ise çok kısıtlı. Bu dönemle ilgili bilgilerimizi yaşayan kişilerin hatıralarından öğrenmekteyiz. Mesela I. Cihan Harbinde Ahlat’ın 2000’den fazla şehit verdiği yine hatıralarda zikredilmektedir. Savaş sırasında ve sonrasında bir taraftan Rusların bir taraftan Ermenilerin hücumuna ve katliamına uğrayan yöre halkı binbir güçlükle bu zulümden kaçarak başka illere göç eder. Hatta Ahlat’tan çıkarak Urfa’ya göç eden 93 kişilik bir kafilenin binbir zorlukla Urfa’ya vardığında 13-14 kişiye düştüğü yine hatıralarda zikredilir .
1916 yılında I. Cihan Harbinin bütün hızıyla devam ettiği bir dönemde Ruslar geçtikleri yerleri talan ederek Ahlat’a varır. Akşam saatlerine doğru şehre yaklaşan Rus birlikleri kısa süre sonra asıl birliklerle birleşerek Ahlat’ın girişinde mevzilenirler. Akşamın alaca karanlığında karşıda görülen manzara müthiştir. Dev bir ordu kendini gizleme ihtiyacı bile duymadan Ruslar’ın tam önünde dimdik durmaktadır.
Rus komutanının emriyle yoğun bir yaylım ateşi başlar. Fakat beyhude karşı tarafta hiçbir hareket yoktur. Ne kaçarlar ne de gizlenirler. Onca kurşuna rağmen yerlerinden bile kıpırdamazlar. Ateş emri tekrarlanır ancak karşıdaki manzara değişmez. Rus Ordusu karanlığın koyulaşmasıyla ateşi keser ve sabahı beklemeye başlar.
Günün ilk ışıklarıyla gördükleri manzara karşısında adeta şok geçirirler. Koca Rus Ordusunu durduranlar her biri insan boyundan uzun mezar taşlarıdır. 
Bu bir hikaye değil I. Cihan harbinde Ahlat’ta meydana gelmiş ve hala anlatılan yaşanmış bir gerçektir. Şahitleri ise her biri birer sanat şaheseri olan mezar taşlarındaki kurşun izleridir. Düştükleri bu gülünç durum, Rusların duygularını mezar taşlarına karşı kine dönüştürür ve o güzelim abideleri açtıkları yolların menfezlerinde kullanırlar. Bu mezarlarda çok büyük tahribatlar yaparlar ancak işgal fazla sürmez yaklaşık bir yıl sonra mezarlıklarına bile yenildikleri bu toprakları terk edip giderler.


4- Cumhuriyet Dönemi
Bu dönemle ilgilide kaynak bilgi ve belgelere ulaşamadık . Yine hatıralar ışığında hareket ederek dönemle ilgili bilgi vermeye çalışacağız. Devlete ve millete karşı bağlılığını tarihinin her devresinde koruyan Ahlat, I. Cihan Harbinde bu hususiyetinden dolayı gerek Ermeniler ve gerekse Ruslar tarafından eziyetlere, katliamlara ve işkencelere tabi tutulmuşlardır. Milli mücadelede yararlılık gösteren şehirlerin yine içindedir Ahlat. Hatta Ahlat ve Ahlatlı’nın bu tavrından dolayı Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından buraya iki kez telgraf yollanmış ve Ahlatlı tebrik edilmiştir. Ancak bu telgrafların nüshaları şu anda mevcut değildir.


a-İzzet Bey İsyanı;
Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Ahlat tekrar ilçe olmuştur. Bu dönemin en kayda değer hadisesi İzzet Bey isyanıdır. Bir kürt beyi olan İzzet Bey bu bölgedeki karışıklıkları fırsat bilmiş ve Muştan gelerek Ahlat’ı almayı tasarlamıştır. Bu maksatla gelen İzzet Bey’in dört adamı kaymakam konağına girerek kaymakamı koltuğundan kaldırır ve yerine otururlar, ardından da kaymakama hakaretler ederler. Bunu duyan 7’den 70’e tüm Ahlatlı kaymakam konağının avlusuna toplanır. Bu esnada halkın büyük sevgisini kazanmış bir çavuş olan Hamza Çavuş içeri girer ve bunları kovar. Ve onlara “Ahlatlı bu Ahlat’ı size vermez , vermeyecektir!” , der. Ve nihayetinde gerçekleşen isyanda Ahlat halkının devlete olan bağlılığı sayesinde kısa sürede bastırılır. Böylece , Ahlat büyük bir badireyi daha ucuz atlatmış olur.
Bu anlattığımız hadise Ahlat’ın tanınmış simalarından Deveci Hüseyin lakaplı Hüseyin Deveci’nin sözlü hatıralarından derlenmiştir.

YORUM YAP

RÖPORTAJLAR TÜMÜ

haber yazılımı | Copyright © 2024